BIRAKINIZ AKSIN...
Ü nlü İskoç filozof ve ahlâk felsefecisi Adam Smith’in meşhur olmuş bir sözü var: “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.” Smith, ekonomideki problemlere çare ararken bu noktaya gelmiş. Tabii ki bu tesbit başıbozukluk anlamına gelmemeli. Her ne ise, biz bu sözü alıp İstanbul’daki çeşmeler için kullanabiliriz: Bırakınız aksın, bırakınız çağlasın! “Çok önemli işler var”ken çeşme gibi ‘basit’ görülen bir mesele ile sizleri de meşgul ettiğim için hakkınızı helal edin. Ama ‘akmayan bir çeşme görmek herkesi rahatsız eder’ diye düşünüyorum. Dünyanın en güzel şehirlerinden biri kabul edilen İstanbul’un pek çok köşesinde ecdadımızın yapıp vakfettiği tarihî çeşmeler var. Bu çeşmelerden sadece su akmaz, tarih ve kültür de akar aslında. Şu an için tamir ve bakımını hakkıyla yapamadığımız bu sanat eseri çeşmeleri ecdadımız yıllar önce yapmış ve hizmete sunmuş. “Artık evimizde su akıyor. Dışarıda da şişelerde satılan suyu alır içeriz. Bu çeşmelere ne gerek var? Su akmasa da olur” diyebilir miyiz? Muhtemelen böyle düşünenler de vardır, ama biz böyle düşünemeyiz, düşünmemeliyiz... Sanal alemde başlayan bir kampanya vesilesiyle 6 Mayıs 2018 Pazar günü “çeşmelerden su aksın” demek için Tophane Çeşmesi önünde buluştuk ve o tarihi çeşmenin halini görüp hüzünlendik. Sultan I. Mahmut tarafından 1732 yılında yaptırılmış olan bu ‘meydan çeşmesi’ İstanbul’un üçüncü büyük çeşmesi ve aynı zamanda İstanbul’daki ‘en yüksek duvarlı çeşme’ özelliğini taşıyor. Bu önemli ve güzel çeşme de maalesef susuz. Üstelik bu çeşme 2006 yılında tamir görmüş, suyu akar hale gelmiş. Buna rağmen nedense su akmaya devam edememiş ve şu anda suya hasret bir duruma düşürülmüş. Bu yetmemiş, çeşmenin dört bir tarafındaki ‘yalak’larda evsizler yatıyor. “Ne yapsın, insanlar ölsün mü?” denilebilir. Elbette hiç kimse sokakta kalması, ama ‘sokakta kalan insanlar’ın orada yatmak mecburiyetinde kalması da bizim sorumluluğumuz, bizim ihmalimiz, bizim problemimiz değil mi? Sokakta kalan insanlara insanca kalabilecekler yer temin etmek de bizim vazifemiz. Ama ne olursa olsun bu çeşmelerden su akıtmak da en birinci vazife ve sorumluluğumuzdur. Kim ne derse desin, çeşme varsa su akacak, akmalı. Tophane Çeşmesi önündeki buluşmada açıklama yapan mimar Kutsi Akıllı’nın dikkat çektiği bir nokta daha var ki o da ayrı bir dert. Mimar ve senarist Kutsi Akıllı “Bu çeşmeler sadece çeşme değil. Tam bir sanat eseri. Bu eserler tamir edilirken de tahrip ediliyor maalesef. Şu anda bu çeşmeleri yapabilecek bir sanatkârımız yok. O bakımdan bunların kıymetini iyi bilmek lazım. Amerika’da 100 yıllık bir bina gördüklerinde ona ‘müze’ muamelesi yapıyorlar. Biz, 500 yıl önce yapılan eserlere dahi sahip çıkamıyoruz” tesbitini yapıyor. İş gelip hayata bakış açısında düğümleniyor. 2018 yılında, İstanbul gibi dünyanın gözü üstünde olan bir şehirde tarihî çeşmeler akmıyor ve kimse bununla meşgul olmuyorsa derinlerde bir kültür yozlaşması olduğu ortaya çıkar. Çeşme önündeki buluşmaya gelen bir öğrencinin elinde pet şişe suyu vardı. Seyyâh ve tarih araştırmacısı Mehmet Dilbaz da öğrenciyle konuşurken “Mesele para meselesi değil ama basit bir hesap yapılırsa bir öğrenci her gün bir pet şişe suyu içse ayda 30 TL eder. Bu da her ay 2 ya da 3 kitap parasını suya vermiş anlamına gelir. Ne gerek var?” dedi. Bırakalım çeşmelerden su aksın. İnsan içmese kuş içer, kuş içmese otlar içer...