MILLETI BOYLE ALDATIYORLAR
FAİZ YEDİRİP BORCA MAHKÛM EDİYORLAR. BORÇLANDIKÇA BÜYÜYORUZ ZANNEDİYORUZ. OHAL ZULÜM MEKANİZMASINA DÖNÜŞTÜ. KENDİSİ DIŞINDAKİLERİ MÜSLÜMANLIĞA KARŞI GÖSTERMEK ÇOK ÇİRKİN.
insanlar geçinebiliyor mu?
“İnsanlar geçinebiliyor mu? Geçinemiyor. Herkes borca mahkûm mu? Mahkûm. Esnaf perişan mı? Perişan. Çiçi batmış mı? Batmış. Dışarıdan tonlarca et, yüz binlerce hayvan ithal ediyor muyuz? Ediyoruz. Dış ticaretimiz açık veriyor mu? Veriyor.”
buna diktatörlük denir
“kontrolsüz, denetimsiz bir başkanlık sistemi kesinlikle kabul edilemez. Neredeyse kanunları kendi yapma gücünde olan, Meclis tarafından denetlenemeyen, sorgulanamayan, bakanları Meclise hesap vermeyen bir yönetim sistemi. Buna diktatörlük denir,”
önce ohal kaldırılmalı
“ohal’de hukuk işlemediği için, yanlışlar her geçen gün artıyor. Bylock mağdurları ve cezaevlerindeki kadınlarla çocukları için çok şikâyet geliyor. İlk yapılması icap eden işlerden biri OHAL’IN kaldırılmasıdır.”
adayı Cumhurbaşkanı ve Genel Başkanı geldik. Karamollaoğlu Saadet Partisi bir araya Giriş: ile Cevahir otelde devam Karamollaoğlu çalışmalarına Temel yoğun seçim bir taraan üretecekleri zaman geldikleri taraan iktidara Karamollaoğlu ederken diğer yaptıklarını belirtiyor. kaldırmak çalışmalar ve OHAL’I projeleri için durdurmak faydasız yatırımları ilk işlerinin, vurguluyor. olduğunu
Dahil olduğunuz Millet İttifakı’nı siz nasıl tanımlıyorsunuz? Bu ittifaka neden ihtiyaç duyuldu ve neler hedeleniyor? B ir defa yüzde 10 barajının kalkmamış olması mutlaka seçime giderken bir ihtiyaç olarak ortaya çıktı. Çünkü bizim seçmenimizin önemli bir kısmı yüzde 10 barajını aşamayız endişesiyle gidip başka bir tarafa oy kullanabiliyordu. Bunun için biz mecburen böyle bir adım atmaya ihtiyaç duyduk. Ancak neden Millet İttifakı’nda yer aldık; Diğer taraf kendi içerisinde farklı bir şekilde kutuplaşmış, aynı zamanda iktidar partisi bugüne kadar Türkiye’yi yönetme politikalarında hiçbir esneklik yapmamakta kararlı görünüyor. O zaman bizim onlarla bir ittifakın içerisine girmemizin bir gerekçesi kalmıyor. Bir de Türkiye’nin şu anda içerisine sokulduğu gerginlik, seçim sisteminin kendisinden kaynaklanıyor. Yani Cumhurbaşkanlığı seçiminde siz yüzde 50+1 alamazsanız seçilemiyorsunuz. Bu da ister istemez adaylarda bir gerginlik, özellikle iktidardaki şu andaki mevcut Cumhurbaşkanı’nda bir gerginlik meydana getiriyor. Seçimi kaybetme endişesinden dolayı. Bir defa biz hem bu gerginliğin bir parçası olmayalım, hem de mutlaka bu sistemin değişmesine ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz.
Din-siyaset ilişkisi konusundaki düşüncelerini alabilir miyiz? Toplumda hayat tarzlarına ve dini kazanımlara baskıların oluşacağı yönünde endişeler olabiliyor.
Bunlar kanaatimize göre boş iddialar. Türkiye’de geçmişte başörtülülere karşı çok büyük haksızlıklar yapıldı. Bunun içinde belki geçmişte Chp’nin de veya başkalarının da rolü olabilir. Biz geçmişte CHP ile 1974’te koalisyon kurduk. O zaman hiçbir konuda, imam hatip okullarının açılmasında hatta ondan hemen önceki sene imam hatiplerin orta kısımları kapatılmıştı, onların yeniden açılmasında, yeni imam hatip okullarının tesisinde çalışmalar yapıldı. Hele başörtüsü konusu gündemde bile yoktu, olmadı. Artık bundan sonra ben bunun olacağı kanaatinde de değilim. biz islâmcı değil, müslümanız
Ancak çok açık ve net bir ifade kullandım ben; ‘Biz İslâmcı değil, Müslümanız.’ Çünkü şu anda belli kesimler İslâm’ı kendi ikballeri için vasıta olarak kullanmaya kalkıyorlar. İslâm’ın en önemli hususlarından bir tanesi ‘güzel ahlâktır.’ Peygamber Efendimiz (asm), ‘ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim’ buyurmuş. Siz onun bütün güzel ahlâkla ilgili, bize yaptığı tavsiyeleri bir tarafa bırakacaksınız, ülkeyi kamplaşmaya, kutuplaşmaya, bir kaos ortamına götürecek ne varsa yapacaksınız ve bunu da güya İslâm adına yapacaksınız. Bu mantıklı bir yaklaşım değil. Bu doğru bir yaklaşım değil. Güzel ahlâkın içerisine yalan söylememek girer, komşunun derdiyle dertlenmek girer, ümmetin, milletin malına sahip çıkmak girer, ne sen onu çalıp çırpabilirsin, ne başkalarının onu çalıp çırpmasına izin verebilirsin, ne de israf edebilirsin. Tekebbür güzel ahlâkın içerisinde yoktur. İnsanlara müşfik davranmak mecburiyetindesin. Yalan söylememek mecburiyetindesin. Bütün bu kuralları bir kenara bırakacaksınız, arkasından da yani bir iki konuda bir mesafe kat ettiğiniz için sadece İslâm buymuş gibi takdim etmeye kalkacaksınız. Biz bunu İslâm’a verilen en büyük zararlardan birisi olarak görüyoruz.
TÜİK geçtiğimiz gün 7.4’lük bir büyüme rakamı açıkladı. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz? Maşallah ekonomiyi büyütüyorlar. Bugünkü ekonominin büyümesinde millî gelir hesapları çok farklı bir şekilde yapılıyor. Ne yazık ki aldığınız borç, ödediğiniz faiz millî gelirin içerisine ‘girdi’ olarak sokuluyor. Onun için de biz borcu aldıkça büyüyoruz zannediyoruz. Oysa borç aldıkça geleceğimizi ipotek altına sokuyoruz. Bunlar milleti böyle kandırıyorlar. Adeta milletle alay ediyorlar. İnsanlar geçinebiliyor mu? Geçinemiyor. Herkes borca mahkûm mu? Mahkûm. Gelecekten endişesi var mı? Var. Esnaf perişan mı? Perişan. Çiftçi batmış mı? Batmış. Dışarıdan tonlarca et, yüzbinlerce hayvan ithal ediyor muyuz? Ediyoruz. Dış ticaretimiz açık veriyor mu? Veriyor. Bu açık artıyor mu? Artıyor. Şimdi siz çıkıp bir rakam ortaya koyuyorsunuz, ‘ya aslında sizin zil çalıp oynamanız icap eder. Ne bu üzüntü’ diyorsunuz. Ülkedekilere faiz yedirip, borca mahkûm ediyorlar
Bu aslında trajikomik bir yaklaşım. Bunlar Türkiye’yi obezite hastalığına tutulmuş bir hale getirdiler. Zararlı ne varsa, ülkedekilere faiz yedirip, borca mahkûm ediyorlar ekonomi böyle şişiyor. Bu obezite hastalığına tutulmuş bir ekonomik bir durumla karşı karşıyayız. Bu bizim güçlendiğimizin, kalkındığımızın, dışarıya bağımlılıktan kurtulduğumuzun işareti değil. Tam tersi giderek battığımızın işareti. Bu politikalar değişmeden Türkiye üreterek güçlenmeden, bizim ekonomimiz büyümüş, küçülmüş hiçbir mana ifade etmez. ohal’de yanlışlar her geçen gün artıyor
OHAL ve bu dönemde çıkarılan Khk’lar yüz binlerce insanı mağdur etti ve etmeye devam ediyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Biz, 15 Temmuz gibi bir ayaklanma denemesi yapıldığı zaman elbette olağanüstü hal (OHAL) ilân edilebilir, hatta edilmelidir de dedik. Çünkü ilk bir karmaşa ortamı var, hükümet olarak siz kimin kim olduğunu tam olarak tanıyamıyorsunuz. Ama bu sadece ilk andaki şoku atlatmak için kullanılan bir imkândır. Buna Anayasa bu sebeple izin vermiştir. Ancak siz OHAL’I bir dönem deneyebilirsiniz. Hadi diyelim tam hakim olamadınız konuya ikinci sefer de denediniz. Ama siz bunu sürekli hale getirirseniz, o zaman hukuksuzluğu siz yerleştiriyorsunuz manasına gelir. Çünkü OHAL kanunların normal işlemediği dönemlerdir. Şimdi bu arkadaşlar hâlâ Türkiye’yi iki seneye yakın OHAL ile idare ediyorlar. Hukuk işlemediği için, yanlışlar her geçen gün artıyor. Çünkü sizin kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) işinden, aşından ettiğiniz insanlar, gerekçesini ortaya koyamadığınız, tutukladığınız insanlar, aileler çok büyük sıkıntılar çekiyor. OHAL olduğu için haklarını savunamıyorlar. ohal, zulüm mekanizmasına dönüştü
Bundan dolayı ilk yapılması icap eden işlerden bir tanesi, bize böyle bir görev verilirse OHAL’IN kaldırılmasıdır. OHAL’IN kaldırılması, terörle mücadelenin rafa kaldırılacağı manasına gelmez. Yine bu mücadele yapılacak, yalnız hukuk içerisinde yapılacak. Yanlış bir karar verdiyseniz, bir insanı yanlış yere tutuklattıysanız, o insan gidip mahkemelerde kendini savunabilecek. Neden o insanı tutuklattığınız, neden işinden attığınız, neden maaşını kestiğiniz, neden adamın bütün mal varlığına el koyduğunuzu ispat edeceksiniz, edemezseniz o zaman o adamın hakkını vereceksiniz. Bizim bu konuya yaklaşımımız bu kadar basit. OHAL hakikaten bir zulüm mekanizmasına dönüştü. Onun için sür’atle kaldırılması gerekmektedir. bu insafsızlık Bylock mağdurları, cezaevlerindeki kadın ve çocuklar için çalışmalarınız var mı?
Bu durum çok acıklı. O kadar çok insandan bu konuda şikâyet geldi ki. Bunu giderebilmek için ne yazık ki hiçbir adım atılmadı. Geçmişte farklı bir ilde vazife görmüş bir aile, beyi İstanbul’da tutuklanmış, hanımıyla ilgili iddia da 1500 kilometre uzaktaki bir şehirde. Kadın da yeni doğum yapmış bir çocuğu var. Alıyorlar bu kadını oraya götürüyorlar. Orda tanıdığı yok, yakını yok, ailesi yok, bebeğe bakacak kimse yok, al sen çocuğuna da hapishanede bak deniyor. Bu insafsızlık. ‘Efendim biz mecburuz’ diyor çünkü suç orada işlenmiş. Hangi suç? O de belli değil. Bir defa insanlar hakikaten çok insafsız olmaya başladılar. Hiç acıma duygusu kalmadı insanlarda. Bir de korkuyorlar, korku olunca benim başıma bir şey gelmesin diye gidip başkasını cezalandırmakta tereddüt göstermiyorlar. Bu çok üzüntü verici bir durum. teknik olarak ispatlandı ki bylock aslında bir numara
Bylock da zaten öyleydi. Bir kişi bir dakikanın içerisinde 7 kere görüşme yapmış. Bir defa bu fizikî olarak mümkün değil. Şu kadar saniyede şu kadar görüşme yapılmış, aklen bu olur mu? Olmaz. Peki bundan dolayı bir insanı siz nasıl tutukluyorsunuz? İşte bildiğiniz gibi bizim İstanbul İl Başkan Yardımcımız Avukat Mustafa Yaman Bey, bundan dolayı alındı 170 gün hapiste tutuldu. Sonunda teknik olarak ispatlandı ki Bylock aslında bir numara. mavi marmara’da sadece kabadayılık yaptılar
İsrail’in Kudüs’ü başkent ilân etmesi, arkasından Abd’nin de ‘tamam ben bunu kabullendim büyükelçiliğimi oraya taşıyacağım’ demesinin arkasından gösterdikleri tavra benzer. Sadece kabadayılık yaptılar. ‘Eyy İsrail, terör devleti’ ama bu İsrail’i yolundan çevirdi mi? Bir yaptırım var mı? Tam tersi bunu yaparken gitti Mavi Marmara mağdurlarının hukukî olarak hak arama imkânını ortadan kaldırdılar. Onun için diyorum; bir yerde efeleniyorlar, öbür yerde o kadar büyük tavizler veriyorlar ki buna kimse rıza gösteremez. Bunlar gizli değil, açık birazcık durumu okumak yeter görmek için. Ama işte milletimizin belli kesimlerinde de insanlar seslerini birazcık gür çıkardıkları zaman ‘helâl olsun’ deme alışkanlığı var. efelenmeyle dış politika yürütülmez
Bu kabadayılıkla, böyle efelenmeyle dış politika yürütülmez. Onun için şuanda burada çok, ama çok ciddî endişeler taşıyoruz biz. Bu iktidar devam ettiği sürece de bunun düzeltilme imkânı yok. Politikaları farklı, verdikleri kararlar üzerine düşünülmüş, bu ülkenin bu bölgenin menfaatini teminat altına alan kararlar değil. Meselâ Mavi Marmara için ne dedi Sayın Cumhurbaşkanı, ‘bana mı sordunuz’ dedi. Ama 2 sene önce elbette kendisini doğru çıkaracak ifadeler kullandı. Biz dedi bunlara destek verdik. Bu sözü söyleyince de önüne o zamanki sözünü koydular. Bu kadar tutarsızlık dış politikada gitmez.
Son olarak seçimden nasıl bir sonuç bekliyorsunuz? Bir öngörünüz var mı?
Bizim seçimde kullandığımız politika ülkenin problemleri neler? Ve bizim bu problemleri çözmek için metodumuz ne olacak? Bunun üzerine inşa ediyoruz söylemlerimizi. Ağız kavgası, birilerine hakaret etmek, onları küçümsemek gibi bir derdimiz yok. Bu da toplumda karşılık buldu. Bu seçimde oya dönüşür mü kestirmek zor. bize destek verecek büyük bir kesim ak Parti’den kopacak
Fakat bunun bizim ifademizle bir dip dalga oluşturduğu kanaatindeyiz. İnsanlar kanaatlerini ifade etmekten çekiniyorlar, çünkü bize destek verecek büyük bir kesim Ak Parti’den kopacak.
Toplum tehlikeyi görüyor ve bir çıkış yolu arıyor. Bundan dolayı da kendi partisine değil, ben sosyal demokratım ama size oy verebilirim diyebiliyor. Bundan dolayı ümidimiz biraz daha fazla. Takdire de razıyız.