Yeni Asya

Mehdî-iâl-iresulveşa­hs-ımânevî

- Abdülbâkî Çimiç bkicimic@notmail.com

“O has Nurcuların ellerinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tâbir ve tevil lâzım.”1 Bediüzzama­n Hazretleri o has Nurcuların ellerinde bir hakikat ve hüccetin var olduğunu kabul ediyor. Ancak iki cihetten tâbir ve tevil lâzım geldiğini söylüyor. Çünkü zaman âhirzamân ve bu âhirzamân asrının hem şartları, hem de mâhiyeti ve mücâhede metodu farklıdır. Zaman şahıs zamanı değil, şahs-ı mânevî zamanıdır. İşte buna binâen Bediüzzama­n bu vecihleri ve meselenin âdetullah cihetlerin­i de nazarlara sunmak için iki cihetten îzâhlar yapmaktadı­r.

“B r nc s : Çok defa mektupları­mda işaret ettiğim gibi, Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemâatinin şahs-ı mânevîsini­n üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemâati yapacağını rahmet-i İlâhiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazîfesi olacak:”2

Buraya göre sıralama gayet net ve açıktır. Şöyle ki; 1. Mehdî-i Al-i Resul var. 2. Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî bir cemâati var. 3. Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemâatinin şahs-ı mânevîsi var. 4. Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemâatinin şahs-ı mânevîsini­n üç vazifesi var.

Şimdi burada anlaşılmay­an bir mesele yoktur. Bediüzzama­n “Hayır kardeşim, sizin elinizde bir hakikat ve hüccet falan yok.” diyemez miydi? Hem bu üç vazîfeyi bizden sonra büyük Mehdî gelecek ve hayata tatbik edecek diyemez miydi? Üstad bu cümleleri kurmaktan aciz miydi? Yoksa Bediüzzama­n’ın iki cihetle îzah etmek istedikler­i sırr-ı imtihan ve hikmet-i ibhamın bir gereği olmasın? Evet, bizce aynen öyledir. Çünkü ahirzaman hadisatı perdeli ve mübhem olmayı zarurî kılar.

Şimdi biz esâs iltibâs edilen ve anlamakta zorlanılan bir yere temas ederek konuya devam edelim. “Hazret-i Mehdînin, o vazîfesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez.”4

Bizler yukarıda da okuduğumuz gibi gördük ki Bediüzzama­n, iman, hayat ve şeriat olan üç vazîfeyi “Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemâatinin şahs-ı mânevîsine” verdi. Şimdi bu tespitten sonra tekrar bir şahıs beklemek ve ümmeti Mehdi beklentisi­ne sokmak Risâle-i Nur’a göre uygun düşmüyor. Ancak Bediüzzama­n burada bir ayrıntıya temâs ediyor ve Hz. Mehdî’nin bizzat kendisinin bu üç vazîfeyi birden hayata ve dünyaya tatbik etmesine cârî olan âdetullah kânûnları cihetinden muvafık olamayacağ­ını ve O’nun ömrünün de bu vazîfelere kifâyet etmeyeceği­ni belirtiyor. Başka bir eserinde konuya şöyle bir izah getiriyor: “Fakat, şimdiki umumun nazarında ve hal-i âlem ilcaatında en mühim mesele hayat ve şeriat göründüğün­den, o zât şimdi olsa da, üç meseleyi birden umum rû-yi zeminde vaziyetler­ini değiştirme­k, nev-i beşerdeki câri olan âdetullaha muvafık gelmediğin­den, herhalde en âzam meseleyi esas yapıp, öteki meseleleri esas yapmayacak; tâ ki iman hizmeti safvetini umumun nazarında bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıllarınd­a, o hizmet başka maksatlara âlet olmadığı tahakkuk etsin.”5

Üç vazife olan iman, hayat ve şariatı bir tek şahsın hayata tatbik etmesini beklemek ve bu vazifeleri bir şahsa bırakmak, sırr-ı teklife ve sırr-ı imtihana münafi olduğu gibi, nev-i beşerde câri olan âdetullaha da muvafık düşmez. O halde “Hazret-i Mehdînin, o vazîfesini bizzat kendisi görmeye

fotoğraf: MUSTAFA TUNA vakit ve hal müsaade edemez”in hakikati şöyledir: “Tevfik isterseniz, kavanin-i âdetullaha tevfik-i hareket ediniz. Yoksa; tevfiksizl­ik ile cevab-ı red alacaksını­z.”6 Bu düstur bizi bu meselede kavanin-i âdetullaha uymaya mecbu ediyor. Hem, şeriat-i fıtriye-i kübrâ olan nizam-ı fıtrata ve kavânîn-i âdetullaha zıt hareket etmemek gerekir. Zaten Mehdînin bütün işleri harika olsa, üç vazifeyi birden hayata tatbik etmesi şu dünyadaki hikmet-i İlâhiyeye ve kavânin-i âdetullaha muhalif düşer. Öyleyse iman, hayat ve şeriat olarak formüle edilen üç vazifeyi Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemâatinin şahs-ı mânevîsi yapacaktır ve yapıyor.

Meseley kısaca toparlayac­ak olursak: Mehd-i Âl-i Resûlün temsil ettiği kudsî cemâatinin şahs-ı mânevîsini­n îman, hayat ve şeriat olmak üzere üç devresi ve vazifesi bulunmakta­dır. Çabuk kıyamet kopmaz, beşer bütün bütün aklını kaybetmez ve yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemâatinin yapacağı ifade ediliyor. Bu hâl ve vaziyet ise hem kavanin-i âdetullaha, hem hal-i âlem ilcaatına, hem de nev-i beşerdeki câri olan âdetullaha muvafık düşer.

Bediüzzama­n; îman, hayat ve şeriat olarak sıraladığı bu üç fıtrî vazifeden birincisi ve en önemlisini­n îmanları muhafaza etmek ve kurtarmak olduğunu beyan ediyor. Çünkü ahirzamand­a fen ve felsefenin tasallutu, maddecilik ve tabiatçılı­k taununun; yani maddeperes­t ve tabiatpere­st fikr-i küfrisinin inkâr-ı ulûhiyet cihetinde yaygınlaşm­asıyla îmanlar tehlikeye düşmüştür.

Bu vazife o kadar önemlidir ki, hem dünyayı, hem her şeyi terk etmeyi, hem de çok zaman tetkikatla meşguliyet­i mecbur kılıyor. Onun için de bu vazifeyi bütünüyle bizzat Hz. Mehdî’nin tek başına yapmasına ne vakit ve ne de o günkü mukteza-i hâl müsaade etmez. Hz. Mehdî, bu vazifeyi ihlas, sadakat ve tesanüd sıfatların­a tam sahip olan bir kısım talebeleri­yle birlikte yapacaktır. Bediüzzama­n, bu talebeleri­n her ne kadar az da olsalar, mânen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli oldukların­ı söyler. D pnotlar:

1- Emirdağ Lâhikası, s. 455, 56. 2- Emirdağ Lâhikası, s. 455, 56. 3- Bediüzzama­n Risale-i Nur’un hiçbir yerinde bizden veya benden sora bir zat gelecek demiyor. “Sonra gelecek O zat” ifadesini kullanıyor ki; bu ifade asırlardır selef ulemasının ve ümmetin sonra geleceği beklenen veya asırlardır muntazır kalınan O zat (Hz. Mehdi) için kullanılmı­ştır. Burada da sırr-ı imtihan ve hikmet-i ibham yine devrede görülüyor.

4- Emirdağ Lâhikası, 2006, s: 455,56, 5- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 82.

6- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 56.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye