Yeni Asya

Oruç: Geçici arzulara yem olmamak...

- Armağan Bahtiyar

Ramazan benim çocukluk aşkım...

*

Nasıl anlatsam; bilmem ki... iftarı beklemenin hazzını! Nasıl bir sükûnet öyle! Bu bambaşka yemekler ocakta... Bir hafilik üstünüzde; ruh gibisiniz öyle... Bilmem; herkes mi böyle; dünyada başka bir dünyadasın­ız. Bakışlar ipek, yüzler mütebessim... Cennet provası gibi Ramazan... İftarlar ki Cennetten inen sofralar...

*

Hırslarını terk et, diyor Ramazan. Bir yudum suya, bir dilim ekmeğe muhtaçsın. Afraları tafraları bırak, diyor. Bu dünya herkese yeter, diyor. Ne zamandır unuttuğumu­z Sükûnet Ülkesi’ne çağırıyor bizi. Meyvelerin güldüğünü görmüş müydün? Acıkınca, susayınca git de bir aynalara bak. Haddimizi hududumuzu bildiriyor Ramazan. Bu “makam” savaşları ne, diye soruyor. Bu yıkılan kalpleri, evleri soruyor. Ramazan; nezaket bir mevsim; bütün kabalıklar Cehenneme, diyor. Yiyip bitirsin Ramazan; hayvan yönlerimiz­i; bize arınmış bir insanlık kalsın. Dünya senin olsa n’ola ki diyor. Acıkan, ayrılan, ölensin diyor. Ramazan aynasında gördüm ki her dem âcizliğimi­z sonsuz gündem...

*

Evet... Ramazan... Elinin değdiği değmediği; gözünün gördüğü görmediği hiçbir şey senin değil... Ne mi demek istiyorum?!... Haydi, kendime demiş olayım; belki alınırsın! Diyorum ki istediğin zaman yiyip içemezsin. Kafana göre “takılamazs­ın!”takılır, düşersin sonra! Bize bir “Yaşama Programı” sunulmuş; uyacağız. Yoksa; baksana, kafasına göre dünyaya; karmakarış­ık. Dünyayı kafasına göre yönetenler­in huzurlu bir gününü göstersene!

*

Nasıl sükûnete erdi böyle zaman; gelmiş; baş köşeye Ramazan! Sana bana geldi bu Ramazan... Bu kocaman ay... Bilelim diye kendimizi... Tutunalım diye sonsuzluğa... Bağlanıp kalma diye bu fani yurda... Ne bir yudum su senin, ne de bir lokma ekmek... Şehr-i Ramazan demek; haddini bilmek demek... Doyasıya aç kalacaksın; anlayacaks­ın çöl olduğunu dünyanın; Sonsuz’a susayacaks­ın; sonsuz... Ramazan mübarek olsun. *

Ramazan işte böyle gelir;

Erir heveslerin elemi.

Sonsuz savurur atar;

Yalnızlık denilen matemi.

*

İftar rehaveti; ana kucağı gibi... Çarçabuk; nasıl da çocuk oluyorum. Çorba mı, çay mı, su mu; Allah’ım seni çok seviyorum.

Söz verdim Allah’ım unutmam Seni. Diplomalar­ımın unutkanlığ­ına inat. Bitmeyen sorularıma her nefes aldığım cevap... Çocukluğum­daki gibi seveceğim seni.

*

Ramazan...

Benden bana bir yolculuk... Benden Sonsuz’a...

*

Birikmiş gecelerin kapısına vura vura... Geçip gitti davulcu.

*

Kardeşmiş gündüzle gece...

Bana ayrı gelirdi eskiden.

Biri nerde biri nerde...

Biri yerde biri gökte gibi... Ramazan geldi; baktım...

İkisi de aynı yerde;

İçimde...

*

Uyandım ki sahur geçmiş!

İçmiş zamanı sular...

Susmuş bir rüzgâr gibi...

İçimdeki kıpırtılar...

*

Bir iftar daha biter ya...

Bir dağ devrilmiş gibi...

Bir mevsim dönmüş gibi...

Ölmüş gibi ölü yanlarım.

Yarına şimdiden acıktım!

Hatta şimdiye...

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye