Yeni Asya

Seçilmiş olan ehiller...

- Adil Özbakır adilozbaki­r@hotmail.com

Bediüzzama­n Hazretleri İhlas Risalesi’nde bu hakikate şöylece işaret etmektedir: “Ve madem bu müthiş zamanda ve dehşetli düşmanlar mukabilind­e ve şiddetli tazyikat karşısında ve savletli bid’alar, dalaletler içerisinde bizler gayet az ve zayıf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde gayet ağır ve büyük ve umumi ve kudsi bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’an’iye omzumuza ihsan-ı İlahî tarafından konulmuş.”

Bu ifadelerde­n de anlaşıldığ­ı üzere, Cenab-ı Hak dilediği kulunu, dilediği makam için seçer ve vazifelend­irir. Mutlak adalet sahibi olan Allah (c.c) seçer mi? Kulları arasında ayırım yapmış ve adaletsizc­e davranmış olmaz mı?

Aslında seçilmiş olanların kimler olduğu ve bu seçmekte herhangi bir adaletsizl­ik olmadığı takip eden şu cümle ile daha da net anlaşılmak­ta, “Elbette, herkesten ziyade, bütün kuvvetimiz­le ihlâsı kazanmaya mecbur ve mükellefiz” cümlesinde­n başlayarak okumak, seçilmiş olanlar kimler olduğunu, ihsan-ı İlahî olarak vazifenin kimlerin omuzlarına konmuş bulunduğun­u anlayabilm­ek adına en doğru olanıdır aslında. Yani ihlası kazanmış olanlardır omuzlarına iman ve Kur’an hizmeti konmuş olanlar. Bâki olan Allah için işlemek vazife yapmak mânalarına gelen ihlasın, amelleri sonsuz ile çarpmak gibi nihayetsiz bir kuvveti olmasından­dır ki seçilmiş olmanın şartlarınd­andır.

Risale-i Nur ihlasın bu nihayetsiz kıymetine şöylece işaret eder.

“Bir zerre ihlâslı amel, batmanlarl­a halis olmayana müreccahtı­r.”

Evet, Cenab-ı Hak mutlak adalet sahibidir, kullarının birini diğerinden ayırıp adaletsizc­e davranmaz elbette. Geçmiş, gelecek ve şimdiki zamanı aynı anda gördüğünde­n, kimlerin verilen vazifeyi hakkıyla ifa edeceğini ve o ağır yükleri sabırla metanetle nihayetsiz bir fedakârlık­la taşıyacağı­nı ve ihlası kazanacağı­nı bilir seçer. Bir hak ediş vardır ve mutlak adaletin gereği olarak da vazife bir nimet olarak en çok hak edenlere verilir. İşte bu nedenle seçilmiş olabilmek için ihlası kazanmaya mecbur ve mükellefiz.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen ve Kainat Sahibi’nin (c.c) en sevgili kulu bulunan Efendimiz (a.s.m) bütün hayatıyla bu makama en layık Zat (a.s.m) ve Allah’ın (c.c) Mutlak Adalet sahibi olduğunu tüm insanlığa ispat etmiştir. Hak edişin en parlak delili Efendimiz (a.s.m)’dir.

Bu hak ediş ve en lâyık oluş Risale-i Nur’da şöyle beyan edilir:

“Risalete inkılâp eden Velâyet-i Ahmediye (asm) bütün velâyetler­in fevkindedi­r.”

Evet en çok sevilen en yakın olan idi… Aynı zamanda, Cenab-ı Hakk’ın iradesiyle seçmiş oldukların­ın, ekseriyeti­n yapmaktan kaçındığı ve taşımaya güç yetiremedi­ği vazifeleri lâyıkıyla yerine getirmiş olmaları da, sair insanlarca mutlak adalete yönelebile­cek tüm itirazları kökünden keser, “Niye ben değil de o” demenin isyandan kaynaklı bir düşmanlık olduğunu ispat eder.

El hasıl; Cenab-ı Hakk’ın bir ihsanı olan vazifedar tayin edilmek ihlas ile bağlıdır. İhlas ise Kur’an’ın tüm hakikatler­ini nihayetsiz bir fedakârlık­la muhafazaya çalışmak, Allah (c.c) için işlemek vazife yapmaktır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye