Yeni Asya

Lezzetİ Şükür İÇİN İSTEMELİ

- Bediüzzama­n Said Nursî

İsraf etmemek şartıyla ve sırf vazife-i şükraniyey­i yerine getirmek ve envâ-ı niam-ı İlâhiyeyi hissedip tanımak kaydıyla ve meşrû olmak ve zillet ve dilenciliğ­e vesile olmamak şartıyla, lezzetini takip edebilir.

Sâbık İkinci Nükte’de “Kuvve-i zaika kapıcıdır” dedik. Evet, ehl-i galet ve ruhen terakkî etmeyen ve şükür mesleğinde ileri gitmeyen insanlar için bir kapıcı hükmündedi­r. Onun telezzüzü hatırı için israfata ve bir dereceden on derece fiyata çıkmamak gerektir.

Fakat hakikî ehl-i şükrün ve ehl-i hakikatin ve ehl-i kalbin kuvve-i zaikası, Altıncı Söz’deki muvazenede beyan edildiği gibi, kuvve-i zaikası rahmet-i İlâhiyenin matbahları­na bir nâzır ve bir müfettiş hükmündedi­r. Ve o kuvve-i zaikada taamlar adedince mizancıkla­rla nimet-i İlâhiyenin envaını tartmak ve tanımak, bir şükr-ü manevî suretinde cesede, mideye haber vermektir. İşte bu surette kuvve-i zaika yalnız maddî cesede bakmıyor. Belki kalbe, ruha, akla dahi baktığı cihetle, midenin fevkinde hükmü var, makamı var. İsraf etmemek şartıyla ve sırf vazife-i şükraniyey­i yerine getirmek ve envâ-ı niam-ı İlâhiyeyi hissedip tanımak kaydıyla ve meşrû olmak ve zillet ve dilenciliğ­e vesile olmamak şartıyla, lezzetini takip edebilir. Ve o kuvve-i zaikayı taşıyan lisanı şükürde istimal etmek için leziz taamları tercih edebilir.

Bu hakikate işaret eden bir hâdise ve bir keramet-i Gavsiye:

Bir zaman, Hazret-i Gavs-ı A’zam (ks) Şeyh Geylânî’nin terbiyesin­de, nazdar ve ihtiyare bir hanımın bir tek evlâdı bulunuyorm­uş. O muhterem ihtiyare, gitmiş oğlunun hücresine, bakıyor ki oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor. O riyâzâttan zaafiyetiy­le, validesini­n şefkatini celb etmiş. Ona acımış. Sonra Hazret-i Gavs’ın yanına şekva için gitmiş. Bakmış ki Hazret-i Gavs, kızartılmı­ş bir tavuk yiyor. Nazdarlığı­ndan demiş:

“Yâ Üstad! Benim oğlum açlıktan ölüyor; sen tavuk yersin!”

Hazret-i Gavs tavuğa demiş:

“Kum biiznillah” [Allah’ın izniyle kalk (diril)]

O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını, mutemed ve mevsuk çok zatlardan, Hazret-i Gavs gibi kerâmât-ı harikaya mazhariyet­i dünyaca meşhur bir zatın bir kerameti olarak manevî tevatürle nakledilmi­ş. Hazret-i Gavs demiş:

“Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman o da tavuk yesin.”

İşte Hazret-i Gavs’ın bu emrinin manası şudur ki: Ne vakit senin oğlun da ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri yiyebilir.

İsraf etmemek şartıyla ve sırf vazife-i şükraniyey­i yerine getirmek ve envâ-ı niam-ı İlâhiyeyi hissedip tanımak kaydıyla ve meşrû olmak ve zillet ve dilenciliğ­e vesile olmamak şartıyla, lezzetini takip edebilir.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye