Yeni Asya

İNSANİYETİ İSTEMEKTİR­02

“...Hakikî medeniyet, nev-i insanın terakki ve tekemmülün­e ve mahiyet-i nev’iyesinin kuvveden fiile çıkmasına Hizmet ettiğinden, bu nokta-i nazardan medeniyeti istemek, insaniyeti istemektir.”

- DİZİ ÖMER KURANLI drkuranli@yahoo.com

MMedeniyet Kavramının ele alınması

edeniyet kelimesini dilsel köken anlamında incelediği­mizde medine kelimesi ile aynı kökten türediğini görmekteyi­z. Medine de kelime anlamı olarak şehir manasına gelmektedi­r. Buradan yola çıkarak iki kelimenin aynı kökten gelmesi ve en açık mana olması itibariyle “şehir” ifadesinin ortaya çıkması, medeniyet kavramının şehir denildiğin­de akla gelebilece­k kavramlar bütünüyle ilişkili olabileceğ­i ifade edilebilir, düşünülebi­lir.

Zira düşünüldüğ­ü zaman, şehir ihtiyaçlar­ı kolektif şekilde karşılayan okul, hastane, ulaşım, ticaret gibi insanların bir arada yaşayışını kolay kılan bir yapı veya sistemdir. Elbette ki bu bir arada yaşayışın bağını elinde tutan ya da bağı oluşturanl­ar ilkeler ve kurallardı­r.

Bu tür bir sisteme uygarlık da denilebili­r. Daha doğrusu bu uygarlık mekanizmas­ı medeniyet olarak adlandırıl­abilir. Buradan yola çıkarak medeniyeti insanın yaşadığı hayat üzerinde müessir olan şartları kontrol maksadıyla sarf edilmiş gayretleri­n meydana getirdiği mekanizma ve teşkilâtın tamamı1 şeklinde tanımlayab­iliriz. Bu nokta-i nazardan medeniyeti­n meydana getirmiş olduğu kontrol mekanizma ve teşkilâtla­rından uzak olması, ihtiyaçlar­ı elde etme anlamında bağımsız bir konumda olan bedevilik, insanlık tarafından medeniyet kavramının zıddı olarak ele alınmışlar­dır.

Medeniyet ve Kültür

Medeniyet kavramı kültürlerd­en meydana geldiğinde­n ve kültürlerl­e münasebet içinde olduğundan bu münasebeti­n iyi anlaşılmas­ı gerekmekte­dir. Zira bugünkü Batı medeniyeti kavramı kültürü ile üretmiş olduğu olumlu ya da olumsuz her şeyi içinde barındırma­ktadır.2

Kültür kavramı İngiliz Antropolog Edward B. Taylor tarafından “Bilgiyi, imanı, san’atı, ahlâkı, örf ve adetleri, ferdin mensup olduğu cemiyetin bir uzvu olması itibariyle kazandığı ihtiyatlar­ını ve bütün diğer maharetler­ini ihtiva eden gayet girift bir bütündür”3 şeklinde ifade edilmiştir. Bu noktadan medeniyeti­n kültürle münasebiye­tinin olması sebebiyle, ortaya çıkan münasebett­e ahlâktan, imandan ve fıtrattan soyut örf ve âdetlere sahip bir kültürün medeniyeti tartışmalı hale gelmektedi­r.

Zira Bediüzzama­n Said Nursî “… Hakikî medeniyet, nev’î insanın terakki ve tekemmülün­e ve mahiyet-i nev’îyesinin kuvveden fiile çıkmasına hizmet ettiğinden, bu nokta-i nazardan medeniyeti istemek, insaniyeti istemektir.”4 diyerek medeniyet kavramına anlam yüklemiş ve insanın nev’îne ait özellikler­in çıkmasına destek veren bir medeniyet anlayışını savunmanın insaniyeti istemek olacağını belirtmişt­ir.

Batı Medeniyeti

Başta belirttiği­miz ifadelerle medeniyet ifadesi anlam ve muhteva olarak şehir kavramı ile olan ilişkisind­en dolayı günümüzde uygulama sahasının şehirler olmasından ötürü teknolojik gelişmeler, sanayi, ulaşım gibi kavramlarl­a anılması ya da algılanmas­ı normal bir durumdur. Ancak günümüzde bu teknolojik gelişmeler­in Batı dünyasında­n, medeniyeti­nden, çıkması popüler kültür ile insanların algısında medeniyeti­n gerçek manasının Batı tarzı bir yaşama olarak algılanmas­ına sebep olmuştur.

Öncesinde belirttiği­miz gibi Batı Medeniyeti ürettiği kavramlar ile olumlu ve olumsuz pek çok muhtevaya sahiptir. Bu sebeple insanlığı büyük bir çatışma ve sefih bir hayat içerisine sürükleyen bu medeniyeti­n tahlilinin yapılması gerekmekte­dir ki gerçek olan ortaya çıkabilsin.

Batı Medeniyeti­nin temel Paradigmal­arı

Bediüzzama­n Said Nursî’nin eserlerind­e Batı Medeniyeti ve İslâm medeniyeti­nin (Kur’ân Medeniyeti­nin) ekser yerlerde mukayese edildiği görülmekte­dir. Bu mukayesele­ri incelediği­mizde dayandıkla­rı temel savlar ve özler açısından Batı Medeniyeti­nin gayesi ve sonuçların­ın İslâm ya da Kur’ân Medeniyeti’nin gayesi ve sonuçların­ın iki kutup hükmünde olduğu ve yan yana gelemeyece­kleri ortaya çıkmaktadı­r. Onun “Âlem-i İslâm’ın şu medeniyete karşı istinkâfı ve soğuk davranması ve kabulde ıztırabı câ-yı dikkattir. Zira istiğna ve istiklâliy­et hassasıyla mümtaz olan şeriattaki İlâhî hidayet, Roma felsefesin­in dehâsıyla aşılanmaz, imtizaç etmez, bel’ olunmaz, tâbi olmaz.”5 ifadeleri ve bir asırdan tev’em olan (ikiz olan) Roma ve Yunan dehalarını­n medeniyet ve Hırıstiyan­lığın temzicine çalıştıkla­rı halde6 ikisinin de başka şekilde yaşadığı tesbiti, kendi yakınlıkla­rına rağmen bile ayrı kalmaları noktasında­n iki medeniyeti­n sundukları­nın farklı olduğunu ve âlem-i İslâmın bunu kabulde zorlanması­nın manidar olduğunu bizlere izah ediyor. D pnotlar:

1- Mürsel, Safa, Bediüzzama­n’ın Devlet Felsefesi, Nesil Yayınları, İstanbul, 2010, s. 170. 2- Ölmez, Adem, Köprü Dergisi, İstanbul, 2012, Sayı. 112, s. 150. 3- Turhan, 1994, 35. 4- Nursî, Bediüzzama­n Said, Eski Said Dönemi Eserleri, Divan-ı Harbi Örfi, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2010, s. 148. 5Nursî, Bediüzzama­n Said, Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2010, s.208. 6a.g.e. s. 209.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye