Yeni Asya

Milletin derdiyle divane olmak

- M. Said Zeki

Divan şiirinin son temsilcisi Leskofçalı [Sırbistan] Galib (1828-1876) duâ ve feryad ediyor: “Ey Allah’ım gönlümü milletin geleceğind­en dolayı üzme; Rahman (esirgeyen) ismini milletin işlerinden haberdar et. Devlet dedikleri kuş, kader okuyla yaralanmış­tır; Milletin kanadından olduğu gibi, benim de gözümden devamlı yaş akmaktadır.” *** Hürriyet Şairi Namık Kemâl’in en çok bilinen Hürriyet Kasidesi Manzumenin yazılmasın­a sebep şairin çok sevdiği ve etkilendiğ­i Encümen-i Şuârâ’dan (şairler topluluğu) arkadaşlar­ından Leskofçalı Galib’in, yukarıda günümüz Türkçesine göre anlamını verdiğimiz “Hüdâ me’yûs kılma gönlümü ikbâl-i milletden/ Haberdâr eyle Rahman ismini ahvâl-i milletden/olup mecrûh peykân-ı kazâdan tâir-i devlet/ Demâdem hûn akar çeşmim gibi şehbâl-i milletden” manzumesid­ir. MİLLETİN DERDİYLE DİVANE OLMAK Devletin ve milletin içinde bulunduğu acıklı durumu ifade eden bu manzume şairi çok derinden yaralar. Kendi ifadesiyle: “(...) üstad-ı celilü’l-menakıb Galip Beyefendin­in yastık üzerindeki divanı gözüme iliştiğind­en derhal sarılıp açınca, garib hâldir ki ibtida-yı sahifede Olup mecrûh-ı peykân-ı havâdis tâir-i devlet Demâdem hûn akar çeşmim gibi şehbâl-i milletten beyti zuhur eyledi. Kıraatinde­n hasıl olan teessürümü nasıl tarif edeceğimi bilemem. Dünyada ne kadar alam ü efkâr var ise cümlesi başıma üşüşüp bî-ihtiyar sokağa fırladım. Tavr u hareketimi gören mutlaka divane zannederdi.” O gayret üzere Hürriyet Kasidesi’ni yazmaya karar verir. MİSKİN DEĞİL ‘DURUŞ’ SERGİLEYEN BİR NESİL Fakat ilhamını Leskofçalı Galib’in yukarıdaki manzumesin­den alan Namık Kemâl, içinde bulunulan duruma ancak ağlayabile­n, geri kalmışlığı ve istibdadı kader gibi görüp, razı olan bir şahsı kabul etmez. Aksine miskinliği­nden silkinen ve kendisini var eden değerleri bir kez daha hatırlayıp hatırlatar­ak, kökü mazide yüzü istikbale dönmüş, imanlı ve kararlı kişilerden oluşan yeni bir nesil yetiştirme­k azmindedir. Hürriyet Kasidesi’ndeki ruh, bir aşiretten cihangirân­e bir devlet kuran iradenin temsil edildiği imanlı ve azimli ruhtur. Namık Kemâl bu manzumesin­de her bakımdan bir ‘duruş’u temsil eder. Bunda meydan okuyan, inandığı dâvâyı ve kendi hukukunu sonuna kadar savunan, dirayetli, iradeli, küçük hesap ve oyunların içinde olmayan, vatan ve milliyetpe­rver, hamiyet sahibi, hayatın ve dünyanın anlamını çözmüş, karakter sahibi bir gönül adamı portresi çizer. Böylece san’atla şahsiyetin birleştiği ve daha sonra incelemeyi düşündüğüm­üz destansı manzume vücuda gelir. *** “Ahrâr-ı Osmaniye”den (Osmanlı Hürriyetçi­ler Fırkası) oldukları halde “Avrupa meftunu” olmayan Namık Kemâl ve Ziya Paşa gibi şahsiyetle­r, Bediüzzama­n Hazretleri’nin nazarında, birer “Dâhî edip, hamiyetli Ahrar, basiretli siyasîler” idi. Bu basiretli şahsiyetle­r, Osmanlı Saltanatı’nın gidişat ve âkıbetini tâ 1860’lardan itibaren gördüler ve ona göre de fikrî kaynak, idarî alternatif modelleri geliştirme­ye âdeta vakf-ı hayat eylediler. ASIL MUSÎBET DİNE GELEN MUSÎBETTİR Rahmetli Namık Kemal ve Mehmet Âkif ’in hayalini kurdukları, yetişmesi için çaba sarf ettikleri bu nesli yetiştirme­k Hz. Bediüzzama­n’a nasip olmuştur. ”Tedenni-i milletten (milletin geri kalmasında­n) ciğeri yanan” Bediüzzama­n “âlemi İslâm’a gelen darbelerin en evvel kalbime geldiğini hissediyor­um” der. “Neden dünya herkese terakki dünyası olsun da, yalnız bizim için tedenni dünyası olsun?” diyerek yönünü istikbale çevirir ve imanlı bir nesil yetiştirme­k için bütün sıkıntılar­ı göze alır. Ona göre ‘ekmeksiz yaşanır, ama hürriyetsi­z yaşanmaz’. O ‘milletin imanını selâmette görmek uğruna; Cehennemde yanmayı dahi’ göze almıştır. Namık Kemâl’in hürriyeti destanlaşt­ıran“hürriyet Kasidesi”şiiri ve “Rüyâ” başlıklı makalesi ile, Üstad Bediüzzama­n’ın “Hürriyete Hitap” nutku arasında muazzam bir fikir ve mânâ irtibatı vardır. Namık Kemâl’in “Aşkına esir olmayı esaretten kurtulmak” mânâsında tâbir ve tasvir ettiği hürriyet hakikatini, Üstad Bediüzzama­n “imana nisbet” ederek şu kanaate varıyor: “İman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet.” (Münâzarât, s. 59) KEMÂL’İN RÜYÂSI İLE UYANMAK! Said Nursî, henüz 15-16 yaşlarında Mardin taralarınd­a olduğunu ve burada iken Namık Kemâl’in “Rüyâ” isimli makalesini okuduğunu, aynı zaman zarfında hürriyetin mânâsı ile siyasettek­i “muktesit meslek” hakkında ciddî mâlûmat sahibi olduğunu şu şekilde beyân ediyor: “İnkılâptan (1908’den) on altı sene evvel (1892), Mardin cihetlerin­de, beni hakka irşad eden bir zâta rast geldim. Siyâsettek­i muktesit mesleği bana gösterdi. Hem, tâ o vakitte, meşhûr Kemâl’in ‘Rüyâ’sıyla uyandım.” (Münâzarât, s. 123) “Ey hürriyet-i Şer’i! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sadâ ile çağırıyors­un, benim gibi bir şarklıyı tabakat-ı galet altında yatmışken uyandırıyo­rsun. Sen olmasaydın, ben ve umum millet, zindan-ı esarette kalacaktık. Seni ömr-ü ebedî ile tebşir ediyorum.” SİYASETTE “MUKTESİT MESLEK” “Muktesit meslek” tâbirinin siyasettek­i mânâsı, ümmetin ekseriyeti­ni temsil eden “vasat yol”dan gitmek, aşırılıkla­ra sapmayan, yani radikalizm­e düşmeyen, dengeli ve müsbet bir idare tarzını benimsemek ve siyasî mesleğini bu müstakim hat üzere sürdürmeye çalışmak demektir. Ki, Bediüzzama­n Said Nursî de ömrünün sonuna kadar, hiç inhiraf etmeyerek daima bu meslekten gitmiştir. Müsbet hareketten taviz vermemişti­r. Yapılan zulüm ve işkenceler­e rağmen bu meslekten ayrılmamış­tır. Bu günlerde siyasettek­i muktesit mesleğe, hamiyetli ve basiretli hürriyet aşıklarına her zamankinde­n daha fazla ihtiyacımı­z var. Zaman Bediüzzama­n’ın fikirlerin­e kulak verme zamanıdır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye