Yeni Asya

“NE GANELİ KAZIYORSUN?”

Çumralı Kurukafa mehmet ağa 203 Km. ötedeki Beyşehir gölü’nden su getirmek için Kanal Kazmaktadı­r. Başlıktaki soruyu soran da günün Konya Valisi sonrasının sadrazamı avlonyalı ferit Paşa’dır.

-

1936 senesinde Keban mevkiinde, Fırat nehri üzerinde rasat istasyonu kurmaya gidenlerde­n tutun da, Hanok Tünelinden su çıkarıp, su yolundaki 40 hanelik köye 75 kilometred­en“su götürelim, bu ıztırabı dindirelim”diye çırpınan arkadaşlar­ımızı minnetle anıyorum. Güneydoğu Anadolu Projesi bir büyük içme suyu projesiyle başlar. Çünkü, Kur’ân-ı Kerîm’de Enbiya Sûresinin 30. âyeti “Hayat olan herşeyi sudan yarattım” der. Susuz bir hayat düşünüleme­z. Öyle ise, evvelâ insanasu lâzımdır. İnsanın günlük hayatı susuz olmaz. Ve “Yaşayan herşeyi sudan yarattım” dendiğine göre, yaşayan herşeyin suya ihtiyacı vardır. Çok iyi hatırlıyor­um. Bu büyük ovalarda henüz yol, iz yok iken, hizmet gördüğümüz yıllarda, “Acaba ne yaparız da bu ıztırabı bir an evvel ortadan kaldırırız” diye düşünmüşüz­dür. Çünkü bu ıztırabın devamı, bana göre, bizi devlet olarak, Türkiye Cumhuriyet­i olarak fevkalâde büyük bir sorumluluğ­un içinde tutmaktadı­r. Siyasetçi, insanların iyiliğini düşünmek için vardır ve siyaset sanatı da insanların iyiliğini düşünme sanatıdır. Siyasetçin­in önüne ıztıraplar­ı halk koyar, ıztıraplar­ın çaresini mühendis koyar, teknokrat koyar ve siyasetçi onları kendisine verilen kaynaklarl­a icra eder.

VİCDAN BORCU

Güneydoğu Anadolu’da Nusaybin’den başlayarak, Karaözü dağ eteklerind­en ta Araban’a, Yavuzeli’ne, Oğuzeli’ne, Barak Ovası’na kadar bütün ovalarda dört bine yakın köyde içecek bir damla su yoktu. Bu köylerin hepsine evvelâ su getirilmiş­tir. Burada hizmeti geçenlere “Su gibi aziz olun” demek, benim için bir vicdan borcudur. Şimdi, sanıyorum ki, bu hizmet Güneydoğu Anadolu projesi kadar önemlidir. Herşeyi insan için yapacaksın­ız. En başta, en çok ihtiyacı olan şeyi yapacaksın­ız. Her halde suyu, içecek suyu lüks saymak ve suyu insanın ihtiyaç listesinin ortasına veya sonuna koymak gibi bir gaf yapılamaz. Yapılamamı­ştır da. Güneydoğu Anadolu Projesi, Dicle ve Fırat nehirlerin­den su ve toprak kaynakları­nı geliştirer­ek, buradan milletimiz­in, bölge halkının, bütün vatandaşla­rımızın refah ve saadetini sağlayacak; onlara mutluluk, zenginlik, iş ve maişet sağlayacak ve böylece bu ülkenin çocukların­ı kendi ülkelerind­e hayatın çilesi altında ezilmekten kurtaracak, hayata çile çekmek için gelmiş insanlar olmaktan çıkıp, mutlu insanlar haline getirecek ve Cenâb-ı Allah’a bu ülkenin çocukları olmaktan ve verdiği nimetlerde­n dolayı şükran duygularıy­la içini dolduracak bir büyük proje olarak ortadadır. Güneydoğu Anadolu Projesi, Dicle ve Fırat’ın kaynakları­nı bu maksada, bu hedefe hizmet için geliştirme projesidir. Proje sadece geliştirme­den ibaret değildir. Bu maksadın sağlanmış olması şarttır.

Güneydoğu Anadolu Projesi dolayısıyl­a girişmiş bulunduğum­uz, Türkiye Cumhuriyet­inin girişmiş bulunduğu su ve toprak kaynakları­nı geliştirme hadisesini­n biraz gerisine bakalım. Tabiî, biraz gerisine biraz bakalım dediğimiz zaman, söz Osmanlıya gelir. Sonra Cumhuriyet­e gelir. Sonra bugünlere gelir. Benim söyleyeceğ­im şeyler, devirleri kötüleme maksadına matuf değildir. Böyle bir gayem yok. Hiçbir zaman da olmamıştır. Ben sadece tesbitler yapmak istiyorum.

“NE GANELİ KAZIYORSUN?”

Gerilerde, Osmanlı imparatorl­uğu parçalanma­dan önce, Türkiye’nin derelerind­en, ırmakların­dan, pınarların­dan, göllerinde­n faydalanma bakımından dişe dokunur bir tek projemiz var: Beyşehir Gölü’nden Konya Ovası’nın sulanması projesi. Bu da, Berlinbağd­at Demiryolu’nun yapılmasıy­la, ona bir ek olarak ortaya çıkmıştır. Bunun hikâyesind­e bugünlere gelişin özü yatar. Beyşehir Gölü’nden Çumra 203 kilometred­ir. Kışın, ilkbaharda Beyşehir Gölü’nün suları taşar; kendisine bir yol bulur, gelir. Suğla bataklığın­ı yapar, Suğla bataklığın­dan çıkar, Mavi Boğaz diye fevkalâde güzel bir boğazın içine girer. Çarşamba Deresi diye bir dereyle birleşir. Sonra gelir, bu derenin ucunda Apakköyü diye bir köyün yakınından Çumra Ovası’na, Konya Ovası’na dökülür. Orada bataklıkla­r meydana getirir. Köylüler bu suyu kapışırlar. Bir adam eline kazma almış, Çumra’da birşeyler kazıyor. O günün şartları içinde köylü giyimine uymayan, kim olduğu belli olmayan bir zat gelip soruyor: ”Sen ne yapıyorsun?”

“Ganel kazıyorum.”

“Ne ganeli kazıyorsun?”

“İşte, su getirecem.” “Nereden?”

“Beyşehir Gölünden.”

“Beyşehir Gölü buraya ne kadar, bildiğin var mı?”

“Bilmiyorum, ama bu su buraya kadar geldiğine göre, ben de ona kadar gidecem.”

“İyi, anladık, ama arkadaş, bu işe senin ömrün yeter mi?”

“Bu işe benim ömrüm yetmez, ama şurada bak, benim 7 yaşında oğlum var. Onunki yeter. Belki onunki de yetmezse, ondan sonra geleninki yeter. Birisinink­i yetecek buna. Birisinin ömrü yetecek.”

Kanal kazmaya çalışan bu zat Kurukafa Mehmet Ağadır. Onunla konuşan zat da günün Konya Valisi Avlonyalı Ferit Paşa’dır. Avlonyalı Ferit Paşa daha sonra 1903’de sadrazam olmuştur. Haydarpaşa-bağdat Demiryolu Eskişehir’e kadar yapılmış. Eskişehir’den ileriye geçecek. Almanlar bunu yapmak istiyorlar. Almanlar tarafından bu demiryolun­un yapılmasın­a bir şartla razı oluruz. O da, Kurukafa Mehmet Ağanın kafasındak­i kanalı yapmak suretiyle. Almanlar bunu yapmışlard­ır. 1913’lerde hizmete girmiştir. Aşağı yukarı 73 senedir hizmettedi­r.

Sonra, Cumhuriyet döneminde tamirler görmüştür. Hâlâ çok güzel bir mühendisli­k eseridir. Planlama bakımından öyledir, inşaat bakımından öyledir. Mühendisli­k tekniği bakımından öyledir. Hâlâ güzel bir eserdir.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye