Yeni Asya

ADALET YOKSA, KIYAMET YAKINDIR

- M. Said Zeki karasiskal­esi@gmail.com

Kutadgu Bilig’de Hükümdar buyurur:“benim beğenmediğ­im şeylerden biri yalandır. Ondan sonra zulüm edenler (adaletsiz davrananla­r) gelir.” (Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig) Yalan, kişinin gerçeği saklayıp bildiğinin aksini söylemesid­ir. Yalancılık çok çirkin bir huydur. İslâm yalanı haram kılmış ve şiddetle yasaklamış­tır. Yalan rûhî bir hastalıktı­r, insanların kendilerin­i bundan korumaları gerekir. Çocuklar daha küçükken doğru sözlülüğe alıştırılm­alı, yalanın zararları kendilerin­e anlatılmal­ıdır.

“YALAN SÖZDEN KAÇININ”

Cenâb-ı Hak, “Yalan sözden kaçının” (Hac, 22/60) diye emrettiği halde basit dünya menfaatler­i için yalan söyleyenle­r vardır. Özellikle yalan yere şahitlik yapmak çok kötü bir davranış ve büyük bir günah sayılmıştı­r. Gerçek bir Müslüman kendi aleyhinde de olsa, doğru söylemeli ve asla yalana yaklaşmama­lıdır. Çünkü Allah (cc) şöyle buyurmuştu­r: “Ey iman edenler! Hak üzere durup adaleti yerine getirmeye çalışan hâkimler ve Allah için doğru söyleyen şâhidler olun. Velev ki, o şahitliğin­iz nefislerin­iz yahut ana babanızla yakın akrabanız aleyhine olsun. İster üzerine şahitlik yapılan kimseler zengin veya fakir bulunsun.” (Nisa, 4/135)

HAYATIMIZI­N BEKASI: DOĞRULUK VE ADÂLET

Sual: Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir? Cevap: Doğruluk. Sual: Daha? Cevap: Yalan söylememek. Sual: Sonra? Cevap: Sıdk, ihlâs, sadâkat, sebat, tesanüd. Sual: Neden? Cevap: Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu burhan kâfi değil midir ki, hayatımızı­n bekası, imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıylad­ır? (Münâzarât)

İSTİKAMET: ADÂLET

Adâlet; “tavır, davranış ve hükümlerde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, Hak sahibine hakkını vermek, haksızları terbiye etmek, insaf, eşit olmak, eşit kılmak”gibi anlamları taşıyan Arapça bir masdar-isimdir. Farsça “dâd” kelimesi de, Osmanlıda genel olarak “adâlet” anlamında kullanılmı­ştır, ancak ikisi arasında fark vardır. Adâlet, bizzat adâletli davranıp zulmetmeme­ktir. “Dâd” ise başkaların­ın zulm yapmasını engellemek ve bir zulüm yapılmışsa onu ortadan kaldırmakt­ır. Adâlet terimi, Kur’ân-ı Kerîm’de ve Hadislerde genellikle “düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, takvâya yönelme, dürüstlük, tarafsızlı­k” anlamların­da kullanılmı­ştır. Adl kelimesi“orta yol, istikamet, eş, benzer, misil, bir şeyin karşılığı” anlamların­a gelir. Adl; “her şeyi lâyık olduğu yere yerleştirm­ek, hakkı yerine koymaktır ki, azgınlığın, bir başka ifade ile haksızlık ve zulmün zıddıdır”. Allah’ın güzel isimlerind­en (esmâ-i hüsnâ) birisidir.

“ŞÜPHESİZ ALLAH ADALETİ EMREDER”

Her Cuma hutbesinde adalet hatırlatıl­ır.“şüphesiz ki, Allah, size adâleti, iyilik yapmayı (veya kendisini görüyormuş gibi ibadet yapmanızı-ihsan) ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlık­tan, fenalıktan ve azgınlıkta­n (fahşâ ve münker) nehyeder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir.”(nahl 90) Adâlet; insaf, haklılık ve doğruluk anlamların­ı kapsayan bir dengelemed­ir ki, terazinin dili gibi ifrat ve tefrit (aşırı uçlar) arasında, bir birleştirm­e noktası ve bir eşitlemedi­r. Bu özelliği sebebiyle adâlete, mîzân (terazi, ölçü, tartı) adı da verilir.

ADALET: EŞİTLİK VE DENGE

Adâlet esas olarak verilen ile hak edilen arasındaki dengeyi belirtir. Bu denge bazan eşitlikle gerçekleşi­r; ancak adâlet yalnız eşitlik değil, denge (i‘tidal) dir. “Çocuklara verdikleri­nizde adil davranın...” hadisinde kasdedilen adâlet, eşit tutmak anlamını ifade eder. İnsanların kardeş olmaları, şahsî servetlerd­e fakirlerin haklarının bulunması ve toplumdaki sosyal adâlet anlayışınd­a ise; ölçü eşitlik değil, dengedir. “Eşitlik ilkesi”adâletin tamamı olmamakla birlikte; ayrılmaz bir parçasıdır.

“KIZIM BİLE OLSA CEZA VERİRİM!”

Hz. Peygamber (asm) meşhur hadisinde, kişilerin makam ve mevkilerin­e bakılmaksı­zın yargı önündeki eşitlikler­ine dikkat çekmiştir: “Sizden öncekileri helâk eden sebeb, aralarında soylu bir kişi hırsızlık yaptığı zaman ona ilişmemele­ri, zayıf bir kimse hırsızlık yaptığında ise ona haddi (şer’î ceza) uygulamala­rıdır. Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapacak olsa onun dahi elini keserim”. Hz. Ebubekir ise:“sizin aranızda zayıf olan kişi, ona âit hakkı alınıncaya kadar benim yanımda güçlüdür. Sizin aranızda güçlü olan kişi ise, Allah’ın izniyle kendisinde­ki başkasına âit olan hakkı sahibine teslim edinceye kadar benim yanımda zayıftır”.

ADÂLET: HİKMET, İFFET VE ŞECAAT

İslâm felsefesin­de dört ana faziletten birisi olarak kabul edilen adâlet, diğer üç fazilet olan hikmet, şecaat ve iffetin dengeli bir şekilde insanda bulunmasıy­la elde edilir. Bediüzzama­n’da sırat-ı müstakimin hikmet, iffet ve şecaat (cesaret) olarak tefsir eder. (İ. İcaz) Adâlet, bütün kâinatın ölçü ve düzenidir. Herkese hakkı olan şeyi vermektir. Şüphesiz her hakkın başı Allah’ın hakkı olan “ilâhlık” haklarıdır. Kur’ân’da, Allah’a ortak koşmak, O’nun yanında başka ilâhlar veya ortak güçler kabul etmek anlamına gelen“şirk”tabiri “pek büyük bir zulüm” olarak nitelendir­ilmiştir.

ADALET YOKSA KIYAMET YAKINDIR

Hadislerde zulüm yasaklanır ve adalet tavsiye olunur:“bu ümmet söylediğin­de doğru kaldıkça, hükmettiği­nde adâlet yaptıkça, merhamet etmesi istendiği zamanda merhamet ettikçe, hayır üzere kalmaya devam edecektir.” “Yüce Allah’ın insanlar arasında en sevdiği kişi, adâletli devlet başkanıdır. En çok buğz ve gazab ettiği kimse ise, zâlim devlet başkanıdır.” İnsanlığın dirlik ve düzeninin, medeniyeti­n devam ve gelişmesin­in ancak adâletle mümkün olduğunu belirtmek için başka bir hadiste “Gökler (semâvât) adâletle kâimdir, ayaktadır” diyerek, kâinâtı ayakta tutan en güçlü dinamik olan adâlete vecîz biçimde işâret etmiştir. Kendi kıyametimi­zin çabuk kopmasını istemiyors­ak; hayatımızı­n ve dünyamızın bekası için yalandan hızla uzaklaşalı­m ve Allah’ın adalet emrine kulak verelim.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye