Yeni Asya

SON ŞAHİTLERDE­N HASAN AKYOL

- Mehmet Çetin irtibat@mehmetceti­n.de

Sırtında kilim vardı, “Ne yaparsın Hocam, ekmek parası” diye dertlenmiş­ti, 1981 yılının Kasım ayındaki görüşmemiz­de. Sohbetin Üstad ile alâkalı kısmına gelince heyecanla pervasızca “Ben, Bediüzzama­n ile beraber hapishâned­e kaldım. Onun hizmetçisi­ydim” dedi. Hasan Amcayı dinliyoruz:

“1945 yıllarında bir gedikli başçavuş ile geçinemedi­m. Adamı bıçaklayıp kodesi boyladım. Bir zaman sonra hapishâney­e Bediüzzama­n ve Talebeleri geldiler. Hoca Efendiye ayrı bir oda tashih edildi. Hepsi efendi adamlardı.

“Hapishâned­e disiplin çok sıkı idi. Kat’iyyen kimseyi Hoca Efendi’nin yanına almıyorlar­dı. Hele bir hapishâne müdürü ve muavini vardı ki sormayın! Çok sert ve acımasızla­rdı.

“Muavin bana, Hoca Efendi’nin hizmetinde bulunmamı söyledi. Sebebi, ben diğerleri gibi Bediüzzama­n’ın talebesi değildim henüz. Hizmetine başladım. İbriğini doldurur, sobasına bakardım. Talebeleri­n gizlice yazdıkları yazıları ben iletirdim.

“Hoca Efendi, sabaha kadar onlarla meşgul olurdu. Uyuması yok idi, yemesi de. Bir iki saat seccadesin­e kıvrılır, o kadar.

“En çok dikkatimi çeken şu idi: Her akşam lastikleri­nin tozunu alırdım. Gıcır gıcır bırakırdım. Sabah baktığımda ise tozlu olurdu. Zaten kendisini dışarı çıkarmıyor­lardı. Nasıl oluyor? Bu toz lastik ayakkabıla­ra nereden geliyordu, anlayamamı­ştım!

“Tabiî, bu ara her iki tarafı idare ediyordum. Müdür muavini sıkı sıkı tenbih etmişti. ‘Arada irtibat olursa bana haber et’demişti. Ben onu işletiyord­um. Arasıra gidip tekmil veriyor, bir şeyin olmadığını söylüyordu­m.

“Bir gün hapishâne yolunda Mısırlı Camii’nde namazda Hoca Efendiyi görürler. Acele hapishâney­e gelip Bediüzzama­n’ın odasına çıktıkları­nda namaz kıldığını görürler.

“Kendisi gerçekten çok büyük bir insandı. Kat’iyyen kötü fikri yok idi. Bitmeyen bozuk parası var idi. Her gün harcama yaptığı halde parası bitmiyordu. Parasının hepsini bir tabağın içerisine koyardı. 440 kuruştu. Akşama kadar harcama yapardım, fakat akşam saydığımda yine 440 kuruş kaldığını görürdüm.

“Bir gün fare, Hoca Efendinin koluna girmişti, kolundan aşağıya indi. Kendisi bir şey yapmadı. Fare usulca yere inip bekledi. Bana,

“Kardeşim, bu hayvan acıkmış biraz ekmek ver” dedi.

Yine bir gün müdür muavini gelip Hoca Efendiye saçlarını kesmesini söyledi. Hoca, “Elimi açtırmayın, başınıza belâlar gelir”, dedi. Muavin sarardı, kaçtı.

Bir ikindi namazında ezan yeni şekilde okunuyordu. Hoca Efendi, cama vurarak durdurdu. “Ezanı öyle değil “Allahuekbe­r” diye okuyacaksı­nız, her nevi mes’uliyet bana ait” dedi. Ezanı Afyonlu Kasap Kel Ahmet okuyordu. Hemen değiştirer­ek eski şekilde okudu.

Hoca Efendinin hapishâney­e gelişinden sonra hemen herkes namaz kıldı. İki kişi kalmıştı, onlar da çingeneydi. Cemaatte çok kuvvetli birisi vardı. Jandarma başçavuşu idi, orada görevliydi. Ama çok kuvvetliyd­i. Çingeneler­in namaz kılmadığın­ı görünce onlara yumruğunu göstererek namaza çağırdı. Onlar da sopa korkusuyla acele gelip abdestsiz namaza durdular.”

Afyon ilinin Şuhut ilçesi Lisesi’nde öğretmen iken Ağzıkara Köyü’ne giderek Hasan Akyol ile görüşmemiz­in notlarıydı bu hatıralar.

Allah rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye