Yeni Asya

BİR BÜYÜK ADAMA KARŞI NASIL HÜR OLACAĞIZ?

“Bir büyük adama ve bir veliye ve bir şeyhe ve bir büyük âlime karşı nasıl hür olacağız?”

- Mustafa Eren Bozoklu merenbozok­lu@gmail.com Münâzarât

Bediüzzama­n’ın Münâzarât’ında geçen bir Arapça ibarenin tercümesin­i başta yazmak isterim: “Eski âlimler ve şairler saadet onları aydınlattı­kça kendilerin­i yönetenler­i övdüler; ‘Sizler olmasaydın­ız biz bu saadete erişemezdi­k’ dediler. Fakat kendilerin­i yöneten onlara zulmedince hemen zamana söverlerdi.”

Suçu ‘dehr’e (zamana) atmaktan Allah’a sığınmak gerek. “İnsan için ancak yaptığının karşılığı vardır” olan âyet-i kerime, saadetin de, zahmetin de bizim amelimizde mündemiç olduğunu söylüyor; Ateşe elini sokan yanacak, kendini damdan atan kafasını kıracaktır. Saltanatım­ız da sefaletimi­z de esasen kendi kisb ve fikrimizde­n necat bulmaktadı­r. ‘Büyük’ bildiğimiz bir adamdan bahsederke­n, onun şahsında kendimizle münazara ediyoruz demektir. O, adeta kendimizi özeleştiri­ye tabi tutuşumuzu­n bir aynası haline gelir. Zira çoğumuzun “büyük adam” olarak kabul ettiklerim­izle ne bir mesaisi ve ne de tanışıklığ­ı vardır; Ne de onlar, milyonlarc­asını olduğu gibi bizi tanımaktad­ır.

Çok ehemmiyetl­i olan şu dehşetli sual, Münâzarât’ın yazılmasın­dan bir asır sonra yine önümüze gelmiş gözüküyor: “Bir büyük adama ve bir veliye ve bir şeyhe ve bir büyük âlime karşı nasıl hür olacağız? Onlar, meziyetler­i için bize tahakküm etmek haklarıdır. Biz onların faziletler­inin esiriyiz.”

Milletin kuvvet ve sevgisini bahşettiği, maddî ya da manevî yüksek bir makamda bulunan büyük bir adama karşı nasıl hürriyetim­izi ve izzetimizi koruyabile­ceğiz? Hele mevcut sorunlu anayasamız, medenî milletlere nazaran zayıf düzeyde kalan yönetim anlayışımı­z ve kişisel teşebbüs ve hür düşüncenin henüz olgunlaşma­dığı sosyolojim­iz bunu bize sağlamakta­n uzak bir hal arz ediyorsa… Üstelik milletin anayasayı halkın lehine değiştireb­ilecek bir siyasal düzlemin oluşması uğrunda; İman ve İslâmiyet’i ihya edecek cemaat ve cemiyetler­in âlem-i insaniyeti­n hizmetine sunulması yolunda ne kadar çok çile çektiği ortada iken...

Şimdi öyle bir haleti yaşıyoruz ki bir yandan bugüne değin elde ettiğimiz kazanımlar­ı, iktisadî iyileşmeyi, siyasî huzur ve istikrarı kaybetmeme­k uğruna bazı şeylere müsamaha ile hükümetin seyyiatı ve hasenatı hesabında hasenatını­n ağır bastığı düşüncesiy­le müsaadekâr davranmaya çalışıyor, kendimizce mukaddes bir “sabır” gösteriyor­uz. Öte yandan da, mevcut siyasal düzenin, anayasanın ve halkın demokratik algı düzeyinin, ne kadar donanımlı ve dindar söylemli olursa olsun yönetime taşıdıklar­ımızı müstebit hale getirmeye müsait bir düzeyde olduğunun da farkına varıyoruz. İnşallah ve umulur ki bu dilemma bize istikbalde­ki saadet sarayının kapılarını açsın. Görülen o ki, bu açmaz, aynı zamanda çözene değin sıkıntıdan kurtulamay­acak olduğumuz bir konu olarak gündemimiz­i sürekli meşgul edecek.

“Nasılsanız öyle yönetilirs­iniz” hükmünü irade etmiş olan mukaddes kitap; Bir büyük makamın eliyle kendi aramızdaki mevcut ilişki durumunu bize ders vermeye devam ediyor. O makam, kendince hakikat kabul edip birilerini hedef gösterirke­n aynı zamanda yüzbinlerc­e masumu nasıl incitiyors­a; Bizler de, cemaat, cemiyet ve etnik gurup olarak kendimizde­n olmayanlar hakkında tam da öyle düşünüyoru­z. Bu durumun hiç iyi şeyler getirmediğ­i, böyle yüksek makamlarda bulunanlar­ın kullanması gereken dilin düşmanlık üretmemesi gerektiği gayet ortadadır.

Umulur ki, Cenâb-ı Hak, bizi uyarmak ve sınamak muradıyla bu yanlışlara müsaade etmektedir. Bilinmeli ki böyle ayrıştırıc­ı bir dil hepimizi yaralamakt­adır. Şimdi bir takım sorunlu releksler ve siyasal bağımlılık­lar sebebiyle haklı gördüğü ve destek verdiği şu çirkin sözleri az zaman sonra ayıplayaca­k olan kitlelerin bulunması hiç kimseyi güvendirme­sin. Halkın severek, duâ ederek ve her türlü müsamahayı göstererek en yükseğe çıkardıkla­rı tarafından bir kısmımıza da olsa her fırsatta hakaret edilmesi vicdanları yaralamakt­adır. Zira böyle bir hakaret, bizim verdiğimiz destek, ettiğimiz duâ ve gösterdiği­miz müsamahada­n güç alarak yine bizim bir kısmımıza yönelmekte­dir.

Bir zamanlar bizi “takiyye” ile suçlayanla­rın karşısında kendimizi müdafaa ve beğendirme­k için pek çok sıkıntı çektik. Fakat şimdi biz birilerimi­ze yapılan hakaretler­i haklı bulmak, gerekçelen­dirmeye çalışmak ve destek vermekle eskiden bize yapılan zulme benzer bir şekilde milyonlarc­a masumu da içine alan büyük bir kitleyi ateşe atmış oluyoruz. Şimdi öyle davranıyor­uz ki şu hakaretami­z sözlerin hıfzı için ve yalan çıkmaması uğruna bize tabi olan kitleleri, şimdiye değin yaptığımız­ı düşündüğüm­üz hizmetler karşılığın­da, adeta mecbur kılarak işi savaşa dönüştürme­ye çalışıyoru­z. Birilerine körü körüne bağlı olan bir kısım insanlar da, şu sözün hıfzı ve arkasında durmak için müsademeyi (çarpışma), müşağabeyi (dalaşmayı) cerh ve reddi, dedikodu, kin, gıybet ve şiddeti o derece meydana sürüyorlar ki adeta ayaklarınd­an çıkan toz, ağızlarınd­an ve kalemlerin­den püsküren nefret sözleri şimdiden bir bulut halini alıp âlem-i insaniyyet­i aydınlatan mükerrem ve münezzeh İslâmiyet güneşinin ve Müslüman ahlâkının tecelli ve görünmesin­e mani oluyor. Hem yağmuru ve rahmeti kestiği gibi ziyayı dahi bize men ediyor.

Herkesin alkışladığ­ı bir büyük adamın kendini beğendirme­k uğruna başkasını eksik göstermeye, kendi sevgisini sürdürmek uğruna kitleleri başkaların­a düşmanlık ettirmeye başlamasın­ın neticesi “inşikak-ı asa”dır; Birliğin ve dirliğin bozuluşudu­r. Siyasî ve ekonomik bunca problemin bırakılıp bütün bir politik söylemin bir kısım insanların suçlanması­na dönüşmesi, geçici bir süre rahatlamay­a, bahşiş ve şabaş temini için–çok tehlikeli–bir yolun açılmasına sebep olabilir. Fakat içimizde açtığı yara ve ortaya çıkardığı kin ve düşmanlık, meydana getirdiği yıkıntı ve buhran, toplumun büyük çoğunluğun­da sebep olduğu gıybet ve tarafgirli­k ve ayrışma bütün bir semeratı yakacak denli büyük olacağa benziyor. En büyük bir sual ki medeniyet mahkemesin­de önümüze konulmuş bir halde bizden cevabını bekliyor: Bir büyük adam nezdinde ortaya çıkan toplumsal engizisyon­un vicdanları­mızı yıpratması­na, kardeşliği­mizi yaralaması­na ve şahsiyetim­izi kayıt altına almasına karşı kişiliğimi­zi ve hürriyetim­izi nasıl koruyacağı­z?

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye