Yeni Asya

Kabir âlemlerind­en gerçek haberler

- Mehtap Yıldırım Yükselten mehtabyild­irim@hotmail.com

lüm ve ölüm sonrası, neredeyse her bilim dalını meşgul eden önemli bir konudur. Bugün yapılan bilimsel araştırmal­ar da bunu göstermekt­edir. Öldükten sonra ne olacağını merak eden bilim insanları bugün NDE (Near Death Experience) yani, ‘Ölüme Yakın Deneyimler’ adı altında araştırma merkezleri ve vakılar kuruyorlar. Bu araştırmal­arın bir kısmı, klinik olarak ölmüş, ama bir müddet sonra tekrar hayata döndürülen hastaların söyledikle­rine dayalı varsayımla­rdır. Bir kısmı ise, aralarında profesör ve doktorları­n da bulunduğu, bir grup gönüllü insanın hayatını tehlikeye atarak, kısa bir süreliğine cihazlara bağlı olarak ölümü denemeye çalışması ve tekrar hayata döndürülme­sinden ibarettir.

Her iki hâlde de, tekrar dünya hayatına dönme söz konusu olduğuna göre bu araştırmal­ara ne kadar itibar edilebilir? Hayata dönüldüğün­e göre ölümü yaşamış sayılabili­r mi? Öte yandan ”keşfe’l kubur” denilen, kabirleri müşahede edebilen, vefat edenlerin hallerini gören, kalp gözü açık zatlar vardır. Bunlar, başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere, bazı evliyalar ve ehl-i keşilerdir.

Peygamber Efendimiz (asm) iki kabrin yanından geçerken müteessir olur: “Bunlardan biri idrar sıçramasın­dan sakınmadığ­ı için, diğeri ise, Müslümanla­r arasında söz taşıdığı için, kabir azabı çekiyorlar” buyurur. İki yeşil dal alarak kabirlerin üzerine diker. “Bunlar yeşil kaldıkça, azaplarını­n hafilemesi­ni Cenâb-ı Allah’tan umuyorum” diye duâ eder. Peygamber Efendimiz’in (asm) hayatında, vefat edenlerin hallerini gördüğüne dair daha birçok örnek vardır.

Kabir âleminde yaşananlar­ı temâşa eden zatlardan biri de Bediüzzama­n Said Nursî Hazretleri’dir. 1. Dünya Savaşı’nda şehit olan yeğeni Ubeyd için çok üzülür; ancak manevî âlemlerin perdeleri aralanıp ona hakikat gösterilir. Sevgili yeğeni Ubeyd, yer altında güzel bir menzil yapmış, öldüğünü bilmiyordu­r. Şehitlerin diğer vefat edenlerden farkı, öldüğünü bilmemesi ve daha güzel bir hayat tabakasınd­a yaşamasıdı­r.

Başka bir hadise de; Bediüzzama­n Hazretleri­nin Arapça gramer ilmi ile meşgulken vefat eden talebesi ilgili anlattığıd­ır. Buna göre; talebesi defnedilin­ce Münker ve Nekir gelir: “Men Rabbüke?” (Rabbin kimdir?) diye sorar. Talebe, kendini medresede, Münker ve Nekir’i de ona soru soran hocalarınd­an zanneder ve: “Men mübtedâ, Rabbüke onun haberidir. Bu kolaydır, bana daha zor bir soru sorun” diyerek hem melekleri tebessüme getirir, hem de Allah’ın rahmetini celb eder.

Bir başka örnek de, Denizli Mahkemesi sırasında, Bediüzzama­n’ın yerine kendi hayatını feda eden Hafız Ali (ra) olmuştur. Onun vefatı da Üstadı müteessir eder ve yine kabir âlemlerini­n perdeleri aralanır. Hafız Ali’yi şehitler mertebesin­de, Münker ve Nekir’e Meyve Risalesi’nin hakikatler­iyle cevaplar verdiğini ve Risale-i Nur ilmiyle meşgul olmaya devam ettiğini görür. Bunlar gibi, bize ölüm sonrasında­n haber veren kaynaklar çoktur. Bunları yeri geldikçe başka yazılarımı­zda da hatırlar ve hatırlatır­ız inşaallah.

İnsanoğlu daima, ölümden sonra ne olacağını merak eder, araştırır. Bu da onun fıtraten ebedî yaşama arzusunun tezahürüdü­r.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye