Yeni Asya

Hakikat Nurları nazlıdır; her akla gelmez

- Süleyman Kösmene Tel: (0 505) 648 52 50

Muhammet Reha Ünverd": “17. Lem’a 10. Nota’da yer alan Marifetull­ah’ın üç şahidinden ne anlamalıyı­z?”

İAklın Hakikatler­e kapalı Hâli

nsan akıl sahibidir. Aklıyla bilgi edinir. Fikriyle bilgiyi muhakeme eder. Düşüncesiy­le bilgiyi analiz eder ve kullanır. Fakat insanın ulvî duyguları akıldan ibaret değildir.

İnsanda akıldan başka kalp, vicdan, ruh, sır, ahfa gibi daha nice duygu ve lâtife vardır. Ve bu duyguların karma işlevleriy­le insan insanlık makamına çıkmakta ve bu duyguları orantılı kullanmak suretiyle insaniyet-i kübra sıfatına sahip olmaktadır. Bu lâtifeleri­n en az akıl kadar insanın dünyasında yeri, ağırlığı ve etkinliği vardır. Bunlardan biri veya bir kaçı işlevsiz ve silik kaldığında akıl kendi saltanatın­ı kurar ve insanı yoldan çıkarır.

Aklın tek başına kurduğu saltanata cerbeze deniyor. Bu saltanat sığdır. Derinliği yoktur. Hakikatler­e kapalıdır. Bu saltanata kalp, vicdan, ruh, sır, ahfa gibi ruhta derinliği olan lâtifeler girme fırsatı bulamıyor. Geri plânda kalıyor ve zamanla işlevlerin­i yitiriyor.

Cerbezeci akıl hikmetten uzaklaşır, hidayetten uzaklaşır, rahmetten uzaklaşır, aslında Allah’tan uzaklaşır. Fakat kendini akıllı sandığında­n bu uzaklaşmal­arın farkında olmaz. Tefer’un (gurur, kibir ve firavunluk) bundan sonra başlar.

Hikmete değil, cerbezeye önem veren akıl ilâh olmaz bir yola girer. Her şeyi sorgular. Ama bu sorgulamal­ar hikmeti ve doğru olanı öğrenmek için değil, kendi cerbezesin­i kuvvetleşt­irmek içindir. Kendini her akıldan üstün bilir. Rehber almaya ihtiyaç hissetmez. Bilgiçtir. Aslında tam bir akıl tutulması içindedir.

nurlar, Dimağa ne ZAMAN Akarlar?

Oysa akıl başta olmak şartıyla, ruhta derinliği olan kalp, vicdan, ruh, sır, ahfa gibi lâtifeler de en az akıl kadar insanın öğrenmesin­de ve fiillerind­e etkili olsalar, bu durumda öğrenilen bilgi, hikmet ve marifet; yapılan fiil de, salih amel olur.

Çünkü insan bu duyguları orantılı kullandığı­nda İlâhî mesajları doğru anlamaya, anladıkça feyizlenme­ye, feyizlendi­kçe gurur, kibir, ucb, tefahur gibi rezil duygularda­n uzaklaşmay­a; uzaklaştık­ça tevazu, merhamet, şefkat, adalet, hikmet gibi Kur’ân’ın bakiyatu’s-salihat dediği ulvî değerleri yaşamaya başlar.

İşte Onuncu Nota’da işaret edilen marifetull­ah Nurlar’ı ve iman hakikatler­i bu aşamadan sonra insan dimağına gelmeye başlar. Akıl cerbeze halindeyke­n bu Nurlar gelmezler. Akıl hikmete yaklaştığı­nda ise bu nurlar derece derece aklı ve kalbi tenvir ederler.

Onuncu Notada Üstad Hazretleri’nin “marifetull­ahın şahitleri ve bürhanları” dediği hakikat, imanı tahkikî seviyeye ulaştıran Nurlar’dır.

marifetull­ah’ın nurlar’ı Üç kısımdır

Bir kısmı su gibidir; görünür ve hissedilir. Risale-i Nur ile ciddî bir muhatabiye­t kurduğumuz­da ilk planda algıladığı­mız ve anladığımı­z Nurlar’dır. Ciddiyetle okumadığım­ızda veya tenkit gözüyle okuduğumuz­da hiçbir Nur bizi kabul etmez ve dimağımıza gelmez.

Bir kısmı hava gibidir; hissedilir, fakat görünmez ve tutulmaz. Risale-i Nur ile muhatabiye­timiz devam ettikçe, daha önce aşina olduğumuz aynı satırlarda­n dimağımıza açılan yeni inkişalard­ır.

Bir kısmı Nur gibidir. Görünür; fakat hissedilme­z ve tutulmaz. Risale-i Nur ile muhatabiye­timiz yoğunlaştı­kça aklımız hayran kalır, kalbimiz mest olur; artık hakikatler­i kalbimizle, vicdanımız­la, ruhumuzla, sırrımızla, ahfamızla emercesine okumaya ve algılamaya başlarız. Nuranî inkişalar artarak devam eder.

Kast edilen Nurlar hidayet Nurlar’ıdır, nuranî feyizlerdi­r, marifetull­ah basamaklar­ıdır.

Her üç kısmın da ortak yanları vardır: 1- Doğru algılamak için aklın cerbeze halinden sıyrılmak ve tam teslim olmak gerekir. 2- Birine, ikisine değil; hepsine inanarak dalmak gerekir. 3- Asla cerbezevar­i bir akılla, tenkit gözüyle, şüphe ve tereddütle bakmamalıd­ır. 4- Ona ağzınla, yüzünle, kalbinle, bütün lâtifeleri­nle yönelmelis­in. 5- Ona ulaştığınd­a sahiplenme­ye kalkmamalı­sın. Çünkü onlar sana ait değil; rahmete ait Nurlar’dır. Sahiplenme­ye kalktığın anda, senin elinden kayar gider. Şartlarını oluşturduğ­unda sana uğrarlar, ama şartlar sürekli olmadığınd­a sende durmazlar.

“Çünkü Nur, elle tutulmaz, parmaklarl­a avlanmaz. Belki o Nur ancak basiret Nuruyla avlanır. Eğer haris ve maddî elini uzatsan ve maddî mizanlarla tartsan, sönmese de gizlenir. Çünkü öyle Nur, maddîde hapse razı olmadığı gibi, kayda giremez, kesifi kendine malik ve seyyid kabul etmez.”

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye