İki türlü (me)deniyet
Bugünkü dünya “medenî dünya” diye tâbir ediliyor. O da kendi içinde iki kısma ayrılır: “Normal” ve “mim-siz” medeniyet. Mim-siz olanı “deniyet” diye okunur. Yani: Alçaklık, aşağılık, gerilik...
Normal medeniyet, Kur’ân medeniyeti ve Kur’ân ile barışık olan Avrupa medeniyetidir: Beşeriyeti terakkiye, ulviyete, asayişe, huzura, saadete doğru götürür.
Mim-siz medeniyet ise, sefahet ve bozgunculuğa çalışır. Dünyayı fesada verir. İnsanı hayvandan aşağı derekeye düşürür.
* **
On Yedinci Lem’a’da “Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir” deniliyor. Aynı şekilde, kast ettiğimiz medeniyet de ikidir.
Bu demektir ki: Avrupa Birliği içinde de, iki muhalif cereyan, adeta dip dalgası halinde birbiriyle çatışa geliyor.
Bunlardan biri, Türkiye gibi büyük ve köklü bir Müslüman ülkeyi AB üyesi olarak görmek istemiyor. Bu kısım, çoğunluğu dünyevileşmiş, siyasileşmiş, hatta ticarileşmiş olan dejenere (tahrif ) olmuş Hırisiyanlık cereyanıdır. İçinde dinsiz, ahlâksız, mağrur, egoist, müstebid, sömürgeci ruhlu kesimler de yer alır.
Avrupa Birliği koalisyonunda yer alan diğer kesim ise, insanlığa faydalı medenî buluşlara, keşilere ağırlık verir. Ayrımcılık yapmaz, insanı “insan” olarak merkeze alır ve ona göre hayatı tanzime çalışır. Hakikî İsevî ruhundan beslendiği için, kötülüğe, fenalığa, fısk ve sefahete revaç verdirenlere iştirak etmez. İslâma ve bir Müslüman ülke olan Türkiye’ye nisbeten dost sayılır.
* **
Netice itibariyle, Avrupa’dan Türkiye’yi iki türlü bakış açısı vaki olduğu gibi, Türkiye’den Ab’ye bakış da iki eksenlidir.
Öyle ki, şu anda iktidarda olan siyasî görüş sahipleri bile, geçmişte Ab’ye şiddetle muhalif idiler. Hatta Ab’ye “Hıristiyan kulübü” ve “küfür cephesi” şeklinde yakıştırmalarda da bulunuyorlardı. Şimdi ise, “Uyum içinde ve karşılıklı menfaat ilişkisi içinde olabiliriz” noktasına henüz yeni gelindi.
Ümit ve temenni ederiz ki, hâlen milyonlarca Müslüman nüfusun tam yerleşik bir hayat tarzıyla ikamet etmekte olduğu Avrupa ülkeleriyle münasebetlerimiz, gitgide daha sağlıklı ve daha rasyonel bir gelişme seyri takip etmeye başlar da, gereksiz endişeler izale olur ve insanlarımız nisbeten daha ziyade ferâha, huzura, güvene kavuşmuş olur. .......................................................
NOTLAR
“Avrupa iki” olduğu gibi, aslında Türkiye de ikidir: Biri merkeziyetçi, diğeri hürriyetçi.
Aynı şekilde, mü’min ve Müslüman kimliğine sahip kimseler de iki ana kategoriye ayrılır: Biri “taklidi iman”, diğeri “tahkiki iman” sahibi olan mü’minler.
Bir cihette, küfür ve inkâr cereyanı da iki ayrı eksende görünüyor: Biri “kabûl-ü adem”, diğeri “adem-i kabul” şeklinde...
Herkes yazıp söylediği sözleri veya yaptığı şeyleri, Mahşer Gününde İlâhî Huzurda hesap verircesine yaparsa, beşerî olan bütün kötülük, çirkinlik ve kalitesizlikler minimum seviyeye iner; dünyamız, adeta Cenetten bir köşe gibi olur.
GÜNÜN TARİHİ
Eski “demir perde” ülkelerinden bazılarının katılımıyla, NATO sınırlarının genişletilmesi cihetine gidildi.
2002’deki “Prag Zirvesi” sırasında katılım görüşmelerine dâvet edilen Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya, 29 Mart 2004’ten itibaren NATO’YA katılmış oldu.
Daha evvelden “Sosyalist Blok”ta yer alıp NATO karşıtı Varşova Paktı’na dahil olan bu ülkeler, Sovyet Rusya’nın (SSCB) dağılmasıyla birlikte, eşzamanlı olarak komünist rejiminin de çökmesi sonucu, nisbeten daha güvenli bir liman olarak gördükleri NATO ve AB ile bir yakınlaşma süreci içine girdiler. NATO’NUN amlbemi