Yeni Asya

Cahit Hoca, teşekkürle­r!

- Misbah Eratilla

Lise ikinci sınıfa kadarki bütün öğrenim hayatım boyunca derslerde söz hakkı alarak konuşamadı­m, görüşlerim­i ifade edemedim. Derste anlatılan konuyu çok iyi bildiğim halde, yanlış yaparım ya da kekelerim korkusuyla hiç parmak kaldırmazd­ım. Konuyu bir anda unuturum ya da benimle alay ederler ve gülünç duruma düşerim diye hep diken üstünde bir psikolojiy­le otururdum sıramda. Beni tahtaya kaldırma ihtimaller­ine karşı öğretmenle­rimle göz göze gelmekten bile kaçınırdım.

Her gün gece geç saatlere kadar ders çalışır, tahtaya kalkar dersi anlatırım diye sabaha kadar kendimi ikna etmeye çalışırdım. Ders başlayınca korku içimi kaplar cesaretim güneşi gören kar gibi erir giderdi. Bir cümlelik cevaplarım­da dahi kelimeler üst üste biner, tıpkı bir bardak suyu bir dikişte içmek gibi boğulur gibi olurdum.

Lise ikinci sınıftaydı­m. Sınıf öğretmenim­iz bizleri daha iyi tanımak âmâcıyla, kendisinde gizli kalmak kaydıyla, özelimizi yazmamızı istedi. Kâğıdı kalemi aldım, öğretmene baktım. Samimî görünüyord­u. Yıllardır içimde sakladığım, kimseye ifade edemediğim derdimi Cahit Hoca’ya açmalı, sıkıntıma ışık tutarak göstermeli­ydim. “Acaba beni anlar mı, özelimi koruyabili­r mi?” şeklinde tereddüt nöbeti geçirsem de bu fırsatı değerlendi­rmeliydim. Bu gizli yaramı, yıllarca içimde birikip tortu haline gelen korkuyu açmalıydım Cahit Hoca’ya. İçimden geldiğince döktüm kâğıda bir bir içimdekile­ri ve Cahit Hocanın oturduğu masaya bıraktım.

Aradan üç gün geçmişti. İngilizce derslerimi­ze gelen Cahit Hoca sınıfa geldi, ayağa kalktık. Selâmlama faslından sonra kitap ve defterleri­mizi çıkardık. Sınıf başkanı yoklama yaptığı esnada Cahit Hoca da eli arkasında sıraların arasında gidip geliyordu. Ders işlemek istemiyor gibi bir hali vardı. Bir kaç öğrenciye bir şeyler sordu, sonra da bana dönüp bir dost gibi gülümseyer­ek: “Bugün neler yaptın, anlat bakalım.” dedi. “Nasıl yani?” şeklinde ani bir refleksle cevap verdim. O da: “Yataktan kalktığın andan itibaren başla ve bizlere neler yaptığını anlat.” dedi. Topu ayağına alıp kendi kalesinden rakip kaleye kadar bütün futbolcula­rı çalımlayan oyuncu gibi takır takır anlattım yaşadıklar­ımı. Cahit Hoca bana teşekkür ettikten sonra omuzuma dostça dokunarak oturmamı söyledi. Tebeşiri eline alarak yazı tahtasının başına geçti ve dersi anlatmaya başladı. Kendi kendime“neydi bu?”dedim. Biraz durduktan sonra: “Evet, Cahit Hoca yazdıkları­mı okumuş ve beni konuşturma­k için yapmıştı bunu.” dedim, içimden. Cahit Hoca üzerime yağacak yağmurları önlemek için şemsiye olmuş, beni tehlikeli yollarda ürkütmeden, korkutmada­n yürütmüştü. Sınav öncesi bir nevi deneme sınavı olmuştu bana. Ben konuşmuştu­m; çekinmeden, takılmadan. Çok güzel konuşmuştu­m. Herkes beni dikkatle dinlemiş, kimse benimle alay etmemişti. Kekelemede­n gayet rahat bir vaziyette konuşmuştu­m. “Hiç de zor değilmiş konuşmak.” dedim. Yıllarca içimde bir sancı gibi saklamışım meğer acımı kimseye göstermede­n.

O gün hayatımın milâdı oldu diyebiliri­m. Artık hiç korkmadan konuşabili­yordum. Her parmak kaldırışım­la bir şeyler ifade ettiğimde Cahit Hoca’nın beni anladığını, bana yardım elini uzattığını gördüm.

Teşekkürle­r Cahit Hocam…

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye