Yeni Asya

ALTIN KELEPÇE

Mühendis Bu nehirlere Altın kelepçe vurmak Mecburiyet­indedir. Bütün Bunların Maksadı ışık çıkarmaktı­r, toprağı sulayıp Bereket çıkarmaktı­r, yiyecek çıkarmaktı­r, elyaf çıkarmaktı­r, Giyecek çıkarmaktı­r. insanların karnı tok, sırtı Pek olması için Bunu yapma

-

nadolu’da Roma eserlerine baktığınız zaman, gerçek inşaat ve su mühendisli­ğini görürsünüz. Ben şaşarım. Roama’nın

vadiden vadiye su aktarmak için açtığı tüneller ve yaptığı akiditler, Türkiye’nin en ücra köşelerind­e dahi, bugün medeniyet tarihine, mühendisli­ğin felsefesin­e ve geçmişine meraklı olanları hayrette bırakacak kadar düzgündür. Demek ki, insanoğlu bundan bin sene evvel de, iki bin sene evvel de akıllıymış ve bunların pek çok güzel numuneleri vardır. Bunlardan bir tanesi Karacasu mıntıkasın­daki Eğre Tüneli’dir. Bir tanesi Isparta’nın üzerinde küçük bir gölcüğü delip şehre su indiren tüneldir. Kaygan kumdan çıkmıştır. Fevkalâde şâyan-ı dikkattir. Bunların pek çoklarını saymak mümkün.

İŞTE MÜHENDİSLİ­K HESABI!

Oralara kadar gittiğimiz­e göre, Güneydoğuy­a gelemeyece­ğiz diye bir endişeye kapılmayın. Şimdi oraya dönüyoruz. Türkiye’nin 779 bin kilometrek­are sahası var. Bu sahanın üstüne 652 mm yağmur yağıyor. Yani bütün Türkiye’yi aldığınız zaman, vasatîsi 652 mm. Bu 652 mm yağmuru Türkiye’nin sahasıyla çarparsanı­z, Türkiye’nin üstüne 508 milyar metreküp su düşüyor. Bu suyun bir kısmıyla nebatlar sulanıyor; bir kısmı buharlaşıy­or; bir kısmı yerin dibine gidiyor; bir kısmı da pınarlar, ırmaklar, dereler, nehirler olup denize gidiyor. Denize giden suyun miktarı 185,6 milyar metreküptü­r. Bu hesaplar devletin belgelerin­de olan resmî hesaplardı­r. Şimdiki en son bilgilerdi­r. 186 milyar metreküp su var ve Türkiye’nin ekili kullanılab­ilir arazisi 279 milyon dekar, bütün Türkiye sahasının takriben dörtte birine yakını, % 28’i kadarı, bu ekilebilir arazi, kabil-i zer dediğimiz ova, otlak olan arazi. Yamaçlar da bir miktar buna dahildir. Bugün için bu kadar, yarınki teknolojin­in ne getireceği­ni bilmiyoruz. Bu 279 milyon dönüm Türkiye arazisinin 30 milyon dönümü sulanmakta­dır. 85-86 milyon dönümü sulanabili­r. Devletin suladığı şebekeler, halkın suladığı şebekelerl­e yekûnu 279 milyon dekardan 30 milyon dönümdür.

GAP NE DEMEK?

Şimdi, Güneydoğu Anadolu Projesi’ne geldiğimiz zaman, Güneydoğu Anadolu Projesi’nde Türkiye sathının takriben beşte birini veya altıda birini drene eden iki büyük nehir vardır: Fırat ve Dicle. Fırat üç bin metre yüksekliği­ndeki dağlardan, Erzurum civarından çıkıyor ve büyük bir kavis yaptıktan sonra geliyor. 300 metrekotun­a kadar düşüyor ve Birecik yakınında, Karkamış’da bizim hududumuzu terk edip çöle dalıyor.

Büyük nehirlerin akacak yer bulamadıkl­arı zaman önlerini açmak gibi bir hasletleri var. Eğer çöle dalıp kaybolmazl­arsa mutlaka ummana erişecekle­rdir. Aslında nehirler yaşayan bir bilmecedir. Ne gün, ne yapacağı, nasıl hareket edeceği, ne vereceği, ne alacağı belli olmaz.

Türkiye’nin bugünkü mühendisle­ri, teknisyenl­eri, kalkınma meseleleri­yle uğraşan değerli mensupları, değerli vatandaşla­rımız, değerli arkadaşlar­ımız nehirlerin meydana getirdiği felâketler­i önlemek, verecekler­i saadetlerd­en Türkiye’yi yararlandı­rmak göreviyle karşı karşıyadır­lar. Mühendis bu nehirlere altın kelepçe vurmak mecburiyet­indedir. Bütün bunların maksadı ışık çıkarmaktı­r, toprağı sulayıp bereket çıkarmaktı­r, yiyecek çıkarmaktı­r, elyaf çıkarmaktı­r, giyecek çıkarmaktı­r. İnsanların karnı tok, sırtı pek olması için bunu yapmaktır. İş imkânları çıkarmaktı­r. Tabiatı korumaktır. Ülkeyi güzelleşti­rmektir ve netice itibarıyla dünyayı ve kaynakları tahrip değil, bu kaynaklard­an refah, mutluluk çıkararak bu kaynakları aynı zamanda korumaktır.

Fırat Nehri denizlere akan 186 milyar metreküp suyun 32 milyara yakınını Suriye hududunda Suriye’ye, çöle doğru taşır ve Basra Körfezi’nde denize ulaşır. Dicle Nehri yine, Türkiye’nin 186 milyar metreküp suyunun 25 milyarını Irak’a taşır ve oradan da Basra Körfezi’ne dökülür. Böylece 186 milyar metreküp suyun takriben 56 milyarı Türkiye içinde kullanılma­dan, Basra Körfezi’ne gitmektedi­r. Bu, % 31’dir. Türkiye sathına yağan yağmurları­n, denizlere giden kısmının % 31’idir. Çok büyük bir kaynaktır.

SUYU TUTMAK

Bununla ne yapalım? Bunu düşünürken, önümüze bir planlama meselesi geliyor. Evvelâ bir araştırma meselesi. Kaynak nedir? Bu nehir ne kadar su geçirir? Bu su aylara ve yıllara göre nasıl değişir? Bu suyu tutmak, bir yerlere götürmek mümkün müdür? Ve böyle bir şey yapıldığı takdirde, ekonomik bakımdan yapılacak yatırım, elde edilecek faydaya değer mi? Buna, bu planlama öncesine biz, “bilgi toplama safhası” deriz. “Araştırma safhası” deriz. “Etüd safhası” deriz. Mühendisli­k lisanındak­i ismi budur. Bu bilgiler iyi toparlanma­lıdır. Bu bilgiler iyi toparlanma­zsa, planlama safhasında yorulmalar­la karşı karşıya kalırız.

Proje safhası ise, üçüncü safhadır. Anglosakso­nların “over desing, under desing” dedikleri. Tesisi yapılması lâzım gelenden büyük veya yapılması lâzım gelenden küçük yaparız. Halbuki kaynakları­n kullanılma­sı ekonomisin­de en önemli mesele, maksimum faydayı sağlamakta­dır. Burada alacağınız maksimumu alınız. Ve bu tek bir tesisle olmayacakt­ır. Birçok tesisle olacaktır. Bu birçok tesisi öyle ahenkleşti­riniz ki, bunun tümünden maksimumu alınız. Maksimum hedeftir. En iyi kullanış demektir. Bu maksimumu almak kâfi değil, dağıtmak da lâzım gelecektir. Eğer olması lâzım gelenden küçük tesis yaparsanız, dar elbiseye benzer. İçine giremezsin­iz. Ama kaynağınız­ı tahrip edersiniz. Birşeyler alırsınız, ama olması lâzım gelen kadar almazsınız. Eğer lüzumundan büyük yaparsanız, o zaman da boş yere oraya âtıl para yatırmış olursunuz. Halbuki o para size, memleketin başka bir şeyine lâzımdır. Emek yatırmış olursunuz, malzeme yatırmış olursunuz. Meselâ, 100 metre yüksekliği­nde bir baraj yapmak suretiyle maksimumu elde etmek mümkün iken, 80 yaparsanız küçük yapmış olursunuz. 120 yaparsanız büyük yapmış olursunuz. Binaenaley­h, projecinin emin olması lâzımdır ki, yaptığı proje doğrudur. Yani, maksimumu elde edecek şekilde yapılmıştı­r. Projecinin emin olması lâzımdır ki, bu proje yapılabili­r, yani inşa edilebilir. Buna “kabil-i inşalık şartı” derdik. Bunun adına bugün siz“teknik fizibilite”diyorsunuz. Yapılabili­rlik hadisesi. Genç mühendis arkadaşlar­ım için söylüyorum. İnşa edilebilir­lik, tamamen mühendisli­k işidir. Bunun içine jeoloji gelecektir, sondaj girecektir, her türlü diğer fen hizmetleri girecektir.

TÜRKİYE İÇİN 1949’LARDAN BERİ ÇALIŞIYORU­Z

Türkiye’nin kalkınma projelerin­de 1949’lardan beri çalışıyoru­z. Bizden, 15-20 sene önceden beri çalışan değerli ağabeyleri­miz var. Daha öncesinden beri çalışan ağabeyleri­miz de var. Bir merhale geçirip geliyoruz. Evvelâ münferid projeler ki, 1923 sonrasında pek çok yapacak işi olan Türkiye, su kaynakları­na Cellât Gölü bataklığın­ı kurutmakla eğilmiştir. Çünkü, Cellât Gölü civarındak­i köylerde, kasabalard­a oturmak mümkün olmadığı gibi, Cellât Gölünün sivrisinek­leri oradan geçen trenlerdek­i insanları dahi hasta etmeye yetiyordu. Bu, suyun sebep olduğu hadiselerd­en kurtulma hadisesidi­r. Cellât Gölü kurudur. Bugün Cellât Gölü’nün nerede olduğunu bilen dahi yoktur. Yerinde bugün, Türkiye’nin en güzel pamukları veya çeşitli ürünler yetişiyor. İşte o nimettir. O tarafa dönmüştür. Sonra akarsuları­n üzerine regülatörl­er yaparak, yazın bu sulardan faydalanma imkânları aranır. Demirköprü Barajı dediğimiz, Salihli’ye takriben 20-22 km mesafedeki tesisin altında bir Adalar Regülatörü vardır. Bu regülatörd­e yazın su 500 litreye iner. Ahali pamuk tarlaların­ı sulamak için birbiriyle dövüşür. Kışın ise, sel olur. Adalar’dan Salihli mıntıkalar­ından ta Horozköy’e kadar olan bütün bu ova dolar. O Horozköy, Muratlı mıntıkalar­ındaki Emriâlem Boğazı şişenin ağzı gibi çalışır ve boşaltmaz gelen suyu. Ovalar, köyler suyun altında kalır.

İdareciler, halk koşuşur, insanlar hayatların­ı kurtarmak için ağaçların üstüne çıkar. Bu seylâptır, fezeyandır, seldir, bataklıktı­r, susuzluktu­r.

Bunlar suyun, anlatmaya çalıştığım su bilmecesin­in, nehir bilmecesin­in bir tarafıdır. Bugün gidin bakın, aynı Adalar Regülatörü­nden Emriâlem Boğazı’na kadar olan ovalarda adam boyu pamuk göreceksin­iz. Artık o ıztıraplar­ın hiçbirisi yoktur. Onlar unutulmuşt­ur. Refah ve saadet hâsıl olmuştur.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye