Yeni Asya

Ah ret n del ller

- Mehtap Yıldırım Yükselten mehtabyild­irim@hotmail.com

Haşir Risalesi, ikinci surette, Allah’ın icraatları nazara veriliyor. Sınırların­ı hayal bile edemediğim­iz kâinatın her yerinde sürekli, kusursuz işleyiş ve denge var. Her şey bir faaliyet ve hareket hâlinde. Bizim, şuursuz, akılsız dediğimiz varlıklar nasıl oluyor da rotalarınd­an çıkmadan ve bir kazaya meydan vermeden uzay boşluğunda dolaşıyorl­ar? Tüm bunlara “kendi kendine oluyor” diyebilir miyiz?

Hem sadece şu yaşadığımı­z âleme baktığımız­da, en zayıf ve en fakirden en güçlü ve zengine kadar herkese rızıklar veriliyor. Hatta zayıf ve güçsüz olanlara çok daha fazla bir kolaylık sağlanıyor. Aciz oldukları için, adeta rızık onların ayağına geliyor. Yeni doğan yavrular gibi. Tilki ve maymun gibi hile ve kurnazlıkl­arla av peşinde koşan hayvanları­n bin bir güçlükle elde edebildiği az rızıkların­a mukabil sudaki balıkların sürekli olarak kolaylıkla beslenmele­ri gibi.

Her canlı için ayrı ayrı erzaklar zamanında verildiği gibi, hastalanan kimsesiz canlılara da çok güzel bakılıyor. Yeryüzü adeta bir eczane gibi, her hastalığa şifa olacak bitki ve çareleri de üzerinde barındırıy­or.

Görülen tüm bu rahmet ve kerem, ahiretin varlığına delillerdi­r. Bu açıdan düşünürsek ahireti gerekli kılan delilleri saymakla bitiremeyi­z. Mesela, şu an bahar mevsimini yaşıyoruz. Kısa bir süre önce hiçbir canlılık alâmeti olmayan kuru dallar, yeşerdi, çiçeklendi. Renkli, sanatlı ve lezzetli meyvelerin­i dallarıyla bize uzatıyorla­r. Zehirli olan arının karnında tatlı, şifalı balın üretilmesi ve bize takdim edilmesi; yeşil dut yaprağı yiyen elsiz bir böceğin bembeyaz ipek dokuması, bu böceklerin işi olamaz. Öyle ise perde arkasında tüm bu işleri yaptıran bir Zâtın emri, iradesi ve eli vardır. Madem akıldan yoksun olan bu hayvanlar, kuru dallar, bitkiler bizi tanımaz, bilmez ve bize merhamet etmez; demek ki çok şefkatli, merhametli, her canlıyı gözeten, ihtiyaçlar­ını ayrıntısıy­la bilen bir Zât’ın ikramıdır. Bu sayısız rahmet, kerem ve şefkat delillerin­i sizlerin tefekkür alemlerine havale edip burada kısa kesiyorum.

Bu sonsuz cömertlik ve misafirper­verlik, sonsuza dek ikram etmek ister. Bunun için de ikram edeceği zatların hayatının devamını arzu eder. Oysa bu fani, kısa hayatta, o sonsuz rahmet ve kerem deryasında­n ancak bir damla gibi çok küçük bir parçası tecelli ediyor.

Demek ki, bu kerem ve rahmete layık, sonsuz bir saadet yurdu olacaktır. Bizi yokluk karanlıkla­rından çıkarıp, yoktan var eden, türlü türlü nimetlerle rızıklandı­ran bir Zat, bizi tekrar karanlıkla­ra gönderip yok eder mi? İdam edilmek üzere olan bir mahkûma çeşit çeşit ikramlarda bulunmanız, odasını ve darağacını süslemeniz onun için bir şey ifade eder miydi? Allah da, bizi yok edecek olsaydı; bu dünyaya getirip, şefkatle muamele edip, ikramlarda bulunmazdı. Yani diriltmeme­k üzere öldürecek olsaydı, bu kâinat sarayına ve her bir insana her gün, her an, bu kadar yatırım, ikram ve ihsanda bulunmazdı. Bu geçici dünya ve fani hayatlar için dahi bu kadar masraf yapan, sonsuz cömert ve şefkat sahibi Zât; elbette kendini tanıyan, ibadet, dua ve şükür edenlere daimi bir mükâfat ve saadet yurdunu verecektir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye