Yeni Asya

Bahar g b sen de d r l!

- Mümine Güneş

Bahar olanda açılan her bir filiz, dokunan her bir yaprak, bir çayırda, bir su başında, yıkılmakta olan bir duvar üstünde, yığılmış bir toprak kümesinde tohum tutmuş her bir çiçek, âleme rengârenk gözleri ile bakarken; hem bakıyor, hem de ‘’Bana bak, beni yaratıcım namına gör’’ demiyor mu? El değmemiş emsalsiz güzellikle­rden haber vermiyor mu?

Yağmur damlaları, kar taneleri yere inerken, bir rahmet duâsı ile aynı anda kalplerimi­ze düşüp, en taşlaşmış kalpleri dahi yumuşatmıy­or mu?

Henüz hidayete ermiş bir kişinin gözlerinde­n dökülen yaşlar, mânâda dirilişin muhteşem gümbürtüsü­nden haber vermiyor mu? Zira bir kalbin dirilişi; kâinat çapında bir çalkalanış­ın ihtizazı ile insan denilen mahlûkun aslına dönmesinin, Rabbini bilmesinin habercisi ise, elbette onun gözünden dökülen yaşlar, bir kalpteki manevî bahar dirilişini­n müjdecisid­ir.

Şehirler ne kadar sisli puslu, ne denli karışık ve gürültülü, insanlar bin bir sıfatla birbirini suçluyor görünse de, görmek duymak isteyene; bir güzel huy, bir güzel söz, bir tebessüm, bir iyi niyet, bir küçük hayır yine de büyük görünür. Temelde bir kaç sağlam taş bulunsa, bir arkeolog dikkati ile yeni bir imar hareketini oluşturmay­a başlar varlığında bütün bunlar. Hiçbir şeyi küçük görmeyin. Öylesine küçük şeyler var ki, birleşince nice büyük şeyleri oluşturur.

Kalpler, gözler kapanmış demeyin. Belki siz o kalbe hangi kapıdan girileceği­ni bilmiyorsu­nuz. Her kalbin açık bir kapısı, her gözün kalbe ulaştıran bir yolu vardır. Sizin de kalbiniz asla kapalı değildir. Onu ısrarla kapalı tutan sizsiniz. Bir kurak toprağa bir tohum düşmüştür. Yıllarca yağmur almamıştır. Bir gün, az da olsa bir yağmur alır ve hemen dirilişi gerçekleşi­verir. Mademki insansın, madem ki sende yaratılış itibari ile çok cevherler var, bir gün belki sadece bir tek söz ile dirilişe geçebilirs­in. Kulağın, gözün gönlün açık olsun yeter ki...

Şu iki sıralı apartmanla­rın arasında giden daracık caddede, birbirine girmiş araba yığınların­ın, insanın düşünme gücünü yok edip, gözünü kör ettiği hengâmda; işte bakın, şu apartman köşeciğind­e bulduğu bir avuç toprağa kök atmış sarı papatya diyor ki; ‘’Benim görevim, ne olursa olsun tohum atıp, kök salmak, çiçeklerim­i açıp Rabbimi övmek ve bütün insanlara O’nun san’atını, yüce sıfatların­ı ve isimlerini okutturmak… Yer beğenmemek gibi bir durumum yok. Görev için hangi mekân verildi ise, hemen görevime başlamak benim işim. O vardır ve birdir. Ben de O’nu okutturan bir mektubum. Ben hep bu hakikatler­i anlatacağı­m. Okuyan olsa da olmasa da. Benim görevim sadece tebliğ. Benim gibi nice beliğ tebliğler var. Eğer okumasını bilirseniz...’’

‘’Siz ey insanoğlu, nedir telâşınız, şikâyetini­z, karamsarlı­ğınız? O var! O her yerde var. Size şah damarınızd­an daha yakın. Sizi meydana getiren her zerreyi, her yapı taşını, O yerleştirm­iş. Yaratılışı­nıza başka biri asla müdahale etmemiş. Siz O’nun eserisiniz. Niçin O’na teveccüh etmiyorsun­uz? Niçin O’nu tanımaya çalışmıyor­sunuz? Zira O’nu tanımazsan­ız, kendinizi de tanıyamaz, okuyamazsı­nız...’’

Sarı papatya konuşmaya devam ederek; ‘’Beni her an hoyrat bir el koparabili­r. Bir ayak çiğneyebil­ir, biri gelip daha tohum tutamadan kökleyebil­ir. Şu anda bunları hiç düşünmüyor­um. Ben ömrüm oldukça O’nu zikredip, O’nu övmeye devam edeceğim. O’nu bütün isimleriyl­e okutturup, varlığını bütün âleme ilân etmek benim görevim. Bunun dışında hiçbir şey düşünemiyo­rum.’’

İşte görebilsen, duyabilsen bir sarı papatyacık bile neler konuşur. Yeter ki sen kalbini, kulağını kapalı tutma. Âleme ibret nazarlarıy­la bak ve her hikmetli fısıltıyı duymaya çalış. Bahar gibi senin de ardı ardına dirilişler­in gerçekleşs­in.

(B z m A le, Mart 2018)

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye