İSRAİL KATLİAMI YİNE UNUTULMAYA TERK EDİLDİ
Seçim hayhuyunda, İsrail’in 14 Mayıs “Nekbe/büyük felâket günü”nde işgali protesto eden 64 Filistinliyi katledip üç bin sivili yaraladığı katliâm ve zulmü gündemden kalktı.
Oysa daha 19 Mayıs’ta İstanbul’da olağanüstü toplanan İslâm İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesinin 30 maddelik “sonuç bildirgesi”nde, ‘’bir ‘uzmanlar komitesi” kurularak katliâmın soruşturulması; Kudüs’ün işgalci güç İsrail tarafından ilhakını tanıyan ve büyükelçiliği taşıma kararını izleyen ülkel ve şirketlere ekonomik kısıtlamalar ve yaptırım uygulanması, Filistinlilere yönelik saldırının cezâlandırılması ve işgal altındaki Filistin topraklarında İsrail sömürgeciliğini kutsayan her türlü önlemle mücâdele edilmesi” istenmişti.
Cumhurbaşkanı, İTT Dönem Başkanı sıfatıyla ‘’”Filistin, Kudüs, Gazze sahipsiz değildir” deyip “baskıyla dahi olsa ABD’YI tâkip eden ülkelere karşı her türlü siyasî, hukukî ve diplomatik tedbirlerin yerine getirileceği ve uluslararası barış gücüyle Filistin halkına uluslararası koruma sağlanacağı” taahhüdünü tekrarlamıştı.
“İSRAİL ZULMÜYLE MÜCÂDELE”DE NE YAPILDI?
Keza Yenikapı’daki “zulme lânet, Kudüs’e destek” mitinginde “Biz Müslümanlar kınamaktan başka bir şey yapmıyoruz, yapamıyoruz” diye yakınan Cumhurbaşkanı, peşinden “her gün gencecik evlâtlarını İsrail terörüne kurban veren Filistin halkına uluslararası barış gücü gönderme dahil, BMGK başta olmak üzere, uluslararası toplumun Filistin konusunda yasal yükümlülüklerini yerine getirmesi gereklidir. Uluslararası toplumun katliamları tribünden izlemeyi bırakarak, bunları engelleyici adımları süratle atması gerekiyor. İsrail’in katliâmlardaki sorumluluğunu belirlemek üzere uluslararası bir soruşturma komitesi kurulması elzemdir”cümleleriyle İsrail’e etkili yaptırımların önemine dikkat çekmişti.
Akabinde de “Artık bu çarpık anlayışa ‘dur’ demenin, bu sistematik barbarlık karşısında sesimizi yükseltmenin zamanı gelmiştir. Üye devletler ve uluslararası toplum, yasa dışı İsrail yerleşim birimlerinde kullanılan ürünlerin piyasalara girmesini mutlaka engellemelidir. Fiille desteklenmeyen her söz havada kalmaya mahkûmdur” demişti.
Ne var ki o günden bugüne İTT ülkelerinin hiçbir fiilî tavır almadıkları, Büyükelçiyi geçici olarak çağırmanın dışında Ankara’nın da İsrail’in barbarlığı karşısında hiçbir yaptırımda bulunmadığı görülüyor. Söz konusu taahhütler gereği, İsrail’e karşı herhangi bir ekonomik-ticarî, siyasî, hukukî “kısıtlama, önlem ve yaptırım” alınmış değil…
“FİLİSTİN’E DESTEK” SÖZLERİ HAVADA…
Dahası, onca vaade rağmen iktidar, muhalefetin önerdiği İsrailli katilleri sorumluluktan kurtarma güvencesi veren “Mavi Marmara Anlaşması”nı iptale yanaşmadı. İsrail’i şımartıp küstahlaştıran, enerjiden telekomünikasyona, tarımdan turizme ekonomik-ticarî mutâbakat zabıtlarından, savunma sanayii-askerî işbirliği ve anlaşmalardan bir tekini iptal etmedi, askıya dahi almadı.
Tesbit şu ki, İsrail’in “yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinde imâl edilen ürünlerin engellenmesi” bir yana, Türkiye üzerinden İskenderun Limanı’ndan Hayfa’ya başta petrol taşımacılığı olmak üzere ihracat – ithalat devam ediyor. Ankara’dan İsrail’e veryansın edildikçe, rest çekildikçe, İsrail’le ticaret hacmi kat kat artıyor!
Kısacası, AKP iktidarında Ankara, İsrail’i zulmünden caydıracak hiçbir “yaptırım” uygulamış değil, sadece seçim sürecinde İsrail’i tel’in eden miting yapmakla kalıyor.
13 Aralık 2017’de Türkiye’de yapılan İTT toplantısında olduğu gibi yine İsrail’i kınama ve tavır alma temennisiyle kalınıyor.
Daha da çarpıcısı, bizzat siyasi iktidarca İsrail’in zulüm ve katliâmının âdeta unutulmaya terk edilmesi. İsrail’e karşı hiçbir “yaptırım”a başvurulmazken, başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve iktidar sözcülerinin, garip bir şekilde İsrail’in zulüm ve katliâmından tek kelime etmemeleri. Seçim mitinglerinde, meydanlarda artık “kuru kınamalar”da bile bulunmamaları…
Velhasıl, “Nekbe katliâmı”ndan sonra İsrail Gazze’de hava saldırılarıyla Filistinlileri katletmeye devam ederken, “Filistin’e destek” sözleri yine havada kalıyor.