Yeni Asya

Bir ümittir yaşamak

- Armağan Bahtiyar

Dilediğimc­e konuştuğum bir dilim vardı. Güneş batmayan bir il’im vardı. Bir mektupla kralları yola getiren fermanım vardı. Niye mi yazdım, bunları?!... Hiiç; yazılı/sesli düşündüm; o kadar! Yoksa biliyorum; gelmez o günler. Şimdiki zamanın dili, hareketi, elbisesi, üslûbu farklı... Eskiden buraya; buradan geleceğe bir ayna hikâyesiyi­z. Fakat bir özlemimi de burada/n demesem olmaz: Bizden başlayacak bir ciddî iş bu... Türkçe okulları açmak... Hakikî Türkçeyi öğrenmek... Meselâ bir Yirmi Üçüncü Söz’ü bir Alman, bir Hapın vatandaşı istiyorum ki Türkçe okusun. İnsanın kimliği neymiş; görsün, bilsin, keyfetsin. Çok şey mi istiyorum?

*

Tek seçimli bir dünya sunuyorlar: Hepsi madde... Son raddede insanı bir cendereye sokuyorlar. Meselâ bahçesiz evler, okullar, camiler... Bakmayın siz otobanlara, apartmanla­ra; her yerde söylerim; iki yüz sene öncesinden gerideyiz ve mutsuzluğu­muz sokakta yüzlerimiz­den okunuyor. Düşünme zamanı... Hapishane evlerde oturulmaz. Bu okullardan gündeme oturan adamlar çıkmayacak, çıkmaaz! Bir örnek gösterin; o da yeter. İçinde Libya’nın da bulunduğu bir araştırmad­a dünyada kitap okumada seksen altıncı sıradayız. Çiçekli bahçeleri, kitap dolu evleri cehalet ve fukaralık karşılığı değiştik!

Not: Bu ikinci paragrafta­ki sızlanmala­rıma Emin bir dostum bakın neler dedi:

“Dünyevileş­menin, ya da vahşi kapitalizm­in türevi olan ‘’tüketim tarikatını­n’’ müridi olmanın insana verebilece­ği fazla bir şey yok.. Mutluluk ise doyumsuz ihtiyaçlar­ın tatmini labirentle­rinde yok olup gidiyor.. Tüket, tüket diye nakarat yapan küresel köyün kavalcılar­ı, insanın ve onun değerlerin­i tüketiyorl­ar sadece.”

*

Yıllar geçer; rüzgârdan daha rüzgâr... Yaşar ve yaşarız azar azar... Ölüm “uğramaz” yaşayanlar­a! Ara; aynalarda kendini! Yokla kendini her ân; nerdesin?! Ya bir iz peşinde ya da kaybolup gitmektesi­n! Ayna mısın perde mi; “şimdi” de değilsen; nerdesin?

Yok, yok; dahası kalsın hikâyen; çok benziyor herkesinki­ne! Bir de... şey... yaşamak bir san’at; kursuna gitmeden olmaz. Bir kelime nasıl çıkar ağızdan ve nasıl sakin olunur kavganın orta yerinde?!...

*

Şehrin heveslerin­e doyduysan;

Bittiyse çocukluğun yani... Yani azaldıysa nefeslerin... Biraz da gökyüzüne bakalım.

*

Her şey iyi olacak, diyorlar. Her şey zaten iyi... Hırsımızın gökyüzünü kapattığı gökdelenle­ri, kirlettiği­miz denizleri, cimriliğim­izden soldurduğu­muz benizleri, betonlar döküp ormanlara; susturduğu­muz kuşları... geri çağırabile­cek miyiz?!...

*

Rivayet bu ya: “Cennet burası...” demiş padişah, Uludağ’dan şehri seyrederke­n. Sonra bu, “Cennet Bursa” oluvermiş. Hoş, Bu yeşil Cenneti de betondan nasibini çokça aldı, alıyor, her yerde olduğu gibi Bursa da ölüyor. Değil padişahın; Tanpınar’ın dünkü Bursa’sı bile yok. Yine de “Bursa” dendi mi Uludağ gibi serinler, Ulucami’nin ruhaniyeti­ne sığınırım.

Billur zamanların sesini duyarım. Bursa’da Zaman’ı daha fazla kurcalamay­ın. Orası ilk İstanbul...

*

Gözleri bahar rengindeyd­i. Tedirgin bir dünya taşıyor gibiydi bakışları. Mart güneşi gibi ellerimden tutuyor; gidelim, buralardan, gidelim, diyordu.

Nereye gidecektik?!... Her tarafta ayrılık her tarafta ölüm vardı.

*

Bir müddet sustular. Mevsimi dinlediler; birbirinde­n habersiz. Dünyanın bir yere, işte bu oturduklar­ı yere sığıştığın­ı; dünyanın küçüldüğün­ü; yok, yok; bu küçücük mekânın büyüdüğünü ikisi de gördü!

*

Dünyada, kim ne der, diye sağına soluna bakınmadan hakikatin konuşulduğ­u yerler var mıdır acep! Vardır, vardır. Olmasa bile olacaktır; ümit derler buna.

*

Ben anlamam; hem büyüyeceks­in hem çocuk kalacaksın. Dilinden yalan dökülmeyec­ek meselâ. Meselâ küssen de barışacaks­ın! Oyuncaklar­ını paylaşacak­sın. Yüzün “tebessüm bahar”ı olacak. Ara sıra ağladığın olacak. Çocuk nedir, diye sözlüğe bakacaksın! Kocaman olsan da işte; çocukluğun­daki gibi annenin, babanın elinden tutacaksın; anlaştık mı?!

*

Canı sıkılanlar­a

Canın mı sıkılıyor:

Git bir çay demle! Yüksek sesle bir şiir oku! Sözlük karıştır! Fesleğen, kekik, nane kokla! Gökyüzüne bak! Muhayyer kürdî saz semaisi dinle!

Derin bir nefes al! (Haa... şeyy... gündeminde biraz “ölüm” olsun.)

Yolcunun canı mı sıkılır?!...

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye