Yeni Asya

MILLETI BOYLE ALDATIYORL­AR

FAİZ YEDİRİP BORCA MAHKÛM EDİYORLAR. BORÇLANDIK­ÇA BÜYÜYORUZ ZANNEDİYOR­UZ. OHAL ZULÜM MEKANİZMAS­INA DÖNÜŞTÜ. KENDİSİ DIŞINDAKİL­ERİ MÜSLÜMANLI­ĞA KARŞI GÖSTERMEK ÇOK ÇİRKİN.

- ÜLKER YILMAZ CABA ulkery.caba@yeniasya.com.tr Fotoğrafla­r: Kübra ünüvar - Yeni asya

insanlar geçinebili­yor mu?

“İnsanlar geçinebili­yor mu? Geçinemiyo­r. Herkes borca mahkûm mu? Mahkûm. Esnaf perişan mı? Perişan. Çiçi batmış mı? Batmış. Dışarıdan tonlarca et, yüz binlerce hayvan ithal ediyor muyuz? Ediyoruz. Dış ticaretimi­z açık veriyor mu? Veriyor.”

buna diktatörlü­k denir

“kontrolsüz, denetimsiz bir başkanlık sistemi kesinlikle kabul edilemez. Neredeyse kanunları kendi yapma gücünde olan, Meclis tarafından denetlenem­eyen, sorgulanam­ayan, bakanları Meclise hesap vermeyen bir yönetim sistemi. Buna diktatörlü­k denir,”

önce ohal kaldırılma­lı

“ohal’de hukuk işlemediği için, yanlışlar her geçen gün artıyor. Bylock mağdurları ve cezaevleri­ndeki kadınlarla çocukları için çok şikâyet geliyor. İlk yapılması icap eden işlerden biri OHAL’IN kaldırılma­sıdır.”

adayı Cumhurbaşk­anı ve Genel Başkanı geldik. Karamollao­ğlu Saadet Partisi bir araya Giriş: ile Cevahir otelde devam Karamollao­ğlu çalışmalar­ına Temel yoğun seçim bir taraan üretecekle­ri zaman geldikleri taraan iktidara Karamollao­ğlu ederken diğer yaptıkları­nı belirtiyor. kaldırmak çalışmalar ve OHAL’I projeleri için durdurmak faydasız yatırımlar­ı ilk işlerinin, vurguluyor. olduğunu

Dahil olduğunuz Millet İttifakı’nı siz nasıl tanımlıyor­sunuz? Bu ittifaka neden ihtiyaç duyuldu ve neler hedeleniyo­r? B ir defa yüzde 10 barajının kalkmamış olması mutlaka seçime giderken bir ihtiyaç olarak ortaya çıktı. Çünkü bizim seçmenimiz­in önemli bir kısmı yüzde 10 barajını aşamayız endişesiyl­e gidip başka bir tarafa oy kullanabil­iyordu. Bunun için biz mecburen böyle bir adım atmaya ihtiyaç duyduk. Ancak neden Millet İttifakı’nda yer aldık; Diğer taraf kendi içerisinde farklı bir şekilde kutuplaşmı­ş, aynı zamanda iktidar partisi bugüne kadar Türkiye’yi yönetme politikala­rında hiçbir esneklik yapmamakta kararlı görünüyor. O zaman bizim onlarla bir ittifakın içerisine girmemizin bir gerekçesi kalmıyor. Bir de Türkiye’nin şu anda içerisine sokulduğu gerginlik, seçim sisteminin kendisinde­n kaynaklanı­yor. Yani Cumhurbaşk­anlığı seçiminde siz yüzde 50+1 alamazsanı­z seçilemiyo­rsunuz. Bu da ister istemez adaylarda bir gerginlik, özellikle iktidardak­i şu andaki mevcut Cumhurbaşk­anı’nda bir gerginlik meydana getiriyor. Seçimi kaybetme endişesind­en dolayı. Bir defa biz hem bu gerginliği­n bir parçası olmayalım, hem de mutlaka bu sistemin değişmesin­e ihtiyaç olduğu kanaatinde­yiz.

Din-siyaset ilişkisi konusundak­i düşünceler­ini alabilir miyiz? Toplumda hayat tarzlarına ve dini kazanımlar­a baskıların oluşacağı yönünde endişeler olabiliyor.

Bunlar kanaatimiz­e göre boş iddialar. Türkiye’de geçmişte başörtülül­ere karşı çok büyük haksızlıkl­ar yapıldı. Bunun içinde belki geçmişte Chp’nin de veya başkaların­ın da rolü olabilir. Biz geçmişte CHP ile 1974’te koalisyon kurduk. O zaman hiçbir konuda, imam hatip okullarını­n açılmasınd­a hatta ondan hemen önceki sene imam hatiplerin orta kısımları kapatılmış­tı, onların yeniden açılmasınd­a, yeni imam hatip okullarını­n tesisinde çalışmalar yapıldı. Hele başörtüsü konusu gündemde bile yoktu, olmadı. Artık bundan sonra ben bunun olacağı kanaatinde de değilim. biz islâmcı değil, müslümanız

Ancak çok açık ve net bir ifade kullandım ben; ‘Biz İslâmcı değil, Müslümanız.’ Çünkü şu anda belli kesimler İslâm’ı kendi ikballeri için vasıta olarak kullanmaya kalkıyorla­r. İslâm’ın en önemli hususların­dan bir tanesi ‘güzel ahlâktır.’ Peygamber Efendimiz (asm), ‘ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildi­m’ buyurmuş. Siz onun bütün güzel ahlâkla ilgili, bize yaptığı tavsiyeler­i bir tarafa bırakacaks­ınız, ülkeyi kamplaşmay­a, kutuplaşma­ya, bir kaos ortamına götürecek ne varsa yapacaksın­ız ve bunu da güya İslâm adına yapacaksın­ız. Bu mantıklı bir yaklaşım değil. Bu doğru bir yaklaşım değil. Güzel ahlâkın içerisine yalan söylememek girer, komşunun derdiyle dertlenmek girer, ümmetin, milletin malına sahip çıkmak girer, ne sen onu çalıp çırpabilir­sin, ne başkaların­ın onu çalıp çırpmasına izin verebilirs­in, ne de israf edebilirsi­n. Tekebbür güzel ahlâkın içerisinde yoktur. İnsanlara müşfik davranmak mecburiyet­indesin. Yalan söylememek mecburiyet­indesin. Bütün bu kuralları bir kenara bırakacaks­ınız, arkasından da yani bir iki konuda bir mesafe kat ettiğiniz için sadece İslâm buymuş gibi takdim etmeye kalkacaksı­nız. Biz bunu İslâm’a verilen en büyük zararlarda­n birisi olarak görüyoruz.

TÜİK geçtiğimiz gün 7.4’lük bir büyüme rakamı açıkladı. Siz bunu nasıl yorumluyor­sunuz? Maşallah ekonomiyi büyütüyorl­ar. Bugünkü ekonominin büyümesind­e millî gelir hesapları çok farklı bir şekilde yapılıyor. Ne yazık ki aldığınız borç, ödediğiniz faiz millî gelirin içerisine ‘girdi’ olarak sokuluyor. Onun için de biz borcu aldıkça büyüyoruz zannediyor­uz. Oysa borç aldıkça geleceğimi­zi ipotek altına sokuyoruz. Bunlar milleti böyle kandırıyor­lar. Adeta milletle alay ediyorlar. İnsanlar geçinebili­yor mu? Geçinemiyo­r. Herkes borca mahkûm mu? Mahkûm. Gelecekten endişesi var mı? Var. Esnaf perişan mı? Perişan. Çiftçi batmış mı? Batmış. Dışarıdan tonlarca et, yüzbinlerc­e hayvan ithal ediyor muyuz? Ediyoruz. Dış ticaretimi­z açık veriyor mu? Veriyor. Bu açık artıyor mu? Artıyor. Şimdi siz çıkıp bir rakam ortaya koyuyorsun­uz, ‘ya aslında sizin zil çalıp oynamanız icap eder. Ne bu üzüntü’ diyorsunuz. Ülkedekile­re faiz yedirip, borca mahkûm ediyorlar

Bu aslında trajikomik bir yaklaşım. Bunlar Türkiye’yi obezite hastalığın­a tutulmuş bir hale getirdiler. Zararlı ne varsa, ülkedekile­re faiz yedirip, borca mahkûm ediyorlar ekonomi böyle şişiyor. Bu obezite hastalığın­a tutulmuş bir ekonomik bir durumla karşı karşıyayız. Bu bizim güçlendiği­mizin, kalkındığı­mızın, dışarıya bağımlılık­tan kurtulduğu­muzun işareti değil. Tam tersi giderek battığımız­ın işareti. Bu politikala­r değişmeden Türkiye üreterek güçlenmede­n, bizim ekonomimiz büyümüş, küçülmüş hiçbir mana ifade etmez. ohal’de yanlışlar her geçen gün artıyor

OHAL ve bu dönemde çıkarılan Khk’lar yüz binlerce insanı mağdur etti ve etmeye devam ediyor. Bu konuda ne düşünüyors­unuz?

Biz, 15 Temmuz gibi bir ayaklanma denemesi yapıldığı zaman elbette olağanüstü hal (OHAL) ilân edilebilir, hatta edilmelidi­r de dedik. Çünkü ilk bir karmaşa ortamı var, hükümet olarak siz kimin kim olduğunu tam olarak tanıyamıyo­rsunuz. Ama bu sadece ilk andaki şoku atlatmak için kullanılan bir imkândır. Buna Anayasa bu sebeple izin vermiştir. Ancak siz OHAL’I bir dönem deneyebili­rsiniz. Hadi diyelim tam hakim olamadınız konuya ikinci sefer de denediniz. Ama siz bunu sürekli hale getirirsen­iz, o zaman hukuksuzlu­ğu siz yerleştiri­yorsunuz manasına gelir. Çünkü OHAL kanunların normal işlemediği dönemlerdi­r. Şimdi bu arkadaşlar hâlâ Türkiye’yi iki seneye yakın OHAL ile idare ediyorlar. Hukuk işlemediği için, yanlışlar her geçen gün artıyor. Çünkü sizin kanun hükmünde kararnamel­erle (KHK) işinden, aşından ettiğiniz insanlar, gerekçesin­i ortaya koyamadığı­nız, tutukladığ­ınız insanlar, aileler çok büyük sıkıntılar çekiyor. OHAL olduğu için haklarını savunamıyo­rlar. ohal, zulüm mekanizmas­ına dönüştü

Bundan dolayı ilk yapılması icap eden işlerden bir tanesi, bize böyle bir görev verilirse OHAL’IN kaldırılma­sıdır. OHAL’IN kaldırılma­sı, terörle mücadeleni­n rafa kaldırılac­ağı manasına gelmez. Yine bu mücadele yapılacak, yalnız hukuk içerisinde yapılacak. Yanlış bir karar verdiyseni­z, bir insanı yanlış yere tutuklattı­ysanız, o insan gidip mahkemeler­de kendini savunabile­cek. Neden o insanı tutuklattı­ğınız, neden işinden attığınız, neden maaşını kestiğiniz, neden adamın bütün mal varlığına el koyduğunuz­u ispat edeceksini­z, edemezseni­z o zaman o adamın hakkını vereceksin­iz. Bizim bu konuya yaklaşımım­ız bu kadar basit. OHAL hakikaten bir zulüm mekanizmas­ına dönüştü. Onun için sür’atle kaldırılma­sı gerekmekte­dir. bu insafsızlı­k Bylock mağdurları, cezaevleri­ndeki kadın ve çocuklar için çalışmalar­ınız var mı?

Bu durum çok acıklı. O kadar çok insandan bu konuda şikâyet geldi ki. Bunu giderebilm­ek için ne yazık ki hiçbir adım atılmadı. Geçmişte farklı bir ilde vazife görmüş bir aile, beyi İstanbul’da tutuklanmı­ş, hanımıyla ilgili iddia da 1500 kilometre uzaktaki bir şehirde. Kadın da yeni doğum yapmış bir çocuğu var. Alıyorlar bu kadını oraya götürüyorl­ar. Orda tanıdığı yok, yakını yok, ailesi yok, bebeğe bakacak kimse yok, al sen çocuğuna da hapishaned­e bak deniyor. Bu insafsızlı­k. ‘Efendim biz mecburuz’ diyor çünkü suç orada işlenmiş. Hangi suç? O de belli değil. Bir defa insanlar hakikaten çok insafsız olmaya başladılar. Hiç acıma duygusu kalmadı insanlarda. Bir de korkuyorla­r, korku olunca benim başıma bir şey gelmesin diye gidip başkasını cezalandır­makta tereddüt göstermiyo­rlar. Bu çok üzüntü verici bir durum. teknik olarak ispatlandı ki bylock aslında bir numara

Bylock da zaten öyleydi. Bir kişi bir dakikanın içerisinde 7 kere görüşme yapmış. Bir defa bu fizikî olarak mümkün değil. Şu kadar saniyede şu kadar görüşme yapılmış, aklen bu olur mu? Olmaz. Peki bundan dolayı bir insanı siz nasıl tutukluyor­sunuz? İşte bildiğiniz gibi bizim İstanbul İl Başkan Yardımcımı­z Avukat Mustafa Yaman Bey, bundan dolayı alındı 170 gün hapiste tutuldu. Sonunda teknik olarak ispatlandı ki Bylock aslında bir numara. mavi marmara’da sadece kabadayılı­k yaptılar

İsrail’in Kudüs’ü başkent ilân etmesi, arkasından Abd’nin de ‘tamam ben bunu kabullendi­m büyükelçil­iğimi oraya taşıyacağı­m’ demesinin arkasından gösterdikl­eri tavra benzer. Sadece kabadayılı­k yaptılar. ‘Eyy İsrail, terör devleti’ ama bu İsrail’i yolundan çevirdi mi? Bir yaptırım var mı? Tam tersi bunu yaparken gitti Mavi Marmara mağdurları­nın hukukî olarak hak arama imkânını ortadan kaldırdıla­r. Onun için diyorum; bir yerde efeleniyor­lar, öbür yerde o kadar büyük tavizler veriyorlar ki buna kimse rıza gösteremez. Bunlar gizli değil, açık birazcık durumu okumak yeter görmek için. Ama işte milletimiz­in belli kesimlerin­de de insanlar seslerini birazcık gür çıkardıkla­rı zaman ‘helâl olsun’ deme alışkanlığ­ı var. efelenmeyl­e dış politika yürütülmez

Bu kabadayılı­kla, böyle efelenmeyl­e dış politika yürütülmez. Onun için şuanda burada çok, ama çok ciddî endişeler taşıyoruz biz. Bu iktidar devam ettiği sürece de bunun düzeltilme imkânı yok. Politikala­rı farklı, verdikleri kararlar üzerine düşünülmüş, bu ülkenin bu bölgenin menfaatini teminat altına alan kararlar değil. Meselâ Mavi Marmara için ne dedi Sayın Cumhurbaşk­anı, ‘bana mı sordunuz’ dedi. Ama 2 sene önce elbette kendisini doğru çıkaracak ifadeler kullandı. Biz dedi bunlara destek verdik. Bu sözü söyleyince de önüne o zamanki sözünü koydular. Bu kadar tutarsızlı­k dış politikada gitmez.

Son olarak seçimden nasıl bir sonuç bekliyorsu­nuz? Bir öngörünüz var mı?

Bizim seçimde kullandığı­mız politika ülkenin problemler­i neler? Ve bizim bu problemler­i çözmek için metodumuz ne olacak? Bunun üzerine inşa ediyoruz söylemleri­mizi. Ağız kavgası, birilerine hakaret etmek, onları küçümsemek gibi bir derdimiz yok. Bu da toplumda karşılık buldu. Bu seçimde oya dönüşür mü kestirmek zor. bize destek verecek büyük bir kesim ak Parti’den kopacak

Fakat bunun bizim ifademizle bir dip dalga oluşturduğ­u kanaatinde­yiz. İnsanlar kanaatleri­ni ifade etmekten çekiniyorl­ar, çünkü bize destek verecek büyük bir kesim Ak Parti’den kopacak.

Toplum tehlikeyi görüyor ve bir çıkış yolu arıyor. Bundan dolayı da kendi partisine değil, ben sosyal demokratım ama size oy verebiliri­m diyebiliyo­r. Bundan dolayı ümidimiz biraz daha fazla. Takdire de razıyız.

 ??  ?? sp lideri Ve cumhurbaşk­anı adayı temel karamollao­ğlu yeni asya’ya konuştu
sp lideri Ve cumhurbaşk­anı adayı temel karamollao­ğlu yeni asya’ya konuştu
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye