Her dertlinin âhını işiten bir Semî’ ve Mucîb var
Medrese-i Yusufiye Mektupları
(Dünden devam)
Hem “Madem bütün zîhayat mahlûkların, elleri yetişmediği ve iktidarları dairesinde olmayan bütün hâcâtlarını, bütün fıtrî matlâblarını bir nevi dua bulunan istidad-ı fıtrî ve ihtiyac-ı zarurî dilleriyle istedikleri vakitte, gayet Rahîm ve işitici ve şeatli bir dest-i gaybî tarafından verildiğinden ve ihtiyârî olan daavatı insaniyenin, hususan havasların ve nebîlerin dualarının on adetten altı yedisi hilâf-ı âdet makbul olmasından kat’î anlaşılıyor ki, her dertlinin ahını, her muhtacın duasını işiten ve dinleyen bir Semî’ ve Mucîb, perde arkasında var. Bakar ki; en küçük bir zîhayatın en küçük bir ihtiyacını görür. Ve en gizli bir ahını işitir, şeat eder, fiilen cevap verir, memnun eder. Elbette ve her halde, hiçbir şüphe ihtimali kalmaz ki, mahlûkların en ehemmiyetlisi olan nev-i insanın en ehemmiyetli ve umumî ve umum kâinatı ve umum esma ve sıfât-ı İlâhiyeyi alâkadar eden beka-i uhreviyeye ait dualarını içine alan ve nev-i insanın güneşleri ve yıldızları ve kumandanları olan bütün peygamberleri arkasına alıp, onlara duasına ‘Âmin, âmin’ dedirten ve ümmetinden her gün her ferd-i mütedeyyin hiç olmazsa kaç defa ona salâvat getirmekle onun duasına ‘Âmin, âmin’ diyen ve belki bütün mahlûkat o duasına iştirak ederek ‘Evet, yâ Rabbena, istediğini ver; biz de onun istediğini istiyoruz’ diyorlar. Bütün bu reddedilmez şerâit altında, beka-i uhrevî ve saadet-i ebediye için, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın haşrin hadsiz esbab-ı mucibesinden yalnız tek duası, Cennetin vücuduna ve baharın icadı kadar kudretine kolay olan ahiretin icadına kâfi bir sebeptir” diye Mucîb ve Semî’ ve Rahîm isimleri bizim sualimize cevap veriyorlar.
Hem “Madem gündüz bedahetle güneşi gösterdiği gibi zemin yüzünde mevsimlerin tebeddülünde küllî ölmek ve dirilmekte perde arkasında bir Mutasarrıf; gayet intizamla koca küre-i arzı bir bahçe, belki bir ağaç kolaylığında ve intizamında ve azametli baharı bir çiçek sühuletinde ve mizanlı ziynetinde ve zemin sahifesinde üç yüz bin haşir ve neşrin numune ve misallerini gösteren üç yüz bin kitap hükmündeki nebatat ve hayvanat taifelerini (onda) yazar, beraber ve birbiri içinde şaşırmayarak, karışık iken karıştırmayarak, birbirine benzemekle beraber iltibassız, sehivsiz, hatasız, mükemmel, muntazam, manidar yazan bir kalem-i kudret... Şualar, On Birinci Şua (Denizli
Hapsinin Meyvesi), s. 235
Her dertlinin ahını, her muhtacın duasını işiten ve dinleyen bir Semî’ ve Mucîb, perde arkasında var. Bakar ki; en küçük bir zîhayatın en küçük bir ihtiyacını görür. Ve en gizli bir ahını işitir, şefkat eder, fiilen cevap verir, memnun eder.
LÛGATÇE: