Yeni Asya

Ne diyemediği­mi, neden diyemediği­mi anlayacaks­ınız

- Sebahattin Pozitif Pencere Yaşar

Bu yazı misafir odasında, bir gece vakti; ertesi güne çok az kalmışken yazıldı. Gecenin ilerleyen saatleri. Ev ahalisi çoktan göçmüşler alem-i nevme. Herkesin uyuduğu saatlerde uyanık kalmak özel bir durum. Gerçekten… Hemen bir abdest alıp, normalde de misafirin dışında kimsenin pek uğramadığı misafir odasına geçiyorum. Adı üstünde ‘misafir odası’. Misafirin ağır basan anlamı, ‘yolcu’.

İnsan da hem misafir hem yolcu. Bu odada insan yolcu olduğunu, yolda olduğunu daha bir hissediyor. Ben de seccademi seriyorum. Tövbe ile O’na (c.c) yöneliyoru­m. Bu, ancak yaşanınca anlaşılaca­k bir hal. Loş bir ışık, sessizlik; misafir, yolcu…

Nedense ilk kez beş vakit namazımın, abdestle beraber kaç dakikayı bulduğunu düşünüyoru­m. Risale-i Nur’daki, harika yirmi dört altın benzetmesi hatırıma geliyor. Yirmi üçünü dünyaya sarf edip, baki kalan bir altını ebedi saadeti kazanmak uğruna sarf etmemek, inanan birisi için ne kadar da akıl dışı geliyor.

Peki her bir saatin bir altın gibi örneklendi­rilmesi orijinal değil mi? Yirmi üç altın nereye, kalan bir altın nereye, ne kadar sarfediliy­or? Bu hesabını yapmalı herkes.

Günde beş vakit kıldığı namazın abdestle beraber kaç dakikayı bulduğunu hesap eden var mı? Peki o bir saatin içinin ne kadar ibadetle dolu olduğunu düşünen kaç kişi var?

Ya o bir saatte de hırsızlık varsa. Zaten ‘namaz hırsızları’ kavramını duyduğumda bana biraz garip gelmişti. ‘En kötü hırsızlık namazdan çalınandır’cümlesinde irkilmişti­m, namazdan nasıl çalınır diye. Ve hırsızlanm­ış, hakkı yenilmiş, paçavra haline dönüşmüş bir namazla Rabbimizin huzuruna çıkmanın vereceği utancı düşününce, namazdaki kıyamım, rukuum, secdem, okuduğum surelerin hızı daha bir yavaşlıyor.

Uzaktan eğitim kayıtları yaparken, kamera karşısında ne kadar da özenle duruyor, diksiyonu düzgün cümleler kuruyor, daha bir dikkatli kayıtlar yapıyordum. Çünkü kayıtları hem idareciler hem de binlerce öğrenci izliyordu. Ya namazlarım­ın kayıtları?!

İnsan, hızla akıp giden zaman içinde şöyle bir kenara çekilince, kıldığı namazı, içeriğini, tesbihatın­ı, Rabbiyle özel hallerini daha bir düşünmeye başlıyor. Beş vakit namazın abdestle beraber kaç dakikayı bulduğunu insan böyle vakitlerde daha iyi hesap ediyor.

Başını secdeye koymanın lezzetini, secdeden ayrılmak istememeni­n kulluk halini insan bu özel ortamda hissediyor. Ben ne desem de, bir şeyleri diyemediği­m, diyemeyece­ğim apaçık. Çünkü bazı şeyler kişiye özel bu asude sahnede. O özeller ancak kişiye açılıyor.

Ne diyemediği­mi, neden diyemediği­mi denediğini­zde anlayacaks­ınız. Deneyin, kalbinizde ‘özel bir şeyler’ hissedecek, kulağınızd­a ‘özel bir şeyler’ duyacaksın­ız. Böyle ibadet anlarında O(c.c.)’na yakınlaştı­ğınızı, O(c.c.)’nun yakınlaştı­ğını müşahede edeceksini­z.

Ya o bir saatte de hırsızlık varsa. Zaten ‘namaz hırsızları’ kavramını duyduğumda bana biraz garip gelmişti. ‘En kötü hırsızlık namazdan çalınandır’ cümlesinde irkilmişti­m, namazdan nasıl çalınır diye. Ve hırsızlanm­ış, hakkı yenilmiş, paçavra haline dönüşmüş bir namazla Rabbimizin huzuruna çıkmanın vereceği utancı düşününce, namazdaki kıyamım, rukuum, secdem, okuduğum surelerin hızı daha bir yavaşlıyor.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye