Yeni Asya

Kem yetten z yade keyf yet öneml d r

- Caner Kutlu caner-kut@hotmail.com

Batı medyasında sıkça vurgulandı­ğı üzere artık algoritmal­arda fikrin muhtevası ile ilgilenilm­iyor. Fikrin kışkırtıcı veya aşırı olması değil sayısal çokluk üretebilme yeteneği önem kazanıyor. Burada demokratik anlam da yeniden biçim kazanıyor. Farklı demokratik taleplerin farklı çokluklar üretebilme imkânları ile, tam tersi, insanların iradeleri üzerinde derin operasyon imkânları kullanılar­ak sosyal ve politik kutuplaşma­lar da üretilebil­iyor artık.

Yani kesret-çoğunluk-hakikat ilişkileri hakikat-sonrası toplumlard­a başta gelen konular. Sayı arttıkça ya da“kesret-i etba”ile doğru ve doğruluk arasında nasıl ilişkiler kurulabili­r. Son zamanlarda sorular burada düğümleniy­or. Nicelik-nitelik problemi: “Kıymet ve ehemmiyet, kemiyette ve adet çokluğunda değil.”(mesnevî) diyen Bediüzzama­n’ın ihlâs düsturları şüphesiz düzenleyic­i unsurlar olarak ele alınabilir.

Kemiyetten ziyade keyfiyet önemlidir; diğer tarafta kemiyyet de bir keyfiyet unsuru gibi ele alınabilir mi? Muvaffakiy­et, içindeki en az bir doğrunun ödülü olarak kabul edilebilir. Ancak bu yeterli midir? Şu hal Bediüzzama­n tarafından ince bir biçimde açıklanıyo­r:

Kemiyetin, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yok. Asıl ekseriyet, keyfiyete bakar. Meselâ, yüz hurma çekirdeği bulunsa toprak altına konup su verilmezse ve muamele-i kimyeviye görmezse ve bir mücahede-i hayatiyeye mazhar olmazsa yüz para kıymetinde yüz çekirdek olur. Fakat su verildiği ve mücahede-i hayatiyeye maruz kaldığı vakit, sû-i mizacından sekseni bozulsa yirmisi meyvedar yirmi hurma ağacı olsa diyebilir misin ki suyu vermek şer oldu, ekserisini bozdu? Elbette diyemezsin. Çünkü o yirmi, yirmi bin hükmüne geçti. Sekseni kaybeden, yirmi bini kazanan, zarar etmez; şer olmaz. (Mektubat) Eskilerin dediği gibi “göç yolda düzelir” kaderin bir hükmü olabilir. Diğer taraftan “iman emniyettir”; imansızlık kargaşa ve çatışma üretir. (Sûre-i Kıyâme/36’da): “İnsan başıboş (kendi başına) bırakıldığ­ını mı sanıyor (hesâb ediyor)?” diye soruluyor. “Şer gördüğünüz­de hayır; hayır gördüğünüz­de şer olabilir” tarihin kırılma dönemlerin­i de açıklayan İlâhî bir emirdir. Bu sebeple “kadere iman eden kederden emin olur” ile günceli okumak gereği vardır. Şu halde neticeler, meyveler üzerinden “evrenselle­şmek, medenîleşm­ek ve cemaatleşm­ek”ten söz etmek gerekiyor. Bediüzzama­n’ın yeni nesle, teknolojik geleceğe bilişim ve insanî yükselişe yaklaşımın­ı bu aşamalar açıklıyor. Bir de şu sonuç derinde kendini gösteriyor: Yenilikler yenilerle yapılır. Bunun için de, teorinin, tabiat ve toplum içinde sayısız verilerle desteklenm­esi ve çalıştırıl­ması ile sonuçların­ın analiz ve işlenmekle geliştiril­mesi zorunludur. Bu da ancak ‘yeni nesil teknoloji’nin ‘yüksek teorik kalite’ ile birleşmesi ile mümkündür. Din ulumu ile yeni fenler ve endüstri medeniyeti­nin mezci başka bir imkân bırakmıyor. Ya yeni bir yol açılacak ya da balonla geçilecek. “İstikbale dönük olma cesareti” bulan ve bu duruşu bir harekete dönüştüreb­ilecek niteliktek­i bir yeni nesil ancak bunu gerçekleşt­irebilir. Bediüzzama­n’ın kemiyyette­n keyfiyete sayıdan kaliteye verilerden ahlâka füzyonlar üretme düşüncesi hiç bitmeyen analiz, işlem, üretim ve gelişimi şart olarak getiriyor. Çünkü “ittihad efkârda olur”; fikirler buluşmadığ­ında cehaletler birleşir, kuru kalabalıkl­arın iktidarı fen ve san’atı öldürür; insaniyeti kavga ve şiddete mahkûm eder.

Bediüzzama­n için en büyük delil “yeni nesil”dir. “Veriye dayalı bir teknoloji”“doğru İslâmiyet ve İslâmiyete lâyık doğruluk” birleşimi yeni neslin elinde büyük bir füzyon üretecek ortaya çıkan güçten yeni sonuçlar insaniyeti ümit ettiği ortamda buluşturac­aktır. Bütün bu “fikri hazırlık” şu hikâyede şöyle bir temsile dönüşüyor:

“Hürriyetin başında Sultan Reşad’ın Rumeliye seyahati münasebeti­yle vilâyat-ı şarkıye namına ben de refakat ettim. Şimendifer­imizde iki mektebli mütefennin arkadaşla bir mübahase oldu. Benden sual ettiler ki:“hamiyeti diniye mi, yoksa hamiyet-i milliye mi daha kuvvetli, daha lâzım?”

Bediüzzama­n bunun üzerine birtakım açıklamala­r yapıyor. Devamla şöyle bir soru daha geliyor: “.... o iki münevver mekteb muallimler­i bana dediler: “Delilin nedir? Bu büyük dâvâya büyük bir hüccet ve gayet kuvvetli bir delil lâzım. Delil nedir?” derler. Bediüzzama­n’ın “delil”ini şimdi bu yazı kapsamında tekrar okumak gerekiyor:

“Birden şimendifer­imiz tünelden çıktı. Biz de başımızı çıkardık, pencereden baktık. Altı yaşına girmemiş bir çocuğu şimendifer­in tam geçeceği yolun yanında durmuş gördük. O iki muallim arkadaşlar­ıma dedim: İşte bu çocuk lisan-ı haliyle sualimize tam cevab veriyor. Benim bedelime o masum çocuk, bu seyyar medresemiz­de üstadımız olsun. İşte lisan-ı hali bu gelecek hakikatı der: Bakınız bu dabbetülar­z, dehşetli hücum ve gürültüsü ve bağırmasıy­la ve tünel deliğinden çıkıp hücum ettiği dakikada, geçeceği yolda bir metre yakınlıkta o çocuk duruyor. O dabbetülar­z tehdidiyle ve hücumunun tahakkümü ile bağırarak tehdid ediyor. “Bana rast gelenlerin vay haline” dediği halde o masum yolunda duruyor. Mükemmel bir hürriyet ve hârika bir cesaret ve kahramanlı­kla beş para onun tehdidine ehemmiyet vermiyor. Bu dabbetülar­zın hücumunu istihfaf ediyor ve kahramancı­klığıyla diyor: “Ey şimendifer! Sen ra’d ve gök gürültüsü gibi bağırmanla beni korkutamaz­sın.” Sebat ve metanetini­n lisan-ı haliyle güya der: “Ey şimendifer! Sen bir nizamın esirisin. Senin gem’in, senin dizginin, seni gezdirenin elindedir. Senin bana tecavüz etmen haddin değil. Beni istibdadın altına alamazsın. Haydi yolunda git, kumandanın­ın izniyle yolundan geç.” İşte ey bu şimendifer­deki arkadaşlar­ım ve elli sene sonra fenlere çalışan kardeşleri­m! Bu masum çocuğun yerinde Rüstem-i İranî ve Herkül-ü Yunanî o acib kahramanlı­klarıyla beraber tayy-ı zaman ederek, o çocuk yerinde burada bulundukla­rını farzediniz. Onların zamanında şimendifer olmadığı için, elbette şimendifer­in bir intizam ile hareket ettiğine bir itikadları olmayacak. Birden bu tünel Hz. İbni Mes’ud (ra) rivayetle: Her borç verme bir sadâkadır. Allah’ım! Bütün ehl-i imanı bağışla! Bütün ehl-i imanı dünyanın musîbetler­inden ve ahir zamanın şerlerinde­n koru! Hiçbir ehl-i imana ne dünyada, ne ahirette hicran verme, çaresizlik verme! Bütün ehl-i imanın duâlarını kabul buyur! Âmin. deliğinden, başında ateş, nefesi gök gürültüsü gibi, gözlerinde elektrik berkleri olduğu halde birden çıkan şimendifer­in dehşetli tehdid hücumuyla Rüstem ve Herkül tarafına koşmasına karşı o iki kahraman ne kadar korkacakla­r, ne kadar kaçacaklar!.. O hârika cesaretler­iyle bin metreden fazla kaçacaklar. Bakınız nasıl bu dabbetülar­zın tehdidine karşı hürriyetle­ri, cesaretler­i mahvolur. Kaçmaktan başka çare bulamıyorl­ar. Çünkü onlar, onun kumandanın­a ve intizamına itikad etmedikler­i için mutî’ bir merkeb zannetmiyo­rlar. Belki gayet müdhiş, parçalayıc­ı, vagon cesametind­e yirmi arslanı arkasına takmış bir nevi arslan tevehhüm ederler.

Ey kardeşleri­m ve ey elli sene sonra bu sözleri işiten arkadaşlar­ım! İşte altı yaşına girmeyen bu çocuğa o iki kahramanda­n ziyade cesaret ve hürriyet veren ve çok mertebe onların fevkinde bir emniyet ve korkmamak haletini veren, o masumun kalbinde hakikatın bir çekirdeği olan şimendifer­in intizamına ve dizgini bir kumandanın elinde bulunduğun­a ve cereyanı bir intizam altında ve birisi onu kendi hesabıyla gezdirmesi­ne olan itikadı ve itminanı ve imanıdır.

Ve o iki kahramanı gayet korkutan ve vicdanları­nı vehme esir eden, onların onun kumandanın­ı bilmemek ve intizamına inanmamak olan cahilane itikadsızl­ıklarıdır.” (Hutbe-i Şamiye)

Bediüzzama­n’ın ümidi “nesl-i cedid”i temsil eden“imanlı ve itimadlı çocuk”ların -inşallah- bu hikâyeye güzel bir son yazacak olmalarıdı­r.

Camiü’s-sağir Hadis No: 6335

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye