hdp BLOKAJI
Darbe ve müdahalelerin en büyük tahribatı, DP ve AP gibi demokrat misyon partilerinde temsil edilen seçmen kitlesini dağıtıp parçalamalarıyla ortaya çıktı.
Ki, 27 Mayıs’tan 12 Mart ve 12 Eylül’e bütün darbelerin bu partilerin kurduğu hükümetleri silah zoruyla devirmesi de bununla irtibatlı.
28 Şubat’a bu gözle bakıldığında da aynı durumun söz konusu olduğu söylenebilir.
O dönemde hedef alınan koalisyon hükümetinin birinci ortağı RP, ikinci ortağı da DP-AP çizgisinin devamı olan DYP idi. Yürütülen psikolojik operasyonlarla hükümet çekilmek zorunda bırakıldıktan sonra RP ve devamı olarak kurulan FP kapatıldı; ama bu partiden ayrılanlar tarafından kurulan Akp’nin önü açıldı ve AKP 2002’de girdiği ilk seçimde iktidar oldu.
Buna karşılık, aynı seçimde bindelik bir küsuratla baraja takılan DYP Meclis dışında kaldı.
O seçimde, kasıtlı yapıldığı sonradan daha iyi anlaşılan bir usulsüzlüğe daha imza atıldı.
Şimdiki adıyla Hdp’nin Türkiye çapında yeterli teşkilâtlanmayı tamamlayamadığı, dolayısıyla seçime katılma ehliyeti bulunmadığı resmî belgelerle ortaya konulmuş olmasına rağmen sandıkta aldığı oylar geçerli sayıldı. İptal edilseydi DYP Meclise girebilecekti. YSK eliyle bu partinin hakkı gasp edildi ve yerine “Kürt siyaseti” yapan partinin önü açıldı.
Ama bu durumun Kürtler dahil hiç kimseye bir faydası olmadı. Tam tersine, bugün HDP ile temsil edilen siyasî hareket, oraya giden oyları tümüyle bloke etmenin aracı olarak kullanıldı.
Gelinen noktada adeta “cüzzamlı” muamelesi yapılan partinin eşbaşkanı dahil, birçok milletvekili tutuklu. Dışarıdakilerin de olumlu anlamda kayda değer bir etkinliğinden söz edebilmek mümkün değil. Oysa Meclis grubunda son derece nitelikli insanlar da var ve partinin Meclisteki yasama ve denetim çalışmalarında takdire şayan gayretleri oldu.
Ama çıkış noktası yanlış olunca bunların bir hükmü kalmıyor ve yaptıkları işe yaramıyor.
Keşke bu potansiyel böyle bir siyasî yapıda kümelenmek yerine, Menderes’in Dp’si ile başlayıp Demirel’in Ap’si ile devam eden ve ülkedeki tüm farklılıkları kucaklayan demokrat gelenek içinde kendisini ifade etmiş olsaydı...
Şeyh Said’in torunu başta olmak üzere tek parti devri mağdurlarının temsilcileri bu çizgiyle buluştuklarında hem bölge, hem ülke rahatladı. Ayrıldıklarında çıkan sonuç ise ortada.
Seçmen olarak ahdim olsun ki, sözüyle fiili tamamen ters iken fiiliyle çelişen sözler vermeye devam eden, bir sözü bir sözünü tutmayan, duyarsızlığa, yozlaşmaya, şımarıklığa, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, hoyratlığa tavan yaptıran bir iktidar siyasetine benden oy yok!!
Düne kadar demediğini bırakmadığı Akp’nin en sıkı müttefiki haline gelen zehir hafiye, kendi çıkardıkları kanunla verilen imza hakkını kullananlara yaptığı “f.ö’cü, terörist” yakıştırmasıyla “amansız takibi” sürdürüyor. Mazur görmek lâzım: Tepetaklak aşağı gidişin hazımsızlığı...