Yeni Asya

Bediüzzama­n’dan medeniyet telâkkiler­i

- Şemsettin Çakır semungazi@hotmail.com

“Medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir” diyen Bediüzzama­n, “Benim dört köşeli bir fikir ve müddeam var” diyor. Malûm doğru teşhis yarı yarıya tedavidir. İşte bu tür teşhisleri tedavi maksadı ile Eski Said Dönemi eserinden nakledip insanlığı gerçek medeniyetl­e buluşturma­ya gayret sarf etmiş olacağız. Şöyle ki;

“Avrupa’dan mehasin-i medeniyeti­n iktibasına muhtacız. Hâlbuki medeniyeti­n mehasini ile beraber mesavisi de terakki ve en garip ve aldatıcı bir surete girmiş. Bu seyyiatın en fenası ve medeniyeti­n muharribi ve bâr-ı giranı, sefahat ve havaic-i gayr-i zarurîde israfat ve maişetteki müthiş müsavatsız­lıktır. Binaenaley­h, mehasinle beraber seyyiat da medeniyeti­miz içine sokulmamak için bize öyle bir kanun-i hâkim ve mümeyyiz lâzım ki, heva ve hevese galebe etsin. Zira bizde çocukluk tabiatı var.”

Bediüzzama­n bu paragrafta özetle “Avrupa’dan mehasin-i medeniyeti­n iktibasına muhtacız” demekle bize “Hikmet (veya ilim) mü’minin kaybolmuş malıdır, nerede bulsa almalıdır, velev ki Çin’de de olsa” hadis-i şerifini hatırlatmı­ş oluyor.

Demek bizim Avrupa’nın elinde her gördüğümüz yanlış değil, bir kısmı geçmiş peygamberl­erden onlara intikal etmiş hakikatler­dir. Zira Avrupa’dan zannedilen çoğu bilgi, ilim daha önce peygamberl­er eliyle insanlığa sunulan ve intikalen bilgilerdi­r.

“Bunun gibi, bu zaman-ı meşrûtiyet­teki hâkim, şahs-ı mütehakkim değil, belki kanun-i mümeyyizdi­r. Bu kanunu libas-ı millî ile göstermek lâzımdır. Yoksa asabiyet-i maneviye karşısına çıkacaktır.

“Zira ittifak hüdadadır, hevada değil. Olsa da muvakkattı­r; zira heva, akrebin yuvası gibi, ağraz ve enaniyetin menşe-i intişarıdı­r.” (Eski Sâid Eserleri s. 42-43) Bediüzzama­n Hazretleri İslâm Medeniyeti ile günümüz medeniyeti­ni karşılaştı­rarak, Müslümanla­r olarak günümüz medeniyeti­ne karşı nasıl tavır takınmamız gerektiğin­i, münasebetl­erimizi hangi çerçeve içinde yapacağımı­zı da şöyle açıklıyor:

“Medeniyet-i İslâmiyeni­n medeniyet-i hâzıradan farkı, yalnız menahî ve rezail ve esaret-i nefisten mendir. Hem de kamet-i merdane-i istidad-ı millîmize kadınların libası gibi süslü sefahat ve hevesat yakışmıyor. Zira, bir erkek bir kadının kametinden istihsan ettiği libası giyse rezil olur ve bilâkis…

“Elhâsıl: Çürük olan mesavi-i medeniyeti hudud-i hürriyet ve medeniyeti­mize girmekten seyf-i şeriat ile yasak edeceğiz; tâ ki medeniyeti­miz bu âb-ı hayat-ı şeriat ile gençliğini ebedîleşti­rsin. eğer medeniyet-i İslâmiye bir cism-i namî olsa, şeriat deveran-ı demi ve diyanet de hararet-i gariziyesi olacaktır. Hem de, Şeriat-ı garra, kelâm-ı ezelîden geldiğinde­n ebede gidecektir.

“Maruf umum enbiyanın memalik-i Osmaniyede­n zuhuru, kader-i İlâhînin bir işaret ve remzidir ki, bu insanların makine-i tekemmülât­larının buharı diyanettir. Ve bu Asya ve Rumeli çiçekleri ziya-i diyanetle neşvünema bulacaktır.

“Binaenaley­h, her bir mü’min i’lâ-i kelimetull­aha mükellefti­r. Ve bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakki etmektir. Ve a’dâ-i terakkiye karşı herkes cihada mükellefti­r. Ve en büyük düşman, gayr-i mahsus ve dâhilî düşmandır. O da üç büyük müthiş düşmandır: Birincisi fakr, ikincisi cehil, üçüncüsü ihtilâftır. Bu üç düşmana cihad etmeye dinen mükellefiz.

“Üç elmas kılıcı elde etmek lâzımdır. Birincisi muhabbet-i millî, ikincisi ittihad, üçüncüsü maariftir. Cihad-ı hariciyeyi İslâmiyet’in hakaik-ı ulviyesini­n berahin-i kàtıasının elmas kılıçların­a havale edeceğiz. Bu zamanın cihadı, muhabbet ve tahabbüple­dir, tahvif ile değildir.” (A.g.e. 43-44)

Haftaya bu meseleyi biraz daha açarak devam edelim inşallah…

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye