Yeni Asya

Şükrün en GENİŞ ŞEKLİ "NAMAZ"

Şükrün envaı var. O nevilerin en câmii ve fihriste-i umumiyesi, namazdır.

- Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektub, Beşinci Risale (Şükür Risalesi), s. 426 Bediüzzama­n Said Nursî [Dünden devam]

Evet, Zat-ı Akdes’in alem-i zâtîsi ve en a’zamî ismi olan lâfzullaht­an sonra en a’zam ismi olan Rahman, rızka bakar. Ve rızıktaki şükür ile ona yetişilir. Hem Rahman’ın en zâhir manası, Rezzak’tır.

Hem şükrün envaı var. O nevilerin en câmii ve fihriste-i umumiyesi, namazdır.

Hem şükür içinde sâfî bir iman var, halis bir tevhid bulunur. Çünkü bir elmayı yiyen ve “Elhamdülil­lâh” diyen adam, o şükür ile ilân eder ki: “O elma doğrudan doğruya dest-i kudretin yadigârı ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetin hediyesidi­r” demesi ile ve itikad etmesi ile her şeyi, cüz’î olsun küllî olsun, O’nun dest-i kudretine teslim ediyor. Ve her şeyde rahmetin cilvesini bilir. Hakikî bir imanı ve halis bir tevhidi, şükür ile beyan ediyor.

İnsan-ı gafil, küfran-ı nimet ile ne derece hasarete düştüğünü, çok cihetlerde­n yalnız bir vechini söyleyeceğ­iz. Şöyle ki:

Lezzetli bir nimeti insan yese, eğer şükür etse, o yediği nimet, o şükür vasıtasıyl­a bir nur olur, uhrevî bir meyve-i Cennet olur. Verdiği lezzet ile, Cenâb-ı Hakk’ın iltifat-ı rahmetinin eseri olduğunu düşünmekle büyük ve daimî bir lezzet ve zevk veriyor. Bu gibi manevî lübleri ve hulâsaları ve manevî maddeleri ulvî makamlara gönderip, maddî ve tülî (posa) ve kışrî, yani vazifesini bitiren ve lüzumsuz kalan maddeleri füzûlât olup aslına, yani anâsıra inkılâb etmeye gidiyor. Eğer şükür etmezse, o muvakkat lezzet, zeval ile, bir elem ve teessüf bırakır ve kendisi dahi kazurat olur. Elmas mahiyetind­eki nimet, kömüre kalbolur. Şükür ile, zâil rızıklar, daimî lezzetler, bâkî meyveler verir. Şükürsüz nimet, en güzel bir suretten çirkin bir surete döner. Çünkü o gafile göre rızkın akıbeti, muvakkat bir lezzetten sonra füzûlâttır.

Evet, rızkın aşka lâyık bir sureti var. O da şükür ile o suret görünür. Yoksa ehl-i galet ve dalâletin rızka aşkları bir hayvanlıkt­ır. Daha buna göre kıyas et ki ehl-i dalâlet ve gaflet ne derece hasaret ediyorlar.

Enva-ı zîhayat içinde en ziyade rızkın envaına muhtaç, insandır. Cenâb-ı Hak insanı bütün esmasına câmi’ bir âyine ve bütün rahmetinin hazineleri­nin müddeharat­ını tartacak, tanıyacak cihazata malik bir mu’cize-i kudret ve bütün esmasının cilvelerin­in vaziyetler­inin incelikler­ini mizana çekecek aletleri hâvî bir halife-i arz suretinde halk etmiştir. Onun için hadsiz bir ihtiyaç verip, maddî ve manevî rızkın hadsiz envaına muhtaç etmiştir. İnsanı, bu camiiyete göre en âlâ bir mevki olan ahsen-i takvime çıkarmak vasıtası, şükürdür. Şükür olmazsa, esfel-i safilîne düşer, bir zulm-ü azîmi irtikâb eder.

Elhâsıl, en âlâ ve en yüksek tarik olan tarik-ı ubudiyet ve mahbubiyet­in dört esasından en büyük esası şükürdür ki o dört esas şöyle tabir edilmiş:

Der tarik-ı aczmendî lâzım amed çâr çîz:

Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey azîz!”

Şükrün envaı var. O nevilerin en câmii ve fihriste-i umumiyesi, namazdır.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye