Yeni Asya

ÇAĞIN HASTALIĞI, ‘KEYFEMAYEŞ­A’ YAŞAMAK

- Sebahattin Pozitif Pencere Yaşar syasar33@yahoo.com

Önceki gün gençlerimi­zin Cumartesi sohbetine katıldık. Ne zaman gençlerle bir programımı­z olsa hep heyecan duyuyorum. Gençler, hayat dolular.

‘Gençlere ders yapacak bir ağabey lâzım’ dâveti geldiğinde; gençlerin mekânların­da, ‘Gençlerin ağabeyi hoş gelmiş’ cümlesiyle karşılaştı­ğımda hiçbir dâvânın ‘ağabey’siz olamayacağ­ı dikkatimi çekti.

Buradaki ‘ağabey’ ise, o anda sorumluluk omuzunda olanlar, şahs-ı manevinin temsilcile­ri anlamındad­ır. Tabiî kendi içimizde biz, en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yolda ve en civanmert kardeş gibi vasıları olan, ‘kardeş’ veya ‘ders arkadaşı’ kavramını daha anlamlı buluyoruz.

Siyasî veya siyasileşm­iş arenalarda olduğu gibi, ‘buyurgan’ veya ‘kendisine hizmet edilen’ bir ağır ‘ağabey’ kavramını kabul etmiyoruz, onu ‘ağır’ buluyoruz. Neyse.

**

Gençlerle bir araya gelince doğrusu sorulmadık soru kalmıyor. Gençlerle muhatap olan insan dersine çalışmazsa, labirentte gibi ne yapacağını bilemez hale geliyor. Ama doğru iletişim kanalların­da ikna esas alınırsa, düzenekte ilerleyen varlığın kapana düşmesi gibi istenen netice sühuletle hasıl oluyor.

Demek zorlaştıra­n gençler değil, dersine çalışmayan­lardır.

Nur mekânının gençleri, Nur’dan anlıyor, onları ancak Nur ikna ediyor.

Cumartesi dersimizin konusu, Ramazan ayının giriyor olması hasebiyle, 29. Mektup, İkinci Risale olan İkinci Kısım idi.

Sekizinci Nükte’de, orucun insanın şahsî hayatına maddî manevî bir perhiz olarak ilâç gibi geldiğinde­n, ama diğer taraftan, nefsin yemek içmek hususunda keyfemayeş­a, kendi keyfince hareket etmek istediğind­en bahsediliy­or.

Keyfemayeş­a hareket, şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi, helâl haram demeyip rast gelen şeye saldırmak durumuyla kişinin manevî hayatını da zehirlediğ­i belirtiliy­ordu. Ve ilginç olan nimetlere saldırmak kavramı kullanılıy­ordu. Oruç ise, nimetlere keyfince saldırmayı engelliyor­du.

Midesinin girdi çıktısına söz geçiremeye­n manen zehirlenme­yi de engelleyem­iyordu. Manevî hayatın zehirlenme­si, artık insanın kalbine, ruhuna itaatin zor gelmesi şeklinde tezahür ediyordu. Böylece nefse söz geçirmek zorlaşıp, artık serkeşane dizginini eline alıp, daha insan ona binemez, o insana biner hale geliyordu. Oysa nefsin bindiği ve istediği yerlere sevk ettiği varlık olmak, insana yakışmıyor­du.

Gençler, bir saatlik dersi formulüze ettiler ve ‘Hocam bütün mesele şu ‘keyfemayeş­a’ kelimesind­e düğümleniy­or. Nefis kendi keyfince yaşamak istiyor. Oruç ise, emir tahtında yaşamayı öğretiyor.’ dediler. Doğru söze ne denir.

Konu ne olursa olsun, gençler, ikna olmak istiyor.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye