TEK AÇIĞIMIZ TEKNOLOJİ Mİ?
Karşı karşıya olduğumuz problemlerin idareciler tarafından da bilindiği görmek bir bakıma bizi sevindirse de, çarelerinin uygulama imkanı bulmaması insanı şaşırtıyor. Gerek eğitimde ve gerekse ekonomide var olan problemler konusunda açıklama yapan idareciler bunların çarelerini bildiklerini de ifade ediyorlar. Kısaca, un var, tuz var, su var; ama maalesef ortada ‘helva’ yapan yok.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, Balıkesir’de yaptığı bir açıklamada, “Sayıları 77’ye ulaşan teknokentler, Türkiye’yi geleceğin dünyasında lider ülkelerden biri haline getirecek teknoloji ordularının da üssüdür” demiş.
Belki yarıştığımız başka ülkelerde 177 teknokent vardır ama Türkiye’ye faaliyet gösteren 77 teknokenti de az görmemek lazım. Bu ‘şehir’ler planlandığı gibi çalışıyor olsa sanayimiz çok daha iyi durumlara olması gerekmez mıydı?
Bakanı Faruk Özlü şunları da söylemiş: “Yüksek teknoloji açığımızı, hiç vakit kaybetmeden kapatacağız.
Türkiye’nin tek açığı teknolojidir. Ne zaman ki Türkiye, teknoloji açığını kapatır, o zaman ne dış ticaret açığı ne cari açığı kalır. Bu açığı kapatarak, çok ciddi bir sıçrama yapacağız. Yüksek teknolojili ürünlerin pazarı değil, üretim üssü olacağız. Kendi özgün teknolojilerimizi ve yerli teknik kapasitemizi geliştireceğiz.”
Kanaatimizce “Türkiye’nin tek açığı teknolojidir” tesbiti doğru gibi görünse de eksiktir. “Teknoloji açığı” bir neticedir. Acaba bunun sebebi hak, hukuk ve adalet anlayışındaki zaaf, yetersizlik, problemler değil mi? İşini ehline veremeyen bir sistem teknoloji açığını kapatabilir mi? Elbette ülkemiz teknoloji açığını kapatabilse başka pek çok açığı da kapatmış olur. Fakat bu sadece ‘teknoloji üreten şehir’leri çoğaltmakla mümkün olabilir mi? Millet için çalışan, gayretli pek çok ilim adamına gerekli ilgi ve saygıyı göstermeden ‘beyin göçü’ durdurulabilir mi?
Bu bakımdan hadiseye sadece “Türkiye’nin tek açığı teknolojidir” penceresinden bakılır ve bu açığı doğuran sebepler ortadan kaldırılmazsa arzu edilen neticeye ulaşmak mümkün olmaz. Elbette ülkemiz teknoloji üssü olabilse, dünya ülkeleriyle arasındaki teknoloji farkını kapatabilse beraberinde diğer açıklar da kapanır.
Zaten mesele burada düğümleniyor. Teknoloji şehirleri kurmak tek başına çere değildir.
Bazıları istese de istemese de dünya şartları ülkemizin de hak, hukuk ve adalet yolunda ilerlemesi gerektiğini hatırlatıyor. Başka türlü bu ‘açık’ları kapatmanın imkânı yok. Bütün dünya iyi yetişmiş, kalifiye elemanları kendi ülkesine çekmeye çalışırken biz ne yapıyoruz? Kaç ilim adamına dünya şartlarında ya da ona yakın imkan sunabildik ve çalışmalarını ülkemizde yapmaya karar verdi?
Bakınız, her konuşmasında ülkemizdeki ilmi çalışmaları teşvik etmeye uğraşan kimya dalında Nobel Ödülü almış olan Aziz Sancar’a “Gel çalışmalarını Türkiye’de yap” diyebiliyor muyuz? Bu çok uç bir misal olabilir. İşin başında, doktorasını yapmış kaç genç ilim adamına “İmkanlar hazır. Türkiye’deki şu üniversiteye gelin, burada çalışın” diyebiliyoruz? Bu camiaya uzak olsak bile bizim dahi bildiğimiz genç ilim adamları var ve maalesef çalışmalarını yurt dışında yapmaya devam ediyorlar.
Türkiye’nin asıl açığının ‘teknoloji’ değil, daha ziyade; hak, hukuk, adalet ve işi ehline vermek gibi temel meseleler olduğunu hepimiz görelim...