Asr-ı Saadet’te Ramazan
Ashâbın hayatında Kur’ân’ın ayrı bir anlamı vardı. Onlar Kur’ân’ı anlamak, hayatlarına tatbik etmek için okurlardı. Kur’ân okumadan bir günün geçmemesini arzuluyorlardı. Bu arzuyla yaşayan sahabe Ramazan ayında daha fazla Kur’ân okumuşlardır. Hz. Osman çok okumasından dolayı iki Mushaf yıpratmıştı.
Abdullah bin Ömer de ailesi ile ilgilenmesinin dışında sürekli Kur’ân okurdu. Kur’ân’ı hep açıktı. Her vakit namaz için abdest alır, öğle ile ikindi arasını ilim, irfan, ibadetle ihya ederdi. Kur’ân-ı Kerîm’i hatmedeceği zaman, son sûreye geldiğinde hanımını, çocuklarını ve ev halkını yanına çağırır, onların huzurunda hatmeder, onlara duâ ederdi.
Resûlullah (asm) Ramazanda diğer aylardan daha fazla kulluk yapmaya çalışır, sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazanı ibadetle geçiren kimsenin geçmiş günahlarının bağışlanacağını bildirirdi. Farz namazlardan sonra en kıymetli namazın gece namazı olduğunu belirtir, gece namazı için de kaylule (öğlen uykusu) uykusundan destek alınmasını tavsiye ederdi. Kaylule uykusunu kendisi de ihmal etmezdi. Ramazan ayının son on günü girdiğinde başka zamanlarda olmadığı kadar çok ibadete ağırlık verir, geceyi ihya eder, ailesini gece ibadetine uyandırırdı. Ashâbını da bu konuda teşvik ederdi. Bir defasında “Abdullah ibni Ömer, ne iyi adamdır! Keşke bir de geceleyin namaz kılsa…” diye arzusunu belirtince Abdullah geceleri pek az uyur olmuştur.
İftar vaktinin ayrı bir anlamı vardı. İftar vaktine çok önem verirlerdi. Acele ederlerdi. Oruçlu, akşam vakti gelince, orucunu açmakta acele eder. Çünkü Allah Resulü (asm): “İftarı acele edin, sahuru geciktirin!“Abdullah b. Mesud der ki; Allah Resulü de (asm) böyle yapardı.”
“İnsanlar iftarı acele ettikleri sürece hayır (sünnetim) üzere bulunurlar.”
“İnsanlar iftarı acele ettikleri sürece, bu din galip olmaya devam edecektir. Zira Yahudi ve Hıristiyanlar iftarı geciktiriyorlardı” buyurur. Sonra iftar zamanını açıklayarak: “Karanlık şuradan geldiği, gün şuradan döndüğü, güneş battığı zaman oruçlu iftar eder’, buyurur.”