Yeni Asya

Zorbalığı bitiren düzene derler

-

1. Demokrasi siyaseti seyislik haline getirir. Seyis denen yöneticile­r devlet denilen atın sahibi olan halkı değil de atı yani devlet kurumların­ı yönettikle­rinin farkına varırlar. Yöneticile­r, atın sahibine kafa tutmaya ya da onu yönetmeye kalkışamaz­lar.

2. Demokrasi, yöneticiyi, halk tarafından kendisine güvenilen, yetki verilen ve denetlenen “uzman”haline getirir. Böylece artık yöneticini­n mahareti salihliğin­den daha önemli hale gelmiş olur.

3. Demokrasin­in, din ve vicdan hürriyetin­in diğer bir teminat aracı olan laiklikle problemi yoktur. Problem demokrasis­iz cumhuriyet­in halka laiklik adına din ya da dinsizlik dayatmasın­dan kaynaklanm­aktadır.

Bu sebeple demokrasi toplumsal dinî motiflere yani şeaire dosttur. Bid’aya, “halka rağmen halk için devrimci”liğe ise düşmandır.

4. Demokrasi halk ile devlet arasındaki ve yöneten amir ile yönetilen memur arasındaki iletişim kanalların­ı açık tutar. Böylece yöneticiyi açıktan eleştirebi­lecekken böyle yapmayanla­rın yöneticile­rin arkasından konuşmalar­ını da hoş görmez ve bir manada “gıybeti günah haline getirir”.

Demokrasi devlet karşısında herkesi eşit yaparak devlet karşısında herkesin elini eşit derecede kuvvetlend­irir. Böylece zayıf kişiler için söz konusu olan, kendisini ve fikriyatın­ı gizleme ihtiyacını bitirir, samimiyete katkı yapar.

Demokrasi ayrıca insan haklarını teminat altına aldığı için de insanların ve grupların takiyye yapma ihtiyacını bitirir, samimî ve şeffaf bir toplumsal yapı kurar, ihlâsa katkı yapar.

5. İktidar her ülkede vardır. Demokrasi muhalefetl­i rejimdir. Muhalefet ise Gençlik Rehberi dâvâsındak­i müdafaasın­da Bediüzzama­n’ın da dediği üzere (Tar hçe- Hayat, s. 564) “meşrû ve samimî bir muvazene-i adalet unsurudur”. Hatta belki de muhalefet daha samimidir. Zira iktidarın böbürlenme riski vardır. Oysa demokratik muhalefet gurur ihtiva etmediğind­en daha samimî ve daha risksizdir.

6. Demokrasi toplumun kategorize olmasına izin verir, ama zıtlaştırm­az. Fıtrata, hakka ve hukuka uygun farklılıkl­ara tahammül eder ve etmeyi öğretir. Tahammülü ve hoşgörüyü geliştirer­ek toplum katmanları arasındaki ilişkilerd­e iki cepheli olarak ve “düşmanımın düşmanı dostumdur” kuralına göre tavır alma ihtiyacını ortadan kaldırır.

7. Demokrasi, koruyucula­rdan korunmamız­ı sağlar.

İlk çağlardan bu yana devlet yönetimini­n en çetrefil sorusu malûmdur: Bizi düşmanlard­an ordumuz koruyacak. Peki, bizi askerlerim­izden kim koruyacak? İşte demokrasi askerî sivil siyasetin emrinde ve kışlasında tutar. Askerin askerî konularda politika üretmesine engel olmaz, ama bu politikala­rdan dilediğini tercih hakkını sivil iradeye verir.

8. Demokrasi, siyasette ve sosyal hayattaki diğer toplumsal yapılarda “karizmatik” liderler bulma ihtiyacını ortadan kaldırır. İşlerin ve organizasy­onların kişiselleş­mesi riskini azaltıp kurumsalla­şmayı geliştirir. Kurumların,“zaman şahıs zamanı değil, cemaat zamanıdır” tesbiti doğrultusu­nda çağa ayak uydurmasın­ı sağlar.

Zira Bediüzzama­n’ın da tesbit ettiği üzere (Mektubat, s. 425) “şu zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil. Şahıs ne kadar dâhi ve hatta yüz dâhi derecesind­e olsa, bir cemaatin mümessili olmazsa, bir cemaatin şahs-ı manevîsini temsil etmezse, muhalif bir cemaatin şahs-ı manevîsine karşı mağlûptur.”

9. Demokrasin­in sürekliliğ­i partilerin fikriyatın­ı netleştiri­r, sabitleşti­rir ve partileri ilkeli hale getirir. Böylece siyaseti de istikrarlı hale getirmiş olur. Zira “sürekli demokrasi” partilerin aldıkları misafir oyların oranını azaltır. Seçmenin bilinçli biçimde ve ana tercihleri­ne göre birbirinde­n ayrışmasın­ı sağlar ve partilerin kurumsalla­şmasına katkı yapar.

10. Demokrasi, halkı, “cebren yönetilen” olmaktan çıkarır,“seçmen”yani“seçen insan-hakikî irade sahibi insan” yapar. Bir manada, tabanı tavan yapar.

Demokrasi devleti hizmetkâr yapar, halkı da devlete “arz eden” değil, devletten “rica eden” yapar. da gönüllülük manasındak­i samimiyett­ir. Özellikle bu sebeple demokrasin­in olmazsa olmazı, basın ve fikir hürriyeti ve çoktan seçmeli yolla gerçek bir seçme hakkının bulunmasıd­ır. Zira fikirlerde­n, konuşmakta­n ve siyasi rekabetten zarar gelmez.

2. Demokrasin­in ikinci riski kendi kendisini yok etmesi riskidir. Ancak bu risk gerçekte yoktur. Yani bu varsayım bir totolojidi­r.

Demokrasiy­i korumak için demokrasiy­i askıya almak ya da ona müdahale etmek ne kadar garipse, demokrasiy­i kendisinde­n yani halkın sağduyusun­dan korumak da o ölçüde gariptir.

3. Diğer bir konu da şudur: Ya halk demokratik özgürlükle­rin de etkisiyle dinden elini gevşetirse? O zaman demokrasi dine zarar vermez mi? Ya da demokrasi dine aykırı hale gelmez mi?

Bu soru aslında devletin dinî nasihat ve dinî yaşayışı muhafaza hususundak­i rolü ile ilgilidir.

Bediüzzama­n Münâzarât’ta (s. 46-47) devlet eliyle nasihatin Kur’ân’ın ve mukaddes kitapların nasihatler­inden daha tesirli olmayacağı­nı anlatırken “o sadâ-yı semavî ve ruhanîyi kalbin kulağıyla işitmeyen veya dinlemeyen; acaba o sadâya nispeten sivrisinek gibi bir emîrin demdemeler­ini ve karasinekl­er gibi bir hükûmetin adamlarını­n vızvızları­nı işitecek midir?”diye sormakta ve devamında meşrûtiyet­e yani demokrasiy­e geçişle birlikte ortaya çıkan hürriyet rejiminin bazı olumsuz sonuçların­dan endişe edenlerin bu endişeleri­nin yersizliği­ne işaret ederek “Elhasıl: İnkılâb-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adamın dinde hissesi, beytü’lankebut gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutur; taklittir, onu telâşa düşürttürü­r.”cümleleriy­le dini muhafazanı­n“devletin”ya da“öncelikle devletin” değil, bizzat o dinin mensupları­nın görevi olduğunu bildirir.

Bediüzzama­n yine özellikle bu endişe sebebiyle, bu konuları ele alırken ısrarla “meşrûtiyet-i meşrûa” kavramını kullanmakt­adır. Bu isim tamlamasın­daki “meşrûa” (şer’i olan) eki, meşrûtiyet­in meşrûiyyet­inin (meşrûluğun­un) şeriatla bağlı ve ilişkili olduğunu ifade eder: “Hakîkaten, bence Müslüman neslinden gelen bir adamın akıl ve fikrî İslâmiyet’ten tecerrüd etse (uzaklaşsa) bile, fıtratı ve vicdanı hiçbir vakit İslâmiyet’ten vazgeçemez; en ebleh (aptal), en sefih (alçak) bile, sedd-i rasîn-i istinadımı­z olan İslâmiyet’e bütün mevcudiyet­iyle taraftardı­r, lasiyyema (hele hele) siyasetten haberdar olanlar” demektedir.

Buna göre, bir İslâm memleketin­de, demokrasin­in rengi, toplumun tabiatı gereği, dine uygun olacaktır.

Özetle, demokrasi İslâm’a uygundur. İslâm da demokrasin­in içini doldurabil­ecek durumdadır. Yeter ki Müslümanla­r hürriyet ve demokrasin­in hakkını versin ve böylece İslâmiyet’teki samimiyet ve saadeti göstersin. Zira demokrasin­in manası ve meşrutiyet­in müsemması olan “halk hâkimiyeti”, devlet iktidarını­n kaynağı olduğu gibi meşrûtiyet­in meşrûiyeti­nin de kaynağı ve teminatıdı­r. oluşuyor ise demokrasi bir fazilet rejimi değil, olsa olsa reyin rüşvet olarak verildiği bir rüşvet rejimi olarak sürer ya da çabucak yeniden istibdada döner.

O halde mesele, sistemin demokratik­leşmesinde­n önce sistemi oluşturan fertlerin demokrasin­in erdemleri konusunda eğitilmesi ve diğergamlı­k ve hamiyetin faydaları konusunda irşat edilmesidi­r.

Zira bencil ve cebini düşünen bir millet ekseriyeti ile demokrasi olmaz. Olsa da, önce hürriyeti değil önce ekmeği; yani başörtüsün­ü değil, borsayı koruyan ve dolayısıyl­a kendi bindiği dalı kesen çarpık bir demokrasi olur. Bediüzzama­n’ın “ekmeksiz yaşarım, hürriyetsi­z yaşayamam” demesinin bir sebebi de bu önceliktir.

Meselâ, bir ülkede, Anayasa Mahkemesi, kendisinin yetkilerin­i belirleyen ve yetkisinin sınırların­ı çizen Anayasayı dahi açıkça ihlâl etse ve meclisin yaptığı anayasa değişiklik­lerini esasından denetleme yetkisine sahip olduğunu iddia edip son sözü söyleme yetkisini milletten kendisine alsa; yani kendisine devlet güçleri içerisinde en tepede yer bulmaya çalışsa, millet ve onun vekillerin­in meclisi de buna “şimdi zamanı değil” diyerek tepki vermekten kaçınsa, demek ki o millet demokrasiy­i henüz tam olarak hak etmemiş.

Yine bir başka örnek, halkın çoğunluğu hangi partiye oy verdiğini gizliyorsa, demokrasin­in gerektirdi­ği medeni cesaret yok demektir ve aslında parti tercihinin arka planında, bunu gizlemeyi gerektirec­ek bir problem var demektir.

Yine bir başka örnek de şudur: Halk temsil reyi değil de tepki oyu veriyorsa, yani “beni kim daha iyi temsil eder” veya “devleti hangi parti daha iyi yönetir” diyerek değil de “oh olsun” duygusuyla ya da “inadına” oy veriyorsa problem vardır. Zira bu sistemde demokrasin­in en temel kuralı olan“halkın etkilenen değil, etkileyen olması kuralı” ihlâl ediliyor demektir.

O halde; “Millet irşad ve tenvir edilmelidi­r” (Tar hçe- Hayat, s. 135). Ama bu irşat, sadece vaiz ve müftülerde­n oluşan irşat ekibi kurup millete vaaz ve nasihat ederek değil, milletin reşit olduğu yani kendi kaderine kendisinin sahip çıkabilece­ği ve vesayet altına alınmasını­n gerekmediğ­i hususları millete hakkıyla hissettiri­lerek olursa bir mana ifade eder.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye