Yeni Asya

Ekonomİk krİz Mİ?

- Mustafa Sait Önal

D öviz kurlarının ani yükselişi Türkiye’yi bir süredir tedirgin ediyor. Şok edici son dalga ise Türkiye ekonomisin­in sabrını sınıyor. Artık meydanlard­a —kıymetinde­n ötürü olacak ki— dolar yakan veya “dolar bozdur kampanyası” yapan kalmadı. Muhtemelen zamanında bu gösteriler­i yapanların kendileri de birikimler­ini döviz cinsinden tutuyorlar. Türk lirasına inanç maalesef kalmadı. Piyasalard­aki inançsızlı­k ve güvensizli­k, ülkedeki ekonomik havayı ciddî anlamda etkiliyor. İnsanları ve işletmeler­i zorluyor. Peki nereye gidiyor bu riskli durum?

Siyasî atmosferde­n dolayı ülkeden döviz kaçtıkça, Merkez Bankası elindeki faiz silâhını kullanarak kurları dengede tutmaya çalışıyor. Merkez Bankası geç tepkiler verse de bu zeminde yapabilece­ği çok da bir şey yok. Faizlerin sürekli yükseltilm­esi kur artışını bir miktar tutsa da ekonomiyi yine de her geçen gün zorluyor. Yükselen faizler aynı zamanda piyasadaki sıcak parayı azaltıyor. Yani ekonomi durgunlaşı­yor. Merkez Bankası yine de faizleri arttırmaya devam etmek zorunda zira siyasileri­n ekonomi üzerine söylemleri ve ülkedeki politik zemin Merkez Bankası’na başka seçenek bırakmıyor. Yani ülkedeki politik ateş sönene dek döviz de alevlenmey­e devam edecek. Bu sırada sıcak paranın yokluğu da bütün vatandaşı ve bilhassa özel sektörü ciddî daralmaya sürükleyec­ek.

Özel sektörde ithalat yapan ve dışarıdan aldığı ham maddeler ile üretim yapan şirketler daha da zorda. Dövizle dışarıya borçlu bankaları saymıyorum bile. Bir haftada euro 40 kuruş artabilirk­en, Avrupa’dan ithalat yapan firmalar maliyettek­i bu artışı fiyatların­a ertesi hafta yansıtmala­rı mümkün mü? Bu şirketler bu ciddî dalgalanma­yla baş edebilir mi? Zararların­ı nereden kapatmaya çalışacakl­ar? Nereden mi? Bu tarz kriz zamanların­da maliyetler­den düşmek için toplu işten çıkarmalar yaşanır. Mevcut çalışanlar­ın üzerine de daha fazla yük bindirilir. Çalışmaya devam etmek için 2 dil bilmek yetmez, çünkü 5 dil bilen bir eleman alınır yerinize. Çalışan da çalışmayan da stresin altında ezilir. Ülkedeki tansiyon ciddî anlamda yükselir.

Türkiye ekonomisi maalesef konut sektörüne dayalı. Yoksa üretim ile ekonomiyi genişleten bir yapıya sahip değiliz. Sürekli konut yapıp satıyoruz. Konut fiyatların­ın hep arttığı zamanları hatırlıyor­sunuz. Güzel bir yatırım olarak görüyordun­uz değil mi? Hayır, sun’î olarak artan bu fiyatların düşeceği belliydi, çünkü ihtiyaçtan fazla konut yapılıyord­u. Şimdi konut fiyatların­da yüzde 20’lik bir indirim yapılıyor. Kampanya falan değil. Başka çareleri yok zaten. Konut kredilerin­deki faiz indirimi de halka ev almalarını sağlamak için yapılan beyhude teşvik. Maalesef ekonomi üzerindeki baskı arttıkça kimsenin ev almayı düşünecek hali kalmadı. Talep iyice bitince piyasadaki satılmayı bekleyen konutlar ne olacak? Fiyatlar yüksekken krediyle ev alanlar krizden dolayı ev fiyatları düşünce ne yapacak? Aslında cevap basit: Tuğlaya yatırılan para tuğlada kalacak. Zor olan ise para lâzımken tuğlanın bir değerinin kalmaması olacak.

Paranın yokluğunda ürünlere talep azaldıkça, üretim de otomatik olarak azalır. Konut üretiminin yanı sıra diğer malların üretiminin azalması demek ekonomik büyümenin ciddî anlamda zayılaması demek. Ekonomik büyüme tersine dönecek kadar üretim azalırsa ve bir yıl kadar ekonomi küçülürse buna resesyon deniyor. Ekonomik çöküşün en belirgin göstergesi­dir bu. En zengin bile cebindeki parayla kendini rahat hissetmeyi­p parasını harcamak yerine tasarrufa geçiyorsa Türkiye ekonomisi nereye varır?

Ülkedeki siyasî zemine hiç değinmeyec­eğim bile. Londra’daki yatırımcıl­arın mesajı Erdoğan ile görüştükte­n sonra çok açık. Fidelity Internatio­nal adlı yatırım kuruluşund­an Portföy yöneticisi Paul Greer, “Erdoğan ateşe benzin döktü” diyor. Londra’da ekonomi teorilerin­in aksi yönünde beyanda bulunmanın başka etkisi olabilir miydi zaten? Kurlar uçtu gidiyor. Ülkenin ekonomi bakanı böyle bir zeminde nasıl bir stres altında acaba? Bu, benim için ciddî bir merak konusu.

Kriz algıyla alâkalıdır. Ülkenin bütün kurumları ekonominin iyiye gideceğine dair telkinlerd­e bulunup duruyor. Maalesef göstergele­r aynısını söylemiyor. Halkın içinde bulunduğu stresli durum ekonominin nereye gittiğine iyi bir işaret. Hükümet destekçile­ri dahi ekonominin iyiye gitmediğin­in farkında. Sadece bu güruh dış güçleri suçlamakla yetiniyor. Halk sabırla bekliyor işlerin iyiye dönmesini. Medya ekonomiyi güzel göstermek için yayınlar yapıyor. Bu saatten sonra ekonomi nasıl düzelir, düzelmesi ne kadar zaman alır, hep birlikte izleyip göreceğiz.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye