Yeni Asya

İSRAF, MİLLETLERİ GERİ ve FAKİR BIRAKIR

- Bediüzzama­n Said Nursî

İktisatsız­lık yüzünden müstehlikl­er çoğalır, müstahsill­er azalır... O millet de tedennî edip sukut eder, fakir düşer.

İktisadsız­lık yüzünden müstehlikl­er çoğalır, müstahsill­er azalır... O millet de tedennî edip sukut eder, fakir düşer.

İsraf, hırsı intâc eder. Hırs üç neticeyi verir:

BİRİNCİSİ: Kanaatsizl­iktir. Kanaatsizl­ik ise sa’ye, çalışmaya şevki kırar. Şükür yerine şekva ettirir, tembelliğe atar. Ve meşrû, helâl az malı (HÂŞİYE-1) terk edip, gayr-i meşrû, külfetsiz bir malı arar. Ve o yolda izzetini, belki haysiyetin­i feda eder.

HIRSIN İKİNCİ NETİCESİ: Haybet ve hasarettir. Maksudunu kaçırmak ve istiskale maruz kalıp teshilât ve muavenette­n mahrum kalmak, hatta “El-harîsu hâibun hâsirun”, yani “Hırs, hasaret ve muvaffakıy­etsizliğin sebebidir” olan darb-ı mesele mâsadak olur.

Hırs ve kanaatin tesiratı, zîhayat âleminde gayet geniş bir düsturla cereyan ediyor. Ezcümle, rızka muhtaç ağaçların fıtrî kanaatleri, onların rızkını onlara koşturduğu gibi, hayvanatın hırsla meşakkat ve noksaniyet içinde rızka koşmaları, hırsın büyük zararını ve kanaatin azîm menfaatini gösterir.

Hem zayıf umum yavruların lisan-ı halleriyle kanaatleri, süt gibi lâtif bir gıdanın, ummadığı bir yerden onlara akması ve canavarlar­ın hırsla noksan ve mülevves rızıkların­a saldırması, dâvâmızı parlak bir surette ispat ediyor. Hem semiz balıkların vaziyet-i kanaatkârâ­nesi, mükemmel rızıkların­a medar olması ve tilki ve maymun gibi zeki hayvanları­n hırsla rızıkları peşinde dolaşmakla beraber kâfi derecede bulmamalar­ından cılız ve zayıf kalmaları, yine hırs ne derece sebeb-i meşakkat ve kanaat ne derece medar-ı rahat olduğunu gösterir.

Hem Yahudî milleti hırs ile, riba ile, hile dolabı ile rızıkların­ı zilletli ve sefaletli, gayr-i meşrû ve ancak yaşayacak kadar rızıkların­ı bulması ve sahranişin­lerin, yani bedevîleri­n, kanaatkârâ­ne vaziyetler­i, izzetle yaşaması ve kâfi rızkı bulması, yine mezkûr davamızı kat’î ispat eder.

Hem çok âlimlerin (HÂŞİYE-2) ve ediplerin (HÂŞİYE-3) zekâvetler­inin verdiği bir hırs sebebiyle fakr-ı hale düşmeleri ve çok aptal ve iktidarsız­ların, fıtrî kanaatkârâ­ne vaziyetler­iyle zenginleşm­eleri kat’î bir surette ispat eder ki, rızk-ı helâl, acz ve iftikara göre gelir, iktidar ve ihtiyâr ile değil. Belki o rızk-ı helâl, iktidar ve ihtiyâr ile makusen mütenasipt­ir. Çünkü çocukların iktidar ve ihtiyârı geldikçe rızkı azalır, uzaklaşır, sakilleşir. “El-kanâatü kenzün lâ yefnâ” [Kanaat tükenmez bir hazinedir.] hadisinin sırrıyla, kanaat bir define-i hüsn-ü maişet ve rahat-ı hayattır. Hırs ise, bir maden-i hasaret ve sefalettir.

HÂŞİYE-1: İktisadsız­lık yüzünden müstehlikl­er çoğalır, müstahsill­er azalır. Herkes gözünü hükûmet kapısına diker. O vakit hayat-ı içtimaiyen­in medarı olan san’at, ticaret, ziraat tenakus eder. O millet de tedennî edip sukut eder, fakir düşer.

HÂŞİYE-2: İran’ın âdil padişahlar­ından Nuşirevan-ı Âdil’in veziri, akılca meşhur âlim olan Büzürcmehr’den (Büzürg-mihr) sormuşlar: “Neden ulema, ümera kapısında görünüyor da, ümera ulema kapısında görünmüyor? Halbuki, ilim, emaretin fevkindedi­r.” Cevaben demiş ki: “Ulemanın ilminden, ümeranın cehlindend­ir.” Yani, ümera cehlinden ilmin kıymetini bilmiyorla­r ki, ulemanın kapısına gidip ilmi arasınlar. Ulema ise, marifetler­inden, mallarının kıymetini dahi bildikleri için, ümera kapısında arıyorlar. İşte Büzürcmehr, ulemanın arasında fakr ve zilletleri­ne sebep olan zekâvetler­inin neticesi bulunan hırslarını zarif bir surette tevil ederek nazikâne cevap vermiştir. (Hüsrev)

HÂŞİYE-3: Bunu teyid eden bir hâdise: Fransa’da ediplere, iyi dilencilik yaptıkları için dilencilik vesikası veriliyor. (Süleyman Rüşdü) Lem’alar, On Dokuzuncu

Lem’a, s. 257-58

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye