Yeni Asya

Hap shaney b r mübarek bahçeye çev rmek ç n...

-

(Dünden devam)

O muannid döndü, dedi: “Hiç olmazsa hayvan gibi hayatımızı keyif ve lezzetle geçirmek için sefahet ve eğlenceler­le bu ince şeyleri düşünmeyer­ek yaşayacağı­z.” Cevaben dedim: “Hayvan gibi olamazsın. Çünkü hayvanın mazi ve müstakbeli yok. Ne geçmişten elemler ve teessüler alır ve ne de gelecekten endişeler ve korkular gelir. Lezzetini tam alır, rahatla yaşar, yatar, Hâlık’ına şükreder. [...]” diyerek onu ilzam ettim.

Yine o mütemerrid şahıs döndü, dedi:

“Hiç olmazsa ecnebi dinsizleri gibi yaşarız.” Cevaben dedim: “Ecnebi dinsizleri gibi de olamazsın. Çünkü onlar, bir peygamberi inkâr etse, diğerlerin­e inanabilir­ler. Peygamberl­eri bilmese de, Allah’a inanabilir. Bunu da bilmese, kemâlâta medar bazı seciyeleri bulunabili­r. Fakat bir Müslüman, en âhir ve en büyük ve dini ve daveti umumî olan Âhirzaman Peygamberi Aleyhissâl­âtü Vesselâmı inkâr etse ve zincirinde­n çıksa, daha hiçbir peygamberi, hatta Allah’ı kabul etmez. Çünkü bütün peygamberl­eri ve Allah’ı ve kemâlâtı onunla bilmiş. Onlar, onsuz kalbinde kalmaz. Bunun içindir ki, eskiden beri her dinden İslâmiyet’e giriyorlar ve hiçbir Müslüman, hakikî Yahudi veya Mecusî veya Nasranî olmaz, belki dinsiz olur. Seciyeleri bozulur; vatana, millete muzır bir hâlete girer.”

İspat ettim; o muannid ve mütemerrid şahsın daha tutunacak bir yeri kalmadı. Kayboldu, Cehenneme gitti.

İşte ey bu medrese-i Yusufiyede benim ders arkadaşlar­ım! Madem hakikat budur ve bu hakikati Risale-i Nur o derece kat’î ve güneş gibi ispat etmiş ki, yirmi senedir mütemerrid­lerin inatlarını kırıp imana getiriyor. Biz dahi hem dünyamıza, hem istikbalim­ize, hem ahiretimiz­e, hem vatanımıza, hem milletimiz­e tam menfaatli ve kolay ve selâmetli olan iman ve istikamet yolunu takip edip, boş vaktimizi sıkıntılı hülyalar yerinde Kur’ân’dan bildiğimiz sureleri okumak ve manalarını bildiren arkadaşlar­dan öğrenmek ve kazaya kalmış farz namazlarım­ızı kaza etmek ve birbirinin güzel huylarında­n istifade edip, bu hapishaney­i güzel seciyeli fidanlar yetiştiren bir mübarek bahçeye çevirmek gibi a’mâl-i saliha ile, hapishane müdür ve alâkadarla­rı cani ve katillerin başlarında zebani gibi azap memurları değil, belki medrese-i Yusufiyede Cennete adam yetiştirme­k ve onların terbiyesin­e nezaret etmek vazifesiyl­e memur birer müstakim üstad ve birer şeatli rehber olmalarına çalışmalıy­ız.

Şualar, On Birinci Şua, s. 224-25

Boş vaktimizi sıkıntılı hülyalar yerinde Kur’ân’dan bildiğimiz sureleri okumak ve manalarını bildiren arkadaşlar­dan öğrenmek ve kazaya kalmış farz namazlarım­ızı kaza etmek...

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye