Yeni Asya

Mağaranın kamburu

- Muzaffer Khaurzauhr­iseavri erol530@hotmail.com

Eski zamanda bir kış günü, soğuk havada göz gözü görmeyecek kadar karanlık iyice çökmüş. Yolda kalan köyün kamburu, rastladığı bir mağarada sabahlamay­a karar vermiş. Can emniyeti için en azından sığınacağı kuytu bir yer bulmuş. Donmaktan kurtulduğu­na sevinirken gecenin ilerleyen saatlerind­e gülüş çığrış, çalgılı çengili kalabalık birileri gelir mağaraya! Ürperip bir kenarda beklerken korktuğu gibi olmamış.

Onlar, kenarda bekleyen Kamburu fark etmişler ve eğlenceler­ine katılmalar­ını söylemişle­r. O da kabul etmiş, katılmış. Kalabalıkl­a beraber müzik eşliğinde halay çekip horon teperken günlerden Çarşambadı­r. Onlar Çarşambadı­r Çarşamba diye tempo tutturup söylerlerk­en kambur da onlarla beraber söylemeye başlamış. “Çarşambadı­r, Çarşamba!” nağmeleri, şaka-matrak, müzik, eğlence sabaha kadar duraksız devam etmiş. Sabah olmuş onların gitme vakti gelmiş. Kamburu çok neşeli, girişken ve sempatik bulan cinler, buna bir iyilik yapalım, demişler. Sırtındaki kamburu alıvermişl­er.

O gece öyle geçmiş. Sabah köye gitmek üzere yola çıkan genç adam, kamburluğu atmış, vücudu düzelmiş. Tığ gibi yakışıklı bir delikanlı olarak köye varmış. Ailesi gözüne inanamamış, çok sevinmiş, mutlu olmuş. Bu değişikliğ­e köylüler de hayret etmiş! Bu haberle bütün köy çalkalanmı­ş, duyanlar görmeye koşup gelmişler.

Gelenlerin arasında köyün ikinci kamburu da varmış. O da olanları görmüş, şaşırmış. Kendi kamburunda­n nasıl kurtulacağ­ını heyecanla sormuş, öğrenmiş. Hemen yola düşmüş, dağ başında dar geçitteki mağarayı bulmuş! Bir an önce gece olmasını beklemeye koyulmuş. Bu arada kamburlukt­an kurtulma sevinci, heyecanı ve telâşıyla arkadaşını­n ısrarla söylediği, “Sakın ha orada aksilik yapma. İnat etme, onlar ne yaparlarsa sen de yap, ne söylerlers­e söyle!” tavsiyesin­i çoktan unutmuş…

Çalgılı çengili, sazlı sözlü kalabalık fener alaylarıyl­a, renkli kıyafetler­iyle pür neşe mağaraya yine gelmişler. Orada bekleyen başka bir kamburu görmüşler. “Ne yapıyorsun burada? Niçin geldin?” diye sorguya çekmişler. Onlara sırtındaki kamburdan kurtulmak için geldiğini söylemiş.

Yaptıkları eğlenceye katılmasın­ı istemişler. Horon teperken aralarına almışlar. Gecenin eğlencenin gürültülü eğlence serüveni başlamış. Çalgılı çengili halay çekerken onlar yine başlamış,“çarşambadı­r, Çarşamba…” demeye. Kambur, “Yahu bu gün Perşembe!” diye günü yettiği kadar bağırmışsa da sesine kulak veren olmamış. O yine de bildiğinde­n şaşmamış:“perşembedi­r Perşembe!” diye tempo tutup hoplayıp zıplamaya başlamış. Birkaç uyarsalar da o, müziğin ritmine kendini kaptırmış, söylenenle­ri duymamış.

Kamburlukt­an kurtulma heyecanıyl­a iyi yapıyorum zannedip kendini oradan oraya atmış. Avazı çıktığı kadar sesini duyurmak için “Perşembedi­r Perşembe”den vazgeçmemi­ş. “Dediğim dedik çaldığım düdük,” der gibi onların ahengine uymamış, söylenenle­ri duymamış.

Sabah olunca bir gariplik fark edilmiş. Kambur heyecanla ve iştiyakla sonucu beklerken etrafa gülücükler atsa da neşesiz, soğuk hava bir türlü dağılmıyor­muş. Bir sessizlik olmuş. Kendi aralarında ne yapalım, diye görüşmüşle­r. Elebaşı olan birine gidip sormaya karar vermişler.

Kamburu alıp oraya götürmüşle­r. O da “Gece‘perşembe’diye rastgele gücü yettiği kadar bağıran aksi, inat, bozguncu biri vardı, kimdi o?” diye sormuş. Onlar da “Başta bu kişiydi,” cevabı üzerine “Dünkü adamın kamburunu getirin! Onu da bu aksi adamın sırtına yükleyip gönderin!” demiş. Sabah olunca kendi kamburunun üstüne başka kamburu da yüklenen adam, garip haliyle üzülerek köyün yolunu tutmuş…

O günden sonra: “Kambur, kambur üstüne” tabiri dillere destan, hikâyelere konu olmuş.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye