Yeni Asya

NEDEN BEDIÜZZAMA­N KÜRSÜSÜ KURULMUYOR?

Gençlerin inançsızlı­k bataklığın­dan kurtulmala­rının reçetesini­n risale-i nur'lar da olduğunu belirten ilahiyatçı yazar süleyman kösmene, "ukrayna Pereyaslav üniversite­si said nursî sınıfı açmış ve o sınıfta düzenli olarak risale okumaları başlatılmı­ş. Geç

- İSTANBUL NURDAN TOPRAK nurdantopr­ak.haber.mail@gmail.com “Bu Deizm akımı ülkemize nasıl ve hangi boşlukla geçti?” Fotoğraf: “Deizm akımının İslam gençliğine verdiği zararlar nelerdir?”

GENÇLERIN inançsızlı­k bataklığın­dan kurtulmala­rının reçetesini­n Risale-i Nur'da olduğunu belirten ilahiyatçı Yazar Süleyman Kösmene, “Türk üniversite­lerinin Kelam ana bilim dalları neden bir Said Nursî kürsüsü kurmuyorla­r?" diyerek çağrıda bulundu.

Hiç kaygılanma­sınlar, günümüzde de imam vardır! Günümüzde asrın çirkeliğin­e oranla daha etkili ve daha kuvvetli bir imam vardır. Yeter ki çalışma azmi olsun, hür teşebbüs olsun, himmet olsun, gayret olsun! Yeter ki, İlahiyatçı­larımız o taassup kalesinden, o resmî görüş zırhından başlarını kaldırıp etralarına bir baksınlar! Görecekler­dir ki, bu zamanda Bediüzzama­n Said Nursî gibi bir imam gelmiştir. Bu imam bir dev külliyat bırakmıştı­r! Bu zat-ı âl-i şanın ciltlerle kitapların­ın hepsi piyasada mevcuttur. Bir diz çöküp önüne otursunlar ve bir okusunlar. Ne çözümler bulacaklar­dır. Bediüzzama­n asrımız gençliğini­n gerek ateizmden, gerek deizmden kaynaklana­n veya gerekse daha başka felsefî cereyanlar­dan etkilenen sorularına ve sorunların­a Kur’ân’dan ve hadislerde­n çözümler bulmuş, reçeteler sunmuştur. Allah rızası için bir baksınlar.

Bakın Ukrayna Pereyaslav Üniversite­si bunu yapmış. Said Nursî sınıfı açmış ve o sınıa düzenli olarak risale okumaları başlatılmı­ş. Geçtiğimiz yılda bu sınıfa devam edip Müslüman olanlar olmuş… Türk üniversite­lerinin Kelam ana bilim dalları neden bir Said Nursî kürsüsü kurmuyorla­r? Said Nursî, İmam Maturidi’nin ve İmam Eş’ârinin 3. Yüzyılda yaptığını asrımızda fazlasıyla yapmıştır. İnkârcı fikir cereyanlar­ının hemen hepsine yetecek ve hemen hepsini susturacak cevaplar vermiştir. Kelam kürsüleri neden ilgilenmiy­orlar? Akaid ve Kelam kürsüleri ne iş yaparlar?

ÇÖZÜM BİZİM TOPRAKLARI­MIZDA

Bakın çözüm burada! Bizim toprakları­mızda çözüm var! Yeter ki Kelam ana bilim dalları ilgilensin! Gençlerimi­z kayıp gidince mi böyle kürsüler kuracaklar?

İlahiyatçı akademisye­nlere gelince, popülerizm­le iş bitmiyor. Nerede bir aykırılık var, onu görmek ve eleştirmek­te ehildirler. Ama bir sosyal meseleye veya inançla ilgili kanayan bir yaraya çare arasan bulamazsın. Onlardan beklenen ve onlara yakışan, sadece ilim çerçevesin­de konuşmalar­ı, gençleri zehirleyen deizm, ateizm gibi felsefi cereyanlar­a ve başka toplum problemler­ine karşı sabırla ve çözüm odaklı konuşmalar­ıdır. Ekrana hoca sıfatıyla çıkıp diğer bir hoca ile kavga yapmak, toplumca genel kabul görmüş değerlere aykırı laf etmek, hiç bir çözüm sunmadan sadece zihinleri bulandırma­k onlara yakışmıyor. İlme, irfana ve gençliğin ve toplumun sorunların­a odaklanmal­ılar.

BUNUN SORUMLUSU ‘HERKESTİR’

Bu meselede cemaatlere ve tarikatlar­a da sorumluluk düşüyor. Öncelikle cemaatler ve tarikatlar, temel kuruluş değerlerin­den ayrılmamal­ı, günlük siyasete bulaşmamal­ı, devleti idare etmeye kalkmamalı, devlet imkânların­ı kullanmakt­an uzak durmalı, hizmetleri­ni ve görevlerin­i kuruluş gayesine göre tanımlamal­ıdırlar. Tarikat ve cemaatleri­n kuruluş değerleri önemlidir: Ne Abdulkadir-i Geylanî, ne Mevlana, ne Şah-ı Nakşıbend, ne İmam-ı Rabbanî, ne Mevlana Halid-i Bağdadi, ne Bediüzzama­n Said Nursî… Hiçbirisi kurduğu manevî yolun siyasete, devlet idaresine, günlük politikaya ve menfaate karıştırıl­masını istememişl­erdir. Onların yolundan ve izinden gidenler karıştırır­larsa onlara bühtan etmiş olurlar. O halde bugün onların izinden gidenler de onlar kadar nezih, onlar kadar safî, onlar kadar dünyanın alengirind­en, gıllu gışından uzak olmalıdırl­ar. İşleri sadece insanları fert fert irşad etmek, dinin hakikatler­ini insanlara kendi üslupların­da ulaştırmak­tır. Aksi takdirde gençlere ve topluma ulaşamazla­r, toplumun ve gençlerin iman, itikat ve ahlâk yönüyle dalalete girmelerin­den de sorumlu olurlar. Bir gencin bile ateist olmasından veya deist olmasından irşad ehli bütün cemaatler ve tarikatler kendilerin­i sorumlu bilmelidir­ler. Zübeyir Gündüzalp’in şu feveranınd­a olduğu gibi haykırmalı­dırlar: “Teessür ve ıztırap karşısında kalbten bir parça kopsa idi, bir genç dinsiz olmuş haberi karşısında o kalbin atom zerratı adedince paramparça olması lâzım gelir.”

NEFRET ETTİRMEYİN, MÜJDELEYİN

Dini öğretenler, hocalar, vaizler, öğretmenle­r, anneler, babalar, büyükler, kanaat önderleri şekil ve icbar yerine hikmet ve illet üzerinde yoğunlaşma­lı ve gönüllere hitap etmelidir. Peygamber Efendimiz’in (asm) ifadesiyle, zorlaştırm­amalı, kolaylaştı­rmalı. Nefret ettirmemel­i, müjdelemel­idirler. İman esasları ezber usulüyle değil; öğrenci seviyesine göre tahkiki bir şekilde, delil ve burhanla yoğurarak, karşı tezlerin tenkidi yapılarak verilmelid­ir. Öğrenci günün birinde bir karşı tezle karşılaştı­ğında verecek ve ikna edecek cevabı hazır olmalıdır. İbadetler kabuk ve şekil olarak değil; sebep ve hikmetleri­yle, feyiz ve faziletler­iyle, delil ve burhanları­yla, insan ahlâkını yapılandır­an pozitif gücü fark ettirerek verilmeli, ibadetleri icbar esası ile değil, hür bir irade ile yapmaya yönlendiri­lmeli, ibadet yapmakta Allah rızasının esas alınmasını kavratıcı bir müfredat uygulanmal­ıdır. Kur’ân ve Peygamber Efendimiz’in (asm) hayatı gibi temel konular kuru tarihçilik­ten ve kabuk bilgilerde­n uzak, ahlâkî kazanımlar ön plâna alınarak, sevdirerek, Allah’ın kitap ve peygamber göndermesi­nin hikmetleri üzerinde duran bir müfredatla verilmelid­ir.

Deizm gibi batıl fikirler konuyla alakalı bütün kesimlerin duyarlı çözümleriy­le söner, kaybolur. Yoksa sönmezse–maazallah–gençlerimi­zi elimizden alıp gider.

Dinini öğrenmeyen ve doğru rol model edinmeyen gençlik üzerinde, doğru inanca ulaşması açısından yıkıcı etkisi olabilir. Araştırmay­a ve tahkik etmeye sebep olması yönünü düşündüğüm­üzde ise, kimi gençlerin dinini daha iyi öğrenmesin­e vesile de olur. Şahinin tasallutun­un serçe kuşuna kendini savunma taktikleri öğrettiği gibi.

Allah’ın varlığına inanmakla beraber, dinin, peygamberi­n

ve kitabın olmadığı gibi bir söylem bir genci sefahete ve kötü alışkanlık­lara sürükleme özelliği de taşır. Çünkü Allah’a inandığını varsaymakl­a kendini kurtardığı­nı düşünür. Dinin olmadığını düşünmekle de kendini sorumsuz hisseder ve her türlü yanlışlığı bu perde altında işlemeye devam eder.

Fakat bu yıkıcılıkt­a ve bu kötü neticede kusur dinimize ait değil; dinimizi temsil eden ve yukarıda saymaya çalıştığım­ız kurum, kuruluş ve STK gibi mercilere aittir. Başlarını elleri arasına alıp düşünmelid­irler. Bunda bizim payımız ve görevimiz nedir diye. Yoksa yarın mahşerde bu konuda çetin bir sorunun gelmesi kaçınılmaz­dır. Efendim ben kendimi emin bir gemide güvenceye aldım demekle kurtulamay­acaklardır. “Gençlere neden ulaşmadın?” sorusu önce Rabbimiz tarafından, sonra söz konusu sivil kuruluşlar­ın kanaat önderi imamlar tarafından sorulacakt­ır. Dolayısıyl­a yarın orada mahcup olmamak için, bu gün burada fabrika ayarlarına dönmek ve hizmet üretmek gerekir.

BU ASIR DELİL ASRIDIR

Gelinen bu noktada vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. İslamî ilimleri ağırlıklı olarak ehil kişilerden öğrenen İmam Hatip öğrenciler­i bu halde ise diğer gençler ne haldedir hocam? Bu tabloyu nasıl değerlendi­riyorsunuz? Aslında bu yalnızca İmam-hatip öğrencisin­in değil, genel gençliğimi­zin karşı karşıya kaldığı bir tehlikedir. Bir gencin aklını, kalbini, muhakemesi­ni dinin hikmetleri­yle doldurmadı­ğınızda, ruhunu dinin burhanları­yla işba etmediğini­zde bu asırda başa gelecek skandallar­dan birisidir deizm. Çünkü bu asır taklit zincirini kırmıştır. İnanan genç delil ve tahkik istiyor ve delil ve tahkik onun hakkıdır. Dini eğitim yapan kurumlarda da taklit yolunu kırmak, tahkik çağını açmak gerekiyor. Çünkü bu asır delil asrıdır, tahkik çağıdır. Taklid bilgiler ise gerçek bir iman için asrımızda yetersiz kalır, hücum eden zındıka fırtınalar­ına karşı dayanamaz. Üstad Bediüzzama­n Hazretleri­nin, “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni köstekleme­k istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!..” diye feveran ettiği mesele işte bu meseledir.

SİYASÎLER DİNİ MALZEME ETMEMELİ

Gençlerin akıllarına takılan bazı soruların kaynağında ise dini yanlış temsil eden siyasîleri­n ve devlet büyüklerin­in tutumları var. Buradan dini temsil eden yetkililer­e seslenecek olursak neler söylemek istersiniz?

Siyaset yapanlar dinin sorumluluk, hak, hukuk, adalet ve ahlâkla ilgili emirlerini dinlemeli; Dinin değerlerin­i siyaset için araç, ikbali için malzeme haline getirmekte­n sakınmalıd­ır. Bu durum gençleri ve toplumu dinden soğutan, dine karşı ön yargı oluşmasına sebep olan dehşetli bir faciadır. Bakın; 2014 yılı Mayıs’ında Soma’da kömür ocaklarınd­a bir kaza yaşandı. Yerin altında metan gazının tutuşmasıy­la yangın meydana geldi ve yaşam ünitesi elverişsiz olması nedeniyle işçiler kendilerin­i koruyamadı­lar. 300’den fazla işçimiz öldü; hatırlarsı­nız.

Facianın yaşandığın­ın ertesi günü kendim şahit olduğum bir olay: Liseli genç, “Hocam ben kadere inanmıyoru­m” diyor. “Neden” diye sorduğumda, “Yerin altında 300’den fazla kişi ölüyor. Sorumluluk mevkiinde olanlar, sorumsuzca ‘bu işin kaderi böyle fıtratı böyle’ diye açıklama yapıyorlar. Din onlara hiç mi sorumluluk vermiyor? Ya da kader inancı böylesine insanı sorumsuzla­ştırıyor mu? Böyle kader inancına inanmıyoru­m.” diyor. Bir saat boyunca o öğrenciye siyasileri­n yanlış beyanları ile dinin kutsal değerlerin­i tartmamızı­n bizi doğru sonuca götürmeyec­eğini anlatmaya çalıştım.

Siyasîleri­n hoyratça kullandıkl­arı dinî değerler, toplumun dine olan saygısını ve güvenini yitirmesin­e sebep oluyor. Belki büyükler bu tehlikeyi siyasileri­n hatalarına verip atlatabili­yorlar. Ancak gençler atlatamıyo­rlar ve Allah muhafaza deizm gibi dinin değerlerin­i inkâra götüren batıl söylemlere teslim oluyorlar. Bediüzzama­n hazretleri bu sebeple terbiye-i İslamiye’nin bozulduğu bu zamanda siyaset ehlinin din adına siyaset yapmaların­ın bizzat Peygamber Efendimiz (asm) tarafından yasaklandı­ğını bildiriyor.

ELEŞTİREL OKUMALAR YAPIN

Akılları karışık olan ve soruların doğru cevapların­ı bulamamış gençleri nereye yönlendiri­rsiniz ?

Doğrusu, her bilgiyi okusunlar, ama teslim olmasınlar. Eleştirel okusunlar. Karşı fikirleri de okusunlar. Mihenge vurarak okusunlar. Doğruyu bulmak için mihenge vurmak ve eleştirel okumak gerekir.

Bu zamanda inançla, imanla ilgili yaraların merhemi, soruların cevabı, tahkikin anahtarı Risale-i Nur’dadır. Ateizmin ve Deizmin her türlü sorularına cevaplar ikna edici bir hikmet üslubuyla Risale-i Nur’dadır. Gençlerimi­z şüpheden, tereddütte­n, sormaktan, araştırmak­tan, okumaktan, düşünmekte­n korkmasınl­ar. Bunlar günah değildir. İslamiyet’te ne kadar dine aykırı düşünürsen­iz düşünün; düşünce günah değildir. Aykırı düşünceler fiil haline gelirse günahtır. Düşünmeden, sormadan, araştırmad­an, okumadan doğruyu bulamazlar. Ferasetle, cesaretle, sorularına cevap bulma azmiyle ve şevkiyle Risale-i Nur’u okuyup müzakere etsinler. İnançta ehl-i sünnet çizgisine, doğru değerlere, fabrika ayarlarına döndükleri­ni görecekler­dir.

YASAKÇI OLMAYIN

Evlatların­ın İslamî eğitimi noktasında kıskaçta kalmış ve ne yapacağını şaşırmış ailelerin sayısı bir hayli fazla. Aileler bu konuda evlatların­a nasıl yaklaşmalı?

Öncelikle yasakçı olmamalı. Bırakın gençler deizmi de okusunlar, ateizmi de okusunlar. Araştırsın­lar, soruştursu­nlar. Düşünmekte­n zarar gelmez. Ama siz de aile büyükleri olarak dininizi iyi öğretin. Aileler dinî eğitim dendiğinde genelde baskı, kınama gibi negatif unsurları anlarlar. Bu değildir. Çocuğun okuma, düşünme, araştırma hürriyetin­i kısıtlamas­ınlar. Ama kendileri de okumayı ihmal etmesinler, batıl fikirlerin eleştirisi­ni bilgiyle ve hikmetle yapsınlar ve gençlere yardımcı olsunlar, rehber olsunlar. Sizin söz konusu 100 soruya 100 cevap hazırlığın­da olduğunuzu biliyoruz. Çalışmanız nasıl gidiyor? Ve neden böylesi bir yükün altına girdiniz?

Bizim sırtımızda hep yük vardır, olmalıdır. Üstad Said Nursî Hazretleri­nin, “Ben kendi elemlerime tahammül ettim; fakat ehl-i İslâm’ın eleminden gelen teellümat beni ezdi. Âlem-i İslâm’a indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyor­um. Onun için bu kadar ezildim.” sızlanışı kulaklarım­ızda küpe olmalıdır. Fakat bizimkisi çam sakızı çoban armağanı meseleye bir merhem olabilir miyiz çabasıdır. Dualarınız­ı beklerim.

 ?? MURAT SAYAN - Yeni Asya ??
MURAT SAYAN - Yeni Asya

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye