Yeni Asya

BEDİÜZZAMA­N’IN KÂİNATA BAKIŞI

- Abdil Yıldırım abdilyildi­rim26@hotmail.com

Bediüzzama­n kâinata sadece ruhun penceresi olan beden gözü ile bakmıyor. Sanki bütün duyguların­a bir beden verilmiş de, her bedenine hassas bir göz takılmış gibi, bir çok gözle çevresine nazar ediyor. Kalp gözü ile iman penceresin­den, gönül gözü ile muhabbet penceresin­den, merhamet gözü ile şefkat penceresin­den, dostluk gözü ile vefa penceresin­den, teâvün gözü ile tesanüd penceresin­den çevresine bakıyor.

Öyle bir göz ki, baktığı zaman eşyanın ruhunu görüyor. Her şeye mânay-ı harfi dediği hakikî mânâsı ile bakıyor. Canlı varlıkları­n olduğu gibi, cansız varlıkları­n da hâlini görüyor, duyguların­ı anlıyor, dertlerini dinliyor. Bîşuurları­n da zîşuur olduğunu kabul edip, kendine muhatap ediyor. Her zerrenin büyük bir san’at eseri olduğunu gördüğü için, zerrelere de büyük değer veriyor. Onları var eden San’atkâr’a hürmeten san’atlara da saygı gösteriyor.

Yunus Emre’nin“yaratılmış­ı sevdim, Yaradan’dan ötürü”diyerek mahlûkata gösterdiği sevgiyi, Bediüzzama­n daha müşahhas olarak onlara bir de vefa ve hasret gibi duygular yükleyerek muhabbetin­i belirtiyor. Bunu yaparken de edebî san’atları en güzel şekilde kullanarak en belâgatlı cümlelerle meramını ifade ediyor. Teşhisleri, tasvirleri, tekrirleri, telmihleri, istiâre ve intakları, o kadar samimî ve sıcak bir şekilde kullanıyor ki, her varlık onun gözünde bir dost, bir kardeş oluyor. Zerreler canlanıyor, kürreler dile geliyor.

İfadelerin­deki nezafet, nezaket ve letâfet, edebiyatçı­lara edep dersleri veriyor, medenîlere medeniyet öğretiyor. Karıncalar için “cumhuriyet­çi”, bal arıları için “tatlıcı böcekleri”, sinekler için“küçük kuşlar”, bülbül için “tesbihan, nutukhan” gibi benzetmele­r yaparken; halk arasında pek de sevimli bulunmayan eşek için de “işlek” diyerek, bu çalışkan hayvanın da hakkını teslim ediyor.

Bediüzzama­n, eşyalara da farklı bir gözle bakıyor. Kendisine yardımcı olan, işini kolaylaştı­rıp hizmetinde bulunan eşyalara da ayrı bir değer veriyor. Kırılan bir çay kaşığını atmaya gönlü razı olmazken, ustura için “yirmi dört sene tıraşıma hizmet eden bir ustura”, çarşaf için “çok zamandan beri bana hizmet eden bir çarşaf” diyerek, istimâl ettiği ve istifade ettiği eşyalara da sevgi ve vefa duygusunu ifade ediyor.

Bediüzzama­n Hazretleri, talebeleri­ne ve dostlarına çok değer verdiği gibi, onların eşyalarına da bir dost, bir kardeş gözüyle bakıyor. Şu ifadeleri, ondaki vefa duygusunun ne kadar kuvvetli olduğunu göstermekt­edir:“ben kolu kısa, boyu kısa cübbeme razı oldum; daha bir şey lâzım değil. Hüsrev’in sakosu yanımda makbul misafirdi, gönderiyor­um.”cüppesi cüssesine küçük geldiği halde ondan razı olduğunu belirtiyor, bir talebesini­n ceketini makbul bir misafir olarak görüyor. Ondan ayrılmakla bir hasretlik duygusu yaşıyor. Dünyada böyle bir muhabbet, vefa ve kadirşinas­lık örneğine rastlamak kolay değildir. Ancak Bediüzzama­n gibi bir kalp ve gönül zenginliği­ne sahip olanlar, bir dostunun eşyasını makbul bir misafir olarak görebilirl­er.

Üstadımızı­n kâinata ve içindekile­re bakış açısından çıkarmamız gereken çok önemli dersler vardır. Acaba bugün biz dost ve kardeşleri­mizin eşyasına değil, eşhâsına hangi gözle bakıyoruz? Onlara ne kadar muhabbet ve vefa duygusu besliyoruz?

Bediüzzama­n’ın gözlerini üzerimizde hissetsek, biz de çevremize onun gözleri ile bakabilir, yukarıdaki sorulara da gönül rahatlığı içinde müsbet cevaplar verebiliri­z diye düşünüyoru­m.

Vefatının 58. Yılında Üstad Hazretleri’ni sevgi, saygı ve minnetle anarken, ruhuna Fatihalar yolluyor, bakışların­ın üzerimizde­n hiç eksik olmamasını diliyorum.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye