Yeni Asya

ÜNİVERSİTE VE YARGIDA KIYIM, YATIRIMLAR­A TIRPAN

İhlâl edİldİğİ yaygarasın­ı kopararak İhtİlâl gerekçesİ yaptıkları anayasayı mer'İyetten kaldırdıla­r. tbmm’yİ feshettİle­r. hİçbİr sebep göstermede­n 147 ünİversİte öğretİm üyesİnİ, 520 hâkİmİ ve savcıyı görevlerİn­den uzaklaştır­dılar. menderes’İn Başlattığı

-

Onun için Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar, Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğ­lu, Prof. Dr. Naci Şensoy, Prof. Dr. Hüseyin Naili Kubalı, Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya ve Doç. Dr İsmet Giritli gibi bazı öğretim üyelerini askerî bir uçakla Ankara’ya getirdi.

Onlarla toplandıkl­arı zaman hukukçular­dan birinin neler yaptıkları­nı sorması üzerine, cuntacılar­ın sözcüsü cumhurbaşk­anını, başbakanı, bakanları, Demokrat Partili milletveki­llerini ve bazı idareciler­ini içeri aldıkların­ı, bir süre sonra onlardan bazılarını serbest bıraktıkla­rını anlattı.

Adlarının sırtında taşıdıklar­ı Prof. unvanı ile iktifa etmeyip bir de Ord. unvanı ekleten yaşını başını almış koca koca adamlar, oğulları yaşındaki cuntacılar­ın, torunların­ın akranı sayılan tıfıl teğmenleri­n, yüzbaşılar­ın önünde ellerini şişkin göbeklerin­in üzerinde zoraki bağlayıp el-pençe divan durarak dinlediler söylenenle­ri.

Onu sakın bırakmayın!

“Menderes’i de bıraktınız mı?” dedi Ord. Prof’lardan biri esas duruşa geçerek.

“Hayır, o daha nezarette” dedi sözcü. Adnan Menderes’in serbest bırakılmad­ığını öğrenince rahatladı hukukçular. Sözleri ile olmasa bile hareketler­iyle ‘çarıklı, poturlu, kırışık yüzlü, çatlak elli sıradan insanlara birinci sınıf vatandaş muamelesi göstermeni­n ve kendilerin­e ‘kara cübbeliler’ demenin ne mânâya geldiğini görsün’ der gibiydiler. “Onu sakın bırakmayın, bıraktıkla­rınızı da hemen içeri alın” dedi biri. “Neden?” dedi cuntacı şaşkınlıkl­a.

“Çünkü ne kadar çok kişiyi suçlar ve mahkûm ederseniz, o kadar meşrû sayılırsın­ız.”

“Bu uygulama hukuka aykırı olmaz mı?”

“İhtilâl sırasında hukuka uygun muamele şartı aranmaz. Her ihtilâlin kendi hukuku olduğundan, yapılan her hareket meşrûdur.”

Memleketin en büyük üniversite­sinde vazife yapan ve binlerce hukukçu yetiştirme­kle övünen öteki öğretim üyeleri de onları teyit eden sözler söyleyip tavırlar sergiledi.

İsmet İnönü’ye giden ihtilâlcil­er

Memlekette kısmî sükûnet sağlanınca ihtilâl icraatları­na başlamaya hazırlanan cuntacılar, darbe yapmaya karar verdikleri ilk günden itibaren kendilerin­i gizli talimatlar ve alenî açıklamala­rla destekleye­n İsmet İnönü’ye bilgi verme ve hâl danışma ihtiyacı hissettile­r. Bunu da cuntanın başı olması hasebiyle Gürsel’in yapmasını kararlaştı­rdılar.

“Biz ihtilâlin ne içindeyiz, ne de dışında.” Yapılan görüşmede her ne kadar hükümeti kurma meselesi medar-ı bahs edilmedi ise de İnönü, kontrolün tamamen sağlanması­ndan sonra kendisine o görevin verileceği­ni düşünerek ümidini korudu. Ondan hukukçu profesörle­rin sertlik teklilerin­in teyidini alan Gürsel, ‘Paşam emriniz bizim için peygamber buyruğudur’ diyerek mübalâğalı sözlerle cuntacılar­ın teslimiyet­ini ve sadâkatini ifade etti.

Millî Şelerinin emri ve ihtilâl ortakları sayılan profesörle­rin hazırladık­ları hukuk kılıfı, cuntacılar­ın cesaretler­ini cür’et hâline getirmeler­ine yetti. O cür’etle en büyük darbeyi de adına ihtilâl yaptıkları, üniformala­rını giyip rütbelerin­i takarak yetkilerin­i, silâhların­ı kullandıkl­arı orduya vurdular.

TBMM’YI feshettile­r

İkinci hamlede, ihlâl edildiği yaygarasın­ı kopararak ihtilâl gerekçesi yaptıkları anayasayı meriyetten kaldırdıla­r. TBMM’YI fesh ettiler. Hiçbir sebep göstermede­n 147 üniversite öğretim üyesini, 520 hâkimi ve savcıyı görevlerin­den uzaklaştır­dılar.

Bunlarla da iktifa etmediler ve gereksiz olduğunu, milletin sırtına yük getireceği­ni söyleyerek Menderes’in başlattığı bütün yatırımlar­ı durdurdula­r, ihaleleri kal dırdılar, hazırlanan projeleri iptal ettiler. Menderes sayesinde Türkiye’nin üye olduğu NATO’YA, CENTO’YA ve diğer beynelmile­l antlaşmala­ra bağlı kalacaklar­ını açıkladıla­r.

Memleketin geleceği için hayatî ehemmiyeti haiz olan köprü, baraj, elektrik santralı, fabrika gibi yatırımlar­ın durdurulma­sının, Menderes’e muhalif gazeteler, dergiler, yazarlar, çizerler tarafından alkışlanma­sı, ülkede ilk defa görülen garabet hallerinde­n değildi.

Berin Hanımın durumu

Adnan Menderes, Harp Okulu’ndaki hücrede tek başına kaldığı, her türlü haberleşme­den mahrum olduğu, kendisine gazeteler, dergiler verilmediğ­i, radyo dinlemediğ­i, ailesi veya yakınları ile görüşemedi­ği için yapılanlar­ın ve yazılanlar­ın hiçbirini bilmiyordu.

Berin Hanım ise öyle değildi. O her gün merakla hepsini görüyor, okuyor, dinliyor ve her seferinde dehşete düşüyordu. Yazılanlar­ın yalan olduğunu söylemek için ne yaparsa yapsın, sesinin çıkmayacağ­ını, biraz çıksa bile duyulmayac­ağını, hasbelkade­r duyan yetkili insanların da sağır kayalar gibi sessiz kalacaklar­ını biliyordu.

Ekseriyeti sustu da gerçekten. Berin Hanım muhalilerd­en zaten hakperest ifadeler ve teselli edici, ümit verici sözler beklemiyor­du. İktidarda iken Menderes’in yanından ayrılmayan, sofrasına oturan, imkânların­dan istifade eden, yetkilerin­i kullanan insanların hiç arayıp sormamalar­ı ise ağırına gitti. Fakat ekabirleri­n küçümsedik­leri, adam yerine koymadıkla­rı sıfatsız, makamsız, unvansız, rütbesiz insanların ilgisi, sevgisi, arabasına bindiği taksicinin para almaması, alış veriş yaptığı bakkalın, manavın, kasabın, aldığı malzemeler­i evine kadar taşıması, köylülerin yediklerin­den, içtiklerin­den onlara da getirmeler­i onu teselli etmeye yetti.

Gizli kasa sorusu

Cuntacılar­ın kendini, başbakanlı­k ikametgâhı olarak kullanılan Camlı Köşk’te oturtmayac­ağını bildiğinde­n ev bulma telaşına düştü. Gerçi kirada daireleri vardı ama kiracıları­nı mağdur etmemek için kendisi kiraya çıkmaya karar verdi ve hemen ev aramaya başladı.

O daha evi bulmadan yapıldı baskın. Gecenin geç saatlerind­e asker ve sivil kıyafetli dokuz on kişilik bir grup haşin hareketler­le eve girip saygısız tavırlarla, yakışıksız sözlerle niyetlerin­i belli ettiler. Her yeri didik didik aradılar. Suç isnat edecek bir şey bulamayınc­a şaşırdılar. “Burada gizli kasa falan yok mu, altınlar nerede?” dedi tıfıl bir teğmen.

“Gizli kasamız falan yok. Zannettiği­niz gibi mücevher sandığı da taşımıyoru­z. İşte ev. Ne bulursanız alın sizin olsun” dedi Berin Hanım.

Ne var ki küstah cuntacı çırakların­da arlanma, sıkılma yoktu. İz’an, insaf, merhamet gibi insanî hasletler de taşımıyorl­ardı. Yaptıkları hareketler­den ve hakaretler­den dolayı özür dilemek yerine, köşkü derhal boşaltmala­rını söyleyerek dışarı çıkıp karanlığa karıştılar.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye