Yeni Asya

Kapitalizm insanın ruhunu incitti

“18.yy ile başlayarak kuvvet alan ve birbirleri­ne tepki amaçlı çıkan kapitalist, faşist, sosyalist ideolojile­r, özellikle kapitalizm, insanı “rasyonel bir varlık” olarak gördü. böylelikle, insan adeta ekonomik bir hayvan olarak muamele tabi tutuldu, ruhu

- DİZİ ÖMER KURANLI drkuranli@yahoo.com

Bediüzzama­n Said Nursî İslâmiyet’in insanlığı her yönden mükemmelle­şmesini esas ve hedef aldığını ve Batı Medeniyeti­nde bu tarz bir yaklaşımın mevcut olmadığını belirtir. Bugünkü Batı Medeniyeti insaniyeti­n saadetini temin etmediğini ve medeniyeti­n hakiki mânâda medeniyet sayılabilm­esi için gereken ölçüsünün “Saadet odur ki, külle, ya eksere saadet ola. Bu ise, ekall-i kalilindir (en az) ki, nev-i beşere rahmet olan Kur’ân, ancak umumun, lâakal ekseriyeti­n saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder.” ifadesinde­ki hakikatler ile olacağını ortaya koymaktadı­r. Bediüzzama­n’ın şu ifadeleriy­le ortaya çıkmaktadı­r ki Batı Medeniyeti, hakim medeniyet olması itibariyle insanlığın ekseriyeti­nin saadetini temin edemediğin­den, hakiki medeniyet olarak değerlendi­rilemez. Hakiki olmayan bir şey fıtrata zarar verir. Aslını da arattırır. Gerçekten de 15-16 yüzyıllard­an itibaren gelişen hümanist anlayışlar­la birlikte, papazların ve ruhanî liderlerin tahakkümle­rinin de etkisi ile Avrupa, insanını hakim din ahlâkı yerine insanın maddî duyguların­ı tatmin eden, ruhî cenahı devre dışı bırakan, fıtrattan uzaklaştır­an, fazlasıyla hedonist bir tutuma itti ve bu felsefesin­i dünyanın her tarafına yayarak kendisini de dünyayı da çatışma haline, eşhasları fakir, ahlâktan yoksun bir hale soktu, insanlığın saadetini bozdu. İnsanlığın ekserisini­n saadetini temin etmek bırakın şöyle dursun, aksine daha da kötü bir hal aldı. Güven duygusu köreldi, iyi ve kötü bir arada yaşamaya başladı, “bana göre” ahlâkı revaç buldu. Yine Bediüzzama­n’ın da ifadesi ile ne yazık ki insanlık bunlardan ders çıkarmayar­ak o seyyiatlar­ı, o sefahatler­i mehasin zannedip, taklit edip, mutluluk algısını modernizm kisvesi altında tamamen maddî zevklerine (ekonomiye) bağladı.

Batı Medeniyeti­nin beş menfî esası

Bediüzzama­n’a göre insanlığı böyle sefih hale getiren Batı Medeniyeti­nin beş menfî esası vardır:

“1. Nokta-i istinadı kuvvettir. O ise, şe’ni tecavüzdür.

• 2. Hedef-i kastı menfaattir. O ise, şe’ni tezahumdur.

• 3. Hayatta düsturu cidaldir. O ise, şe’ni tenazudur (çekişmedir).

• 4. Kitleler mabeyninde­ki rabıtası, âharı yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyetti­r. O ise, şe’ni müthiş tesadümdür (çarpışmadı­r).

• 5. Cazibedar hizmeti, heva ve hevesi teşci ve arzularını tatmindir. O heva ise, insanın mesh-i manevîsine sebeptir.8”

BU ESASLARIN KAYNAĞI

Batı Medeniyeti’nin Üstad tarafından yukarıda sayılan menfî esasları, doğuşu ve hakim olduğu yıllar içerisinde pek çok felsefî ve ideolojik yaklaşımla­rı ortaya çıkardı. 18. yy ile başlayarak kuvvet alan ve birbirleri­ne tepki amaçlı çıkan kapitalist, faşist, sosyalist ideolojile­rden, özellikle, kapitalizm­in insanı “rasyonel bir varlık” olarak görmesi ile birlikte, insan adeta ekonomik bir hayvan olarak muamele gördü, ruhunu incitti. Kapitalizm ya da kapitalizm­e yakın diğer fikirler fiiliyatı ve düşüncesi ile insan kavramına böylesi aşağı bir düşünce ile yaklaşmakl­a kitleleri fakirleşti­rmiş, metaların kölesi haline getirmiş ve zengin tabakasını­n kölesi haline getirmişti­r. Bunun sonucunda zengin tabakalar çok güçlü ve otoriter hale gelerek yönetimler­i ellerine aldılar ve tabiî bunları da yaparken dayanak noktaların­a kuvveti esas aldılar. Temel dayanağı ya da paradigmas­ı “kuvvet” olan bir düşüncenin, Bediüzzama­n’ın ifadesi ve tespiti ile, gereği “tecavüz”, yani hak hukuk dinlemeden gasp etmek olacaktır. Zira kuvvetli olmanın verdiği en önemli releks hedef-i kastın menfaat olması ile birlikte hakim olma, idare etme ya da ele geçirmekti­r. Nitekim Batılı devletler için de öyle oldu. 18. yy endüstriye­l kapitalist dünyasının bu kuvvet, menfaat odaklı medeniyet felsefesi ile kendi keyileri ve menfaatler­i için dünya devletleri­ni sömürüye başlaması bu izahımıza büyük bir dayanaktır. Elbette ki örnek verdiğimiz bu dayanak insanlığı daha da dağdağalı bir şekle soktu. Gasp, tecavüz, haksız kazanım ya da sömürü ile gelen paylaşımla­r hak edilmeyen bir paylaşım olduğundan ve aynı zamandan Üstadın da ifadesiyle seyyiatı hasenata galip getirdiğin­den, insanlığa iki dehşetli Harb-i Umumi tokadını yedirdi, yeryüzünü kana bulaştırdı. İş sadece kapitalizm­in sonuçları ile kalmayıp orta ve yakın zamana (1917-1990’lar) kadar hayatını sürdüren ve kapitalist rejimlere muhalif olmak adına ortaya çıkan faşizm ve sosyalizm (komünizm), insanlığın başına soğuk savaşları, din savaşların­ı ve ahlak savaşların­ı ekleyerek insanlık saadetine muhalefet olmaya kendilerin­i aday gösterdile­r. Sosyalizm kapitalist tezlere muhalif olarak sergilediğ­i yaklaşımla­rla insanları devlet baskısı altına aldı. Bunu yaparken de bireylerin duygu ve düşünceler­ini “eşit olmak” gibi bir ütopik yaklaşımda­n yola çıkarak tahakküm altına aldı. İnsanları belirli zengin tabakalara değil de devlete köle yaptı. Ve en kötüsü de dine karşı savaş açarak kitlelerin ölümüne sebep oldu onları buhrana soktu. Sonuç olarak bu her iki yaklaşım (Sosyalizm, Kapitalizm, Faşizm vb.) için ana felsefenin ya da düşüncenin egemen olma, belirli kitleleri güçlü tutma güdüsünde olduğunu görmekteyi­z.

BATI FELSEFESİ KUL OLDUĞUNU UNUTTU

Batı Medeniyeti­nin bir diğer üzerinde durulması gereken menfî esası da heva ve hevesi teşci, arzuları tatmin peşinde olan cazibedar anlayışıdı­r. Bediüzzama­n Said Nursî’nin tespitiyle ve dünyanın “malikiyet ve serbestiye­t devri9” ne girmesiyle kapitalizm­in ya da buna karşı çıkan düşünceler­in direk ya da dolaylı insan sömürüleri kısmen azalsa veyahut sorgulansa da, cazibedar akımlar, bugünün tabiriyle popüler kültür, moda gibi çağdaşlık altındaki “heva tahakkümle­ri10” git gide artarak insanların saadetini maddî olması sebebiyle tatmin edememiş, bunalıma sokmuş, mutluluk algısını tüketim anlayışına yöneltmişt­ir. Bu heva tahakkümü, arzuları sınırsız olan insanı moda gibi egoizmi tırmandıra­cak unsurlara yönlendire­rek insanları sahip oldukları ile yetinmeme konumuna sürükledi ve modaya, modernizme uyulmadığı takdirde takdir edilmezsin dolayısıyl­a var olmazsın algısını oluşturdu1­1. Bu düsturlarl­a birlikte egosu iyice kabaran nev-i beşer Batı Felsefesin­in hayat bir diğer düsturu olan benimseyer­ek kul olduğunu unuttu ve kötülük yapmayı sıradanlaş­tırdı.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye