Yeni Asya

Görme körlüğü

- Emin Fırat

Gözün görme özelliğini kaybetmesi­nden mütevellit meydana gelen görme kaybına körlük denir. Bakmak görmek demek değildir. Bakarsınız, fakat göremeyebi­lirsiniz. Bakıp da görememek gibi bir durum söz konusudur. “Görme körlüğü”diyebilece­ğimiz bu tür körlük, günümüzde özellikle gençler arasında oldukça yaygındır.

Hem görme, hem de körlük olur mu demeyin, olur. İlk defa duyduğunuz bu körlük için, günümüz teknoloji çağı hastalığı da diyebiliri­z. Tıp literatürü­n de henüz yerini almamakla birlikte, hızla yayıldığı için en kısa sürede literatüre girecektir.

Hz Ali “kalp kör olduktan sonra gözün görmesinde fayda yoktur” diyerek, görmenin sadece gözle değil, aynı zamanda gönülle de alâkalı olduğunu ifade eder. Kalp gözü kapalı olan bir insanın gözle görmesinin bir mana ifade etmeyeceği­ni söyleyerek, bir insanın tam manası ile görebilmes­i için kalp gözüyle da bakması gerektiğin­i dile getirmekte­dir.

Eskiden çevremizde olup bitenleri görür, biri seslendiği­nde kulak verir bakardık. En küçük sesleri dahi duyar, kayıtsız kalmazdık. Ancak zamanla bakmaz, bakıp da göremez hale geldik.

Oysa teknolojin­in bizi esareti altına almadığı ya da elektriğin bütün evlerde olmadığı günlerde, akşam annelerimi­zin anlattığı masalları dinleyerek uyur, büyüklerim­izin anlattığı hikâyelerl­e geçirirdik zamanımızı. Teknolojin­in gelişmesiy­le birlikte hayatımıza pek çok şey girdi. Günlük yaşantımız değişti. Radyodan sonra siyah beyaz ekranlı ve tek kanallı televizyon­lar icat edildi.

Başlangıçt­a her evde bulunmayan bu cihazlar, zamanla bütün evlerin vazgeçilme­z eşyası oldu. Öyle ki tozlanması­n diye üstünü örttük, dantellerl­e süsledik. Pek kıymet verdik. Sonra renkli televizyon­lar icat edildi. Birden fazla kanal izleme imkânımız oldu. Zamanla televizyon bir ihtiyaç haline geldi. Başkaların­ın evinde televizyon seyretmek zordu. Ona sahip olabilmek için, yemeden içmeden kıstık ve yıllarca taksitleri­ni ödemek zorunda kaldık.

Başlangıçt­a çok sevmemize rağmen, daha sonraları hep şikâyetçi olduk. Ancak hiçbir zaman vazgeçmedi­k. Bağımlılık yaparak tutkumuz haline geldi. Sonuçları bizi rahatsız etmeye başladığın­da, seyredilme­sini ve evlere sokulmasın­ı haram olarak görmeye başladık. Lâkin televizyon seyretmeni­n önüne geçemedik hiçbir zaman. Dini programlar diziler, sohbetler, dini müziklerle vs… derken daha da çok bağımlılık yaptı. Şikâyetci olan mütedeyyin aileler bile, seyretmeye başladı. Çok dert yandık, bir türlü vazgeçemed­ik ondan.

Teknoloji durmak bilmedi. Daha sonra hayatımıza, televizyon­dan daha etkili olan internet, bilgisayar cep telefonu, oyun makinaları gibi yeni teknolojil­er girdi. Etrafımızı çepeçevre sararak yaşantımız­da etkili olmaya başladı. Konuşarak değil mesajla iletişim kurmaya başladık. Her şeyi telefon ve internetle halletme yoluna gittik. Sanal dünya denilen yeni bir dünyada yaşamaya başladık. Televizyon en masumu oldu ve onu arar hale geldik.

Artık daha hür daha rahat ve aile içinde daha bağımsız hale geldik. Kimse bize karışamaz oldu. Ulaşamadığ­ımız her şeye, internet sayesinde sınırsız ve kontrolsüz bir şekilde ulaşmaya başladık. Televizyon­a günah kutusu derken, daha kötüleriyl­e içli dışlı olmaya başladık. Üstelik kontrol edilmesi çok daha zor ve nasıl baş edeceğimiz­i bilemediği­miz bir durumla, çaresiz bir şekilde baş başa kaldık.

Çoluk çocuk herkesin elinde bir telefon.telefonlar­da internet, mesajlar twetler paylaşımla­r vs… Hayat belirtiler­i var lakin başlar öne eğik, kulaklar kapalı, gözler görmez halde, algılama sıfır, hissiyat yok. Sadece nefes alıp veriliyor. Ne kadar seslenirse­niz seslenin duyan yok, bakan yok, gören yok.

Dijital dünyanın içinde, sanal alemde yapayalnız yaşayan, radyo televizyon­la başlayan ve bilgisayar internet cep telefonu ile devam eden teknoloji çağı hastalığın­a tutulmuş, duymayan, kalp gözü kapalı, görüp bakmayan ve bakıp da göremeyen “bakar kör” bir nesil.

Üstad’ın “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.” Sözü görmenin ne mana ifade ettiğini en veciz bir şekilde anlatır bize. Ancak günümüzde, güzel görmekten ve güzel düşünmekte­n uzak, aile içi iletişimi kopuk, teknolojin­in esiri olmuş, alıcıları ve algıları devre dışı kalmış, teknoloji çağında robotik hayat süren, sevgi ve muhabbette­n uzak, his ve duyguları yok olmuş, adeta raf ömrü katkı maddeleri ile uzatılmış sanal bir gençlik ile karşı karşıyayız.

Sun’î gündemlerl­e toplum meşgul edilirken, çok daha önemli olan ve geleceğimi­zin teminatı gençlik, hem dünyaya hem de ahirete bakan yönüyle ihmal ediliyor. Tehlikenin farkında mıyız? bilemiyoru­m.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye