AFRİN'DEN VARNA'YA
Türkiye’nin asıl gündemi ne? İktidar ve medyasının tavır ve yaklaşımından bu soruya sağlıklı bir cevap çıkarmak mümkün mü? Özellikle son dönemde neredeyse tamamen iç ve dış düşman konseptlerine bina edilen ve biri sonuçlanmadan diğeri ortaya atılan değişken gündemlerle bugünlere gelindi. Gelinen noktada gerek iç, gerekse dış politikada birbirinden kopuk gibi görünen, çoğu çelişkili ve zikzaklı bir dizi gelişme söz konusu. Cumhurbaşkanının bir ildeki parti kongresinde “Anamuhalefetin yüzde 25’lere çakılı kalmasına bakarak asla rehavete kapılmadık. Artık partimizde metal yorgunluğu kalmadı. Afrin harekâtı ile bir diriliş hamlesinin içine girdik” sözlerine konu olan Afrin operasyonu, şehir merkezinde kontrolün sağlanmasıyla bitti. Ama şehit haberleri gelmeye devam ediyor. Ve Cumhurbaşkanı yeni bir hedef koyuyor: Afrin’in güneyindeki Tel Rifat. Afrin’e ses çıkarmayıp Münbiç’ten de vazgeçme moduna giren Abd’nin, iş Fırat’ın doğusuna gelince oradaki askerî varlığından asla vazgeçmeme tavrı sergilemesi ise manidar. Böyle bir hengâmede Kuzey Suriye’deki karmaşık ilişki ve çatışma anaforunda soru işaretleriyle dolu bir süreç işlemeye devam ederken, Erdoğan’ın, Abd’nin verdiği “aykırı” mesajlardan, etrafı şahinler tarafından iyice kuşatılan Trump’ı “tenzih” etmeyi sürdürmesi de. Peki, yıllardır adeta derin dondurucuya konulan, hattâ “koptu kopacak” noktasına gelen AB ile ilişkilerde, Varna buluşmasıyla yeni bir tavır sergilenmesinin izahı ve anlamı ne? Daha ziyade mülteci meselesi, Rum engeli, vize serbestisi gibi konuların öne çıktığı dörtlü zirve, ilişkilerde yeni bir sayfa açma fırsatı olarak değerlendirilebilir mi? Keşke öyle olsa... Bunun için Ab’nin de şimdiye kadarki basiretsiz politikalarını terk edip, Türkiye’yi OHAL süreciyle daha da vahim boyutlara varan antidemokratik ve hukuk dışı gidişattan geri çevirecek yaklaşımlar ortaya koyması icab ediyor. Cumhurbaşkanının Varna’da muhataplarına “Normalleşme için bize destek verin” çağrısı, son günlerde yapılan ve iyice çığırından çıkarılmış f.ö operasyonlarına artık nokta koyma kararının işareti gibi algılanan açıklamalar ve Dışişleri Bakanının Le Monde’da yayınlanan makalesinde verdiği “OHAL’IN pek yakında kaldırılması mümkün olacak” mesajı, bu tür yaklaşımlarla irtibatlı olabilir mi, bilemiyoruz. Ama sonucun öyle olmasını diliyoruz.