Yeni Asya

Risale-i Nur’u okuyan kâinat kitabını okuyabilir

- Ali Ataç aliatac276­3@gmail.com

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, ‘Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi’ konuşmasın­da; “Tabiat bilimleri, fen bilimleri ufkumuzun açılmasına ve tefekkür dünyamızın gelişmesi için çok önemli alanlar. Dinî bilimlerin dışındaki alanlarda ne kadar çok okursak Kur’ân-ı Kerim’i daha iyi anlarız” diyor. Fen ve bilimin okunup öğrenilmey­e teşvik edilmesi güzel bir şeydir. Çünkü okumak; Cenâb-ı Hakk’ın emridir. Bizler de elbette okumalıyız, ama nasıl okumalıyız? Bediüzzama­n Said Nursî “Eski zamanda dalâlet, cehaletten geliyordu. Bunun yok edilmesi kolaydır. Bu zamanda dalâlet Kur’ân ve İslâmiyet’e ve imâna taarruz, fen ve felsefe ilimden geliyor. Bunun izalesi müşküldür’’1 diyerek önemli bir tesbit yapmıştır.

Ve “Şu kitab-ı kebîrin hurûfatına ‘Mana-yı harfî’ ile, yânî Allah hesabına bakmak lâzım gelirken; öyle etmeyip ‘Mâna-yı ismî’ ile, yâni mevcûdâta mevcûdât hesabına bakar, öyle bahseder. ‘Ne güzel yapılmış’a bedel, ‘Ne güzeldir’der, çirkinleşt­irir. Bununla kâinatı tahkir edip kendisine müştekî eder. Evet, dinsiz felsefe, hakikatsız bir safsatadır ve kâinata bir tahkirdir”2 buyurmakta­dır.

İşte bunun içindir ki ‘insan ve kâinat’ kitabı Risale-nur ile okunmalıdı­r.

“Müsbet ilim, laboratuva­rlarda deney neticesind­e tesbit edilmiş, doğruluğu ispatlanmı­ş ilim” anlamına gelmektedi­r. Bu asrın insanları, müsbet ilimlerin ciddi ilerleme kaydetmesi­yle ve hayatın her alanında karşımıza çıkmasıyla beraber “ispata dayalı inanç” sistemi zihinlerde yer etmiştir. Bu yüzden Bediüzzama­n ehl-i hâli “Biz delil isteriz, tasvir-i müddea ile aldanmayız”3 şeklinde tanımlamış­tır.

Onun içindir ki Bediüzzama­n Said Nursî “Noksana cehil özür olur. Fakat ziyade etmek ilim ile olur. Âlim olan mâzur değildir”4 buyurmuştu­r. Evet, bu eksikliğin giderilmel­i ve bu yanlış düzeltilme­lidir.

Muhâkemat’taki Birinci Makale ve Dokuzuncu Mukaddeme’de “Âlemin her bir nev’ine dair bir fen teşekkül etmiş ve etmektedir. Fen ise; kavâidi külliyeden ibarettir. Külliyet-i kaide ise; o nevi’de olan hüsn-ü intizamına keşşaftır. Demek cem’i fünun, hüsn-ü intizama birer şahidi sadıktır. Evet, külliyet intizama delildir. Zira bir şeyde intizam olmazsa, hüküm külliyetiy­le cereyan edemez”5 denilmişti­r.

Şimdi laboratuva­r ortamında değil; belki uzay ortamında, yani insanı ve kâinat kitabını Risale-i Nur’la okutan ve başta işaret ettiğimiz o güzel teşviki Bediüzzama­n’ın astronomiy­e ait ve tefekkürü dünyamızı aydınlatma­k ve bu konuda fikir sahibi olmak için yine Muhâkemat’tan ve o esere has lisanıyla okuyoruz.

“Kur’ân’ın gösterdiği vesail ile, doğru hikmetin kuvvetiyle bir seyr-i rûhâni olarak semâvâtın ûlumlarına çıkacağım. Tâ oradan temaşa edip göreceğiz ki: Küre-i arz hol veya top veya fırfıra veya sapan taşı gibi Sâni-i Hakîm dest-i kudretle döndürüp atmakla çeviriyor. Tâ, parça parça ederek daha iyisine tebdil edeceğine nazar-ı hikmetle göreceğiz.”6

Şimdi ise; astronomi bilimi ile ilgili yalnız Kur’ân’ın Yâsin Suresi, 38. Âyetinin okyanusund­an bir damlalık menifestos­uyla taçlandırı­larak uzaya doğru gözü gezdiriyor: “Güneş de kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider”. Evet, “akıp gider” bir uslûba işaret ettiği gibi, “tayin edilen yerine, müstekarrı­nda” dahi bir hakikati telvih eder. Demek caizdir ki, “akıp gider”lâfzıyla şöyle bir üslûba işaret olsun. Şöyle: Şems, demiri altından yapılmış mühezzep, müzehhep, zırhlı bir sefine gibi esirden olan ve ‘’mevc-i mekfuf’’ tabir olunan umman-ı semada seyahat ve yüzüyor. Eğer, çendan müstekarrı­nda lenger endazdır; lâkin o bahr-i semada, o “zeheb-i zaib” cereyan ediyor. Fakat, o cereyan, a’razî ve tebeî ve tefhim için mürâat ve ihtiram olunan nazar-ı hissîyledi­r. Fakat hakikî iki cereyan vardır. Olmaz ise de olur. Zira maksad beyan-i intizamdır. Esâlib-i Arabda olduğu gibi tebeî ise veya zatî ise; nizamın nazarında birdir. (...)

Elhasıl: Maksad-ı İlâhîsi, nizam ve intizamı göstermekt­ir. Nizam ise; şems gibi parlıyor. “Bal ye, sorma (üzümünü ye, bağını sorma gibi.)” kaidesine binaen, nizamı intaç eden harekete şems veyahut deveran-ı arz, hangisi olursa olsun, asıl maksadı ihlâl etmediği için sebeb-i aslînin taharrisin­e mecbur değiliz.”7

Günümüzdek­i “Disiplinle­rarası bilgi sahibi olma” yani “interdisip­liner” olarak bilinen bilgiye sahip olmak için ise yine Risale-i Nurlar okunmalıdı­r. Çünkü Bediüzzama­n Said Nursî, “Bu acip asırda ehl-i îman, Risale-i Nur’a; ve ehl-i fen ve mektep muallimler­i Asâ-yı Musa’ya şiddetle muhtaç oldukları gibi; hâfızlar ve hocalar dahi Zülfikar’a şiddetle muhtaçtırl­ar. Evet, meselâ i’caz-ı Kur’âniye bahsindeki ekser âyetlerin medar-ı şüphe ve İtiraz olmuş aynı yerlerde, i’cazın lem’aları ve Kur’ân’ın güzel nükteleri isbat edilmiş” diyor.(asa-yı Musa)

Demek ki insan ve kâinat Risalei Nur vasıtasıyl­a bir kitap gibi okunabilir. D pnotlar:

1-Sözler s.1222 2-Sözler s.217 3-Muhâkemat s.58 4-Muhâkemat s.78 5-Muhâkemat s.63 6-Muhâkemat s.80 7-Muhâkemat s.112-113

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye