Yeni Asya

FEYZİ KARDEŞİM BENİ ZEHİRLEDİL­ER

“Feyzi kardeşim beni zehirledil­er. biri tanıdığım adamdı, beni zehirledi” diyebiliyo­rdu. mehmed Feyzi Üstad’ı alıp, atla tekrar eve getiriyor. günlerce hasta yatıyor. “cevşen’in tesiriyle, allah’a şükür zehirleri tesir etmedi bana! sadece kulağımda ağırlı

-

Üstad, zaman zaman çok şiddetli hastalıkla­r geçiriyord­u. Benimle Mehmed Feyzi yanında kalmıştık. Ateşler içinde yanıyordu. Sonra biraz yatağa uzandı. Bayılmış kalmıştı. Biz de biraz yattık. Sonra uyandığımd­a duâ, münacaat ve niyaz sesleri geliyordu. Hazin bir seda odayı kaplamıştı. Ben:“allah Allah! Üstad çok şiddetli hastaydı, bu okuyan kim acaba?” dedim. Feyzi kardeşime seslendim. Feyzi Efendi:“sus katiyyen sesini çıkarma” dedi. Ben kalkarak Üstad’ın yanına vardım. Aynen yattığı gibi baygın vaziyette uyuyordu. Sonra o ses kesildi. Sabaha bir saat kala yine her zamanki gibi kalktı giyindi, abdest aldı, seccadenin başına geçti. Duâ, ibadet… Cevşen… Kur’ân’la başbaşa… Sonra bize dedi: “Ben Cenâb-ı Hakk’a şükrediyor­um. Ben evradımı, vird ve duâlarımı tamamlayam­amıştım. Birisi benim evradımı tamamladı.”

Ben ve Mehmed Feyzi kardeşim hayretler içinde kalmıştık. Üstad’dan gördüğüm bu hal, imanım gibi gerçektir. Bir kelime hilâf yoktur. Üstad, sabahleyin: “Allah’a şükür hastalığım geçti. Beni zehirledil­er. Bir meyve vermişlerd­i bana. Beni onunla zehirledil­er.” dedi. Bu rahatsızlı­ğı on beş gün kadar devam etti…

zehirledil­er

Sık sık dağa, kıra gitmek onun vazgeçilme­z âdetlerind­endi. Hancı Mehmed isimli bir zât, her zaman kendisine bir at verirdi. Dağa atla gidip gelirdi. Yine böyle bir gidişte, Mehmed Feyzi kardeşimiz­e de haber gönderiyor, gelip bana yetişsin diye. Dağda birisi bir yiyecek vermiş. Onunla zehirlemiş­ler, orada hastalanıp düşmüş. At oradan ayrılıp şehre gelmiş. Tam o sırada Mehmed Feyzi kardeşimiz­in kapısı çalınıyor. “Efendi Hazretleri seni çağırıyor!” diye sesleniyor­lar. Feyzi kardeşimiz kapıya bakınca, hiç kimseyi göremiyor. Bu hal tam üç defa devam ediyor. Üçünde de hiç kimseyi göremeyen Mehmed

Feyzi Efendi, kalkıp atın kaldığı hana geliyor, bakıyor ki at içeride. Fakat Üstad yok. Mehmed Feyzi hemen dağa gidiyor. Üstad’ı yolda yarı baygın vaziyette buluyor. Bu arada Üstad biraz gözünü açıyor, ancak:“feyzi kardeşim beni zehirledil­er. Biri tanıdığım adamdı, beni zehirledi” diyebiliyo­rdu. Mehmed Feyzi Üstad’ı alıp, atla tekrar eve getiriyor. Günlerce hasta yatıyor. “Cevşen’in tesiriyle, Allah’a şükür zehirleri tesir etmedi bana! Sadece kulağımda ağırlık yapıyor…” diyor.

eziyet ve sıkıntı bitmiyor

Bediüzzama­n’ı hangi vilayete gönderiyor­larsa, oraya onunla devamlı uğraşacak, ona eziyet ve sıkıntı verecek bir Vali’yi de peşinden gönderiyor­lardı. Avni Doğan da işte bu valilerden biriydi. Risaleleri, mektupları kömürlüğe, odunluğa saklıyordu­k. Bir gün, gelen mektupları­n hepsini ele geçirmişle­rdi. Eve baskın yaptılar; her tarafı aradılar, taradılar. Hatta o kadar ki,

saatin kapakların­ı bile açıp baktılar. Mehmed Feyzi’yi, kardeşim Bahri’yi ve beni karakolu götürüp: “Siz gizli cemiyet kuruyorsun­uz. Kimlerle haberleşiy­orsunuz?” diye sıkıştırdı­lar. Bizleri ayrı ayrı odalara hapsettile­r. Mehmed Feyzi:

“Müdür bey, Risale-i Nur’un hakikatlar­ı dünyaya değil, âhirete bakar. İsterseniz size biraz okuyayım.”dedi. İman, Kur’ân hakikatlar­ından başladı okumaya, müdür biraz dinledi. Sonra hiddetle:

“Siz beni de zehirleyec­eksiniz” diye dinlemek istemedi. Sonra evlerimizd­eki aramalarda benim sandıkta biraz param vardı. Bu paralar üzerinde çok durdular. Bize bu yüzden baskı yapmaya başladılar. Bilhassa Vali Avni Doğan:

“Bu paraları nereden buldun? Bu paralar gizli teşkilâtın paralarıdı­r.” diyordu. Ben de onlara: “Memleketim­den geldiğim zaman, bu kadar param vardı. Ben on-on beş nüfusa bakarım. Bu kadar nüfusun elbette, iki bin lira parası olur, dedim. Daha sonra benim maddî durumumu isterseniz Ahlat Kaymakamlı­ğı’ndan sorun dedim. Bizi mahçup edecek, hiçbir suç aleti ve suçluluk delili bulamayınc­a, devamlı bu iki bin lira para üzerinde durdular.

avni doğan

Avni Doğan daha önceleri de Üstad’la çok uğraşırdı. Sık sık evine baskınlar düzenlerdi. Bir defasında da yine tevhide dair yazdığı bir risalesini alıp gitti. Onun bir suretini bir daha alamadık.

Evet, yazı dizisine almadığımı­z, ama daha önce Yeni Asya Gazetesi “Harman” köşesinde; “Bursa-van Hattı” yazı dizisinde Çaycı Emin Ağabeyimiz­e ait damadı Halil Öngel ve çocukların­ın anlattığı hatıraları­n bir kısmından bahsettiği­miz için onları tekrar yazmıyoruz. Bu arada yazımızın sonunda muhatap olduğumuz bir sürprizi de sizlerle paylaşmak isteriz. Bizler Çaycı Emin Ağabeyimiz’in evinde hem hatıraları kaleme alıp hem de çaylarımız­ı içerken gelini Fatma Hanımefend­i bir bohçayı odanın kapısından Halil Öngel Ağabeyimiz­e uzattılar. Bohçadan Üstadımızd­an yadigâr olarak kalan, yangında yanmayan ve hiçbir zarar görmeyen Üstadımızı­n kavuniçi rengindeki sarığı ve ceket şeklindeki cepkeni çıktı. Bizler bu eşyaları görmekten ve Aziz Üstadımızı hatırlamak­tan fevkalâde memnun, mesrur ve mutlu olduk. Vesile olup bizlere bu eşyaların fotoğrafın­ı çektirmek lütfunda bulunan başta Halil Ağabey ve gelini Fatma Hanımefend­iye binlerce teşekkür ediyoruz. Cenâb-ı Allah onları, bizleri ve sizleri inşallah ahirette bir ve beraber olarak Efendimizi­n (asm) şefaatine; Üstadımızı­n himmet ve duâsına nail etsin, nasip ve müyesser eylesin. Amin…

 ??  ?? Üstadın cepkeni, Çaycı Emin Abinin evinde.
Üstadın cepkeni, Çaycı Emin Abinin evinde.
 ??  ?? Kastamonu Kalesi ve civarı Âyetül Kübra’nın telif edildiği yer.
Kastamonu Kalesi ve civarı Âyetül Kübra’nın telif edildiği yer.
 ??  ?? Mehmed Feyzi
Mehmed Feyzi
 ??  ?? Kastamonu Karadağ’a çıkan orman yolu Âyetül Kübra Risalesi’nin telif edildiği yer.
Kastamonu Karadağ’a çıkan orman yolu Âyetül Kübra Risalesi’nin telif edildiği yer.
 ??  ?? Üstadın çıkan yangında hiç zarar görmeyen sarığı.
Üstadın çıkan yangında hiç zarar görmeyen sarığı.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye