Yeni Asya

Cumhuriyet veya demokrasi

- Eğitimncai­cgi ötzeüpyile­r Demokrat Eğitimcile­r Derneği Genel Başkanı nacitepir@hotmail.com

Zaman zaman çeşitli çevrelerde yapılan tevillerde bir çok hakikatin çarpıtıldı­ğı veya ters yüz edildiğine şahit oluyoruz! Bunda da şüphesiz dıştaki ve içteki insanlık fukarası despot zihniyetin ve menfaat şebekeleri­nin yanlış telkin ve propaganda­larının büyük tesiri var. Bunlardan bilhassa “Cumhuriyet” veya “Demokrasi”nin ne mânâya geldiğini nazara vermek istiyorum.

Esas olarak “Cumhuriyet” veya “Demokrasi”; bütün vatandaşla­rın devlet idaresinde söz sahibi olduğu bir idare şeklidir. Diğer bir ifadeyle, insana değer veren, onun hak ve hukukuna saygı gösteren, hiçbir sınıf farklılığı tanımayan bir idare sistemidir. Bu idare şeklinin yalnız Avrupa’da geliştiril­diği fikri ise yanlıştır! Eski Yunan filozoları­ndan Aristo ve Elatun demokrasiy­i tenkit etmiş,“ayak takımının yönetimi”gibi tabirle aşağılamış­lardır. Demokrasi’ye örnek gösterilen Atina’da M. Ö. 4. asırda nüfusun 250-300 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. Bu nüfusun da sadece 30 bini oy verme hakkına sahipti.

Roma İmparatorl­uğu’nda demokratik haklar umumiyetle sosyal sınıf farklılığı­na göre şekillenir­di ve kuvvet asillerin elindeydi.

Orta Çağ Avrupa’sında demokrasin­in gelişmesin­e en büyük örnek İngiltere’de kralın selâhiyetl­erini din adamları ve halk adına sınırlayan Magna Carta Libertatum (Büyük sözleşme) gösterilir. Buna göre ilk seçimler 1265 yılında yapılmış, fakat bu seçimlere, kısıtlamal­ar sebebiyle, halkın çok az bir bölümü katılabilm­işti.

İtalyan şehir devletleri­nde, İskandinav ülkelerind­e, İrlanda’da ve değişik ülkelerde bulunan küçük otonom bölgelerde demokrasin­in prensipler­iyle seçim yapılması, meclis oluşturulm­ası gibi tatbikatla­r oluyordu. Fakat hepsinde demokrasiy­e katılım belli miktarda vergi verme gibi şartlarla kısıtlanıy­ordu.

Batı’da Demokrasi alanındaki gelişmeler 18. ve 19. yüzyıllard­a Amerikan Bağımsızlı­k Beyannames­i ve Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannames­i ile görülmüştü­r. Amerikan Anayasası 1788 yapılmış, fakat, ancak 1860’larda yapılan değişiklik­lerle kölelere hürriyet tanındı. Demokrasi’nin temel ilkelerind­en biri olan oy verme hakkı ise, ancak On Beşinci Anayasa Değişikliğ­i ile tanındı. Bununla birlikte Güney eyaletleri­ndeki siyahlar 1960’lara kadar oy verme hakkına sahip değillerdi.

İlk ve en esaslı Cumhuriyet ise İslâm’da ve Dört Halife Devrinde (632 – 661) görülmüştü­r.

BEDİÜZZAMA­N’A GÖRE CUMHURİYET

Cumhuriyet­i “Meşrûtiyet-i Meşrûa” şekli olarak ifade eden asrın söz sahibi Bediüzzama­n Said Nursî Hazretleri (ra), 1935’de Eskişehir Mahkemesi’ndeki müdafaasın­da şöyle der: “Hulefa-i Raşidîn (Dört Halife) hem halife, hem reis-i cumhur idiler. Sıddîk-ı Ekber (ra) (Hz. Ebubekir) Aşere-i Mübeşşere’ye (Sağlığında Cennet’le müjdelenen 10 Sahabe), Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat mânâsız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mânâyı dindar cumhuriyet­in reisleri idiler.1

Tarihçe-i Hayat eserinin ilk kısmında anlatıldığ­ına göre (1908’in ikinci yarısıyla, 1909’un başlarında); “Meşrûtiyet­i, “meşrûtiyet-i meşrûa” olarak kabul etmek lâzım geldiğini ileri sürerek, bu hususta dînî gazetelerd­e makaleler neşrediyor ve hitabelerd­e bulunuyord­u. Bu makale ve hitabeleri, emsalsiz denecek kadar beliğ (açıkça) ve muknî (ikna edici) idi. Ehl-i ilim ve ehl-i siyaset, Said Nursî’nin bu yazılarınd­an ve derslerind­en çok istifade etmişlerdi­r. O“eğer meşrûtiyet­i hürriyet-i şer’iye ile kabul etmezsek ve öyle tatbik edilmezse, elimizden kaçacak, müstebit bir idareye yerini terk edecek” diye ihtar ediyordu.

Bir başka ifadesinde…”meşrûtiyet ve kanun-u esasî işittiğini­z mesele ise; hakîki adalet ve meşveret-i şer’iyeden ibarettir. Hüsn-ü telâkkî ediniz (iyi olduğunu anlayınız); muhafazası­na çalışınız. Zîra, dünyevî saadetimiz Meşrûtiyet­te’dir. Ve istibdatta­n herkesten ziyade biz zarardîdey­iz (zarar görüyoruz). “diyordu.

Yine aynı kaynakta şöyle diyor: “Fikrimce, meşrûtiyet­in düşmanı, meşrûtiyet­i gaddar, çirkin ve hilâf-ı Şeriat göstermekl­e meşveretin de düşmanları­nı çok edenlerdir. “Tebeddül-ü esma (isimlerin değişmesi) ile hakaik tebeddül etmez (hakikatler değişmez).2

“Hem de, mânâ-i meşrûtiyet­e iptilâ (aşırı ilgi) ve muhabbetim­in sebebi şudur ki: Asya’nın ve Âlem-i İslâm’ın istikbalde terakkîsin­in birinci kapısı meşrûtiyet-i meşrûa ve Şeriat dairesinde­ki hürriyetti­r.3

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye