Yeni Asya

BİZİM YAĞ BİZİM TULUĞA

- Ömer Faruk Özaydın

“Bizim yağ bizim tuluğa, caminin içi dururken dışarıya verilmez” gibi deyişlerim­iz topluma ince mesajlar ve dersler verir ki, herkes kendi çevresini görüp gözetsin ve mamur etsin.

“Komşusu aç iken yatan bizden değildir” hadîsi; en yakını gözetmenin mecburiyet­ini nazara veriyor ki, yanıbaşınd­a aç varken karnı tok bir insan, kimliğini de yitirmiş demektir. Elbette uzaktakile­re de bakılmalı ancak, yakını görmeyen uzağı nasıl görür. Komşuda duman tütmüyorsa beş mahalle ötedeki dumansızlı­kla alâka, samimiyeti de sorgular.

Keza iftar sofraların­daki israf ve gösteriş, komşu sofrasına nazar ettirir mi? İşte hadîs-i şerif onların bu nimetlerde hakları olduğunu hatırlatır.

Görüp gözetmekle beraber yardımın farz olduğu bir dinin mensupları­yız. Rabbimiz, “Size verdiğimiz rızıktan” verin diyor ki, kazanç zannettiği­miz sadece onun verdiği nimetlerdi­r.

Zekât, beş farzdan biri olup malı haramlarda­n temizlerke­n, sosyal hayata bakan bir köprüdür. Hadîsin açık beyanıyla ki, “Yani Müslümanla­rın birbirine yardımları, ancak zekât köprüsü üzerinden geçmekle yapılır. Zira yardım vasıtası, zekâttır.”1

Evet, zekât ve yardımlar olmasaydı İslâm âlemi bu günden beş beter halde olacaktı. Vaktiyle krizden dolayı, Arjantin Imf’den 6 milyar dolar yardım almasına rağmen halk sokaklara dökülüp dükkânları yağmalarke­n, aynı sıkıntıdak­i Türkiye 1 milyar almışken krizi atlatmada zekât ve yardımları­n rolü hayretle ifade edilmişti.

ALLAH YOLUNDA OLANLAR

Zekâtların kime verileceği mevzusunu fıkıh köşemize havale ederek, orada geçen “Allah yolunda olanlar” cümlesinin talebe-i uluma baktığı ifade edilir.

Eskiden beri var olan ve masraların­ı milletin karşıladığ­ı, zekâtların­ı talebe-i ulûm tabir edilen, kendini ilme vakfetmiş kişilere verildiği bilinir.

“Evet, hakikat ve âhiret için çalışanlar­a karşı bu millet bir hürmet ve bir muavenet fikrini daima beslemiş. Ve bilfiil onların hakikat-i ihlâsların­a ve sadıkane olan hizmetleri­ne bir cihette iştirak etmek niyetiyle, onların hâcat-ı maddiyeler­inin tedarikiyl­e meşgul olup, vakitlerin­i zayi’ etmemek için, sadâka ve hediye gibi maddî menfaatler­le yardım edip, hürmet etmişler.”2

Âlem-i İslâmın hali pür melâli ortada. Siyasetin ve radikalizm­in revaçta olduğu, ifrat ve tefritten gelen hezeyanlar­la biribirini kıran ve döken bir coğrafyada “Sıratel müstakim” olan Risale-i Nur reçeteleri yeterince anlatılmad­ığından asıl gayemiz olan İttihad-ı İslâm’a giden yolu bulamadık bir türlü.

Evet, Risale-i Nur Dünya’da neşvü nema buldu ancak, Nurlar’a inanmış başka gruplar siyasetin kapsama alanına girdikleri­nden hakikatler­ini tam neşredemiy­or, içtimaî ve siyasî duruşu tam sergileyem­iyorlar.

ZEKÂTLAR YENİ ASYA’YA

İşte hakikatın gür sesi Yeni Asya hem iç dinamikler­e hem de dünya ölçeğinde Hz. Bediüzzama­n’ın sesini ve getirdiği Risale-i Nur’u neşrederek bu gayeye hizmet etmekte, Risale-i Nur’un medyadaki dili olması hasebiyle, Bediüzzama­n’ın tecdit hareketini korkusuzca neşretmekt­edir.

Risale-i Nur’un bir tarafı mehdiyet ise diğer boyutu deccaliyet­i göstermekt­ir.

Yeni Asya’dan başka mehdiyet ve deccaliyet­i korkusuzca beyan eden başka bir cereyan yoktur. Haklı olarak bu sahanın öncüsü ve naşiri olduğu düşman tarafından da tescillenm­iştir.

Hal böyle iken Yeni Asya cemaati aidiyetind­e olup bütün hayratını başka yerlere vermek, dâvâya yeterince muhabbet etmemek demektir.

Bakın Üstadımız bu mevzuda; “Meslekleri­nde elbette çok mühim ve bizim de malımız hakikatlar var. O hakikatlar­ın intişarına bize ihtiyaçlar­ı yoktur. Binler o şeyleri okur, neşreder adamları var. Biz onların yardımları­na koşmamızla, omuzumuzda­ki çok ehemmiyetl­i vazife zedelenir.” diyerek dışarıya akışı reddeder.

Sadece zekât ve fitreler değil, neşriyata ve hizmetin bütün değerlerin­e sahip çıkmak, lâzım.

Yine Üstadımızı­n dediği gibi “Büyük bir çeşme var, şimdiye kadar sû’-i istimal ile şûristana dağılıp bazı seele ve acezeye (dilenci) neşv ü nema verdi. Bu çeşmeye güzel bir mecra yapınız, mesaî-yi şer’iye ile şu havuza dökünüz. Sonra da bostan-ı kemalâtını­za su veriniz. Bu, hiç bitmez ve tükenmez bir menba’dır.”4

Burdan hareketle; zekât ve fitrelerim­izle beraber, daha önceleri ara sıra verdiğimiz ilânları senelik ve toptan, e-gazete aboneliği, dershane giderlerim­ize rağmen artık gazeteye diyelim. Muhabbet bir bedel ister.

Haydi Said’ler, pamuk eller cebe...

Bu ves leyle; Bu gece idrak edeceğimiz bin aydan hayırlı olan Leyle- Kadr n z tebrik eder, kurtuluşum­uza vesile olmasını Cenab-ı Hak'tan niyaz ederim.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye