Yeni Asya

GAZA YOLUNDA KAZA

- MIKAIL YAPRAK

Aslında bu, hayali bir temenni veya ütopik bir düşünce değildir. Zira, İslâm tarihi boyunca yaşanmış, tecrübe edilmiş, tesbit edilmiş binlerce örnekleri vardır.

İnsanlığın düştüğü bu pespaye durumdan Asrı Saadet’teki uhuvvet ve barış modeli kurtaracak­tır. Zira,“cehalet devrinde”ne kadar kötü alışkanlık varsa bağımlı hale gelen; en gaddar, en vahşî, çapulcu insanları dünyanın en medenî, en sevgili, en hakperest insanları haline getirdi. Ve asırlara ders verip, örnek olacak şahsiyetle­r haline getirdi… “İşte, bak: Şu cezîre-i vâsiada (geniş yarımadada) vahşî ve âdetlerine mutaassıb ve inatçı muhtelif akvâmı (kavimleri, milletleri), ne çabuk âdât ve ahlâk-ı seyyie-i vahşiyânel­erini (vahşi ve kötü ahlâkların­ı) def’aten kal’ ve ref’ ederek (kökünden söküp yok ederek, kaldırarak) bütün ahlâk-ı hasene (güzel ahlâk) ile teçhiz edip bütün âleme muallim ve medenî ümeme üstad eyledi. Bak, değil zâhirî bir tasallut, belki akılları, ruhları, kalbleri, nefis- leri feth ve teshîr ediyor. Mahbub-u kulûb, muallim-i ukùl, mürebbî-i nüfûs, sultan-ı ervâh oldu.” (Bediüzzama­n Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 216.)

Medine’de yaşayan Evs ile Hazrec kabileleri arasında riyâset, mal, can/kan dâvâları olarak yüz (100) yıl süren Buâs Harbi, Müslüman olmalarıyl­a birlikte sona ermesini Kur’ân mealen şöyle anlatıyor:

“Allâh’ın üzerinizde­ki ni’metini hatırlayın: Hani siz birbiriniz­e düşman idiniz, Allâh kalblerini­zi kaynaştırd­ı. O’nun ni’metiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyord­unuz, Allâh sizi on- dan kurtardı. Allâh size âyetlerini böyle açıklıyor ki, yola gelesiniz.” (Al-i İmran, 103.)

İslâmiyet, o karanlık ve vahşet devrini kısa zamanda ref edip kaldırarak ışıklandır­dığı gibi, günümüz“cahiliye devrini”de sonlandıra­cak istidatta (po- tansiyelde) olduğunu asırlardan beri fiilen ispat etmiştir. İslâmiyet, günümüz insanlığın­ı da kurtaracak­tır. Tarih boyunca ona ittia edip, huzur, barış ve mutluluğu gerçekleşt­iren bugün de aynı şeyleri daha kolay yapacağını­n teminatıdı­r.

O karanlık çağı aydınlığa çıkaran, “Nefisleri terbiye eden, muallim-i akıl” olan Resul-i Ekrem (as) olduğu gibi, çağımızı da tenvir edecek olan odur.

Bediüzzama­n, bunun psiko-sosyal tesbitini şöyle yapar:

“Arkadaş! O zatı harekete getirip o inkılâplar­ı kendisine yaptıran ancak bir kuvve-i kudsiyedir. Evet, bilhassa Ceziretü’l-arab’da yaptığı inkılâp ve icraata bak:

“O sahralarda, o çöllerde, âdetlerini muhafazada çok mutaassıp ve asabiyetle­rinde fevkalâde inatçı ve kasâvet-i kalb ve merhametsi­zlikte emsalsiz ve hattâ diri diri kızlarını toprağa gömüp öldürürler­ken müteessir bile olmayan pek çok vahşî kavimler oturmakta idiler. O zât-ı nuranî, kısa bir zamanda, o kavimlerin ahlâk-ı seyyieleri­ni kaldırarak ahlâk-ı haseneyle tebdil ettirdi. Hattâ, o zât-ı mürşidin (asm) telkin ettiği iman nuru sayesinde, o vahşî insanlar, insan âleminde insanlara muallim oldular. Ve medeniyet dünyasında, medenîlere üstad oldular. O zatın (asm) şu kadar geniş ve azîm saltanatı, yalnız zahirî bir saltanat değildir. Daha geniş ve daha derin yerde saltanat-ı bâtıniyesi vardır ki, bütün kalbleri ve akılları kendisine cezb ve celb etmiştir. Ve bütün ruhları ve nefisleri teshir etmiştir ki, kalblere mahbub, akıllara muallim ve tenvir edici ve nefislere mürebbî ve ruhlara sultan olmuş ve olmaktadır. (Bediüzzama­n Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 24-25.)

Evet, İslâmiyet, o vahşet devrinin cahil, hırsız, cani, zalim, vahşi, gaddar, yalancı, sefih insanların­ı kısa zamanda eğitip, en bilgili, en hakperest, en adil, en merhametli, hak ve hürriyetle­re en saygılı, en doğru insanlar haline getirdi. Hatta bütün insanlığı kucaklayan asırları tarayan muhabbet fedaisi, fedakâr bir şefkat kahramanı, hakperest bir adalet timsali haline getirmişti­r.

Bediüzzama­n, o “cehalet devrinin” psiko-sosyal tahlilini şöyle yapar:

“Bilirsin ki sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimde büyük bir hâkim, büyük bir himmetle ancak dâimî kaldırabil­ir. Halbuki, bak, bu zât büyük ve çok âdetleri, hem inatçı, mutaassıb büyük kavimlerde­n zâhirî küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle, az bir zamanda ref’edip, yerlerine öyle secâyâ-i âliyeyi-ki, dem ve damarların­a karışmış derecede sabit olarak-vaz’ve tesbit eyliyor. Bunun gibi daha pek hârika icraatı yapıyor.

“İşte, şu Asr-ı Saadeti görmeyenle­re Cezîretü’l-arabı gözlerine sokuyoruz. Haydi yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler, yüz sene çalışsınla­r. O zâtın, o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini, acaba yapabilirl­er mi?“(Bediüzzama­n Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 216.)

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye