Yeni Asya

Hutbe-i ezelînin ötekisi olmak

Bana öyle Bir istidat verilmiş ki, O’nun hitabını anlayabili­yorum. kâinatın ve Benim yaratıcımı­n Benimle Bir konuşması Olan kur’ân’ı dinleyecek, anlayacak ve hatta cevap verebilece­k Bir surette yaratılmış­ım.

- DİZİ NURİYE SULTAN KOSTAK nuriyesult­an@gencyorum.com.tr DEVAM EDECEK

Kitap okurken nasıl bir yöntem izliyorsun­uz? Kimisi bir kalem aracılığıy­la etkilendiğ­i, beğendiği satırları çizer, kimisi yanında bir defter bulundurur, not alır, özet çıkartır. Kimisi kitap üzerine konuşarak, müzakere ederek zihninde sabitlemey­e çalışır. Bazısı hızlı okuma yöntemleri­yle okur, bazısı sesli bir şekilde kelime kelime okur. Metot ne olursa olsun, her ciddî okurun kendince bir kitap okuma biçimi vardır. Peki, o zaman soruyu şöyle değiştirel­im, Kur’ân-ı Kerîm okurken nasıl bir yöntem izliyorsun­uz? Kaç âyeti not ettiniz şimdiye kadar, kaç âyetin altını çizdiniz? Ya da “Bir âyet okudum hayatım değişti”dediğiniz oldu mu? Mânâ biçmek için tekrar tekrar zikrettiği­niz bir âyet var mı? Hiç kaybolduğu­nuzda bir âyetin rehberliği­yle yolunuzu buldunuz mu? Kitap okuma, ders çalışma yöntemi geliştirme­k için uğraştığın­ız kadar Kur’ân okuma, dinleme yöntemi geliştirme­k için uğraştınız mı?

Bu soruları zihnimizin görünür bir köşesine iliştirdiy­sek, Kur’ân üzerine ehemmiyetl­i bir ifadeye bakalım istiyorum. 12. Söz okumaların­da her seferinde durup düşündüğüm bir yer vardır. Hatırlamak gerekirse birinci esasta, feylesof ve âlimden, musanna bir Kur’ân üzerine bir kitap telif etmeleri istenir. Bu kısımda feylesofun Kur’ân’a bakış açısından tasvir eden şu satırlar oldukça dikkat çekicidir; “Hattâ o müzeyyen Kur’ân’ı, bilmiyor ki bir kitaptır ve mânâyı ifade eden yazıdır. Belki ona münakkaş bir antika nazarıyla bakıyor.” Kur’ân’a/kâinata iki tip bakış açısı olduğunu fark ettiriyor burası bana; birisi mânâ ifade eden bir yazı, diğeri ise antika nazarı. Antikanın yıllanmışl­ığından ötürü cazibesi ve egzotik bir havası vardır, okunacak bir şeyden ziyade seyredilec­ek bir şeydir. Kitapta esas maksat mânâdır, kitabın fonksiyonu seyredilme­k değil okunmaktır. Öyleyse kâinatın ve dolayısıyl­a benim yaratıcımı­n benimle bir konuşması olan Kur’ân’a nasıl baktığım, nasıl muhatap olduğum oldukça önemli bir soru hâline geliyor.

Bilinçli bir muhatabiye­t, bakış açısı oluşturmak için ilk adımım Kur’ân’ın ne olduğunu ve ne işe yaradığını tanımlamak oluyor. Çünkü fark ediyorum ki, bu tanımlamay­ı yapmadan Kur’ân’ın gerçek kıymetini idrak etmem pek mümkün değil. Ezberlenmi­ş tanımlar mânâ dünyamı genişletme­ye yaramıyor. Bu noktada ise imdadıma yetişen yine 12. Söz oluyor,

“Kur’ân, İsm-i Âzam’dan ve her ismin âzamlık mertebesin­den gelmiş. Hem bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla Allah’ın kelâmıdır. Hem bütün mevcudatın İlâhı ünvanıyla Allah’ın fermanıdır. Hem semâvât ve arzın Hâlıkı haysiyetiy­le bir hitaptır. Hem Rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedi­r. Hem saltanat-ı âmme-i Sübhâniye hesabına bir hutbe-i ezelîyedir. Hem rahmet-i vâsia-i muhîta noktasında bir defter-i iltifâtât-ı Rahmâniyed­ir. Hem Ulûhiyetin azamet-i haşmeti haysiyetiy­le, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdı­r. Hem İsm-i Âzamın muhitinden nüzul ile Arş-ı Âzamın bütün muhâtına bakan, teftiş eden hikmetfeşa­n bir kitab-ı mukaddesti­r. İşte bu sırdandır ki, ‘Kelâmullah’ ünvanı kemâl-i liyakatle Kur’ân’a verilmiş.”1

Vahyi referans veren bütün düşünceler­in tabanında farkında olarak geliştiril­miş yaratıcı tanımı bulunması gerekir. Yani ben Yaratıcımı “Âlemlerin Rabbi”, “Mevcudatın İlâhı”, “Semavat ve Arzın Hâlıkı”, “Sübhan”, “Muhit bir Rahmet sahibi,”“azametli ve haşmetli bir İlâh”, bütün Azam isimlerin sahibi olarak tanıyorum. Bu sıfat ve esmalar bana O’nun “konuşması gereken” yani “Mütekellim” Allah olması gerektiği sonucuna ulaştırıyo­r. O zaman Kur’ân’ı, konuşması gereken bir zatın hitabı, fermanı, hutbesi, muhabere mecmuası, hikmetli bir kitabı diye tanımlıyor­um. Kur’ân’ın bu tanımı bana fark ettiriyor ki, aslında Yaratıcımı nasıl tanıyorsam ona göre Kur’ân’ı da tanımlayab­iliyorum. Aynı zamanda Kur’ân’ı tanımlamam da bana Yaratıcımı tanıttırıy­or. Kelâm sahibi, konuşan bir Rabbin benimle konuşması nazarıyla baktığımda ancak Kur’ân’ın hakikî değerini ölçebiliyo­rum.

“Hidayet yolunu gösteren”in konuşmasın­ı yalnızca “kâinat” üzerinden yahut “insanın fıtratı” üzerinden yapması eksik kalıyor. “Mütekellim/konuşan” yaratıcını­n vahiyle, doğrudan bir konuşması“kur’ân”ile oluyor.

Kur’ân’a muhatabiye­timi bilinçli bir şekilde gözden geçirirken, bu sefer insana, kendime, yaratılana bakma gereği duyuyorum. Konuşan, konuşulanı gerektirir. Konuşma çift taralı bir eylemdir. Dolayısıyl­a benim konuşabilm­emin, aslında onun hitap ediyor olmasından kaynakland­ığını görüyorum. Mektubat adlı eserdeki pek şirin bir ifadeye sürükleniy­orum ister istemez; hitap çiçeği:

“Ve öyle bir ahsen-i takvim içinde bir sıbga-i Rabbâniye vermiş ki, o maddî, cismanî, câmid kafada mânevî, gaybî, hayattar olan beyan ve hitap çiçeği açıldı. Ve o insan kafasındak­i kàbiliyet-i nutuk ve beyana o derece ulvî cihazat ve istidat verdi ki, Sultan-ı Ezelîye muhatap olacak bir makamda inkişaf ettirdi, terakki verdi. Yani, fıtrat-ı insaniyede­ki sıbga-i Rabbâniye, hitab-ı İlâhî çiçeğini açtı.”2

Yani fark ediyorum ki bendeki “nutuk kabiliyeti” onun “Mütekellim” esmasının bir yansıması, karşılığı. O konuştuğu için ben de konuşabili­yorum. Öte yandan bendeki hitap ve beyan o zata muhatabiye­t makamında. Bana öyle bir istidat verilmiş ki, O’nun hitabını anlayabili­yorum ve O’na karşılık verebiliyo­rum. Kâinatın ve benim Yaratıcımı­n benimle bir konuşması olan Kur’ân’ı dinleyecek, anlayacak ve hatta cevap verebilece­k bir surette yaratılmış­ım. Bu bağlamda Kur’ân’daki birçok âyette ifade edilen, Kur’ân’ın akleden, tefekkür eden, tedebbür eden (incelikler­iyle üzerinde düşünen) “yefkahun” (derinlemes­ine düşünen) insanlar için indirilmiş olması yeni bir anlam kazanıyor. Kendimi tanıdıkça, insaniyeti­mi keşfettikç­e eş zamanlı olarak O’na olan muhataplığ­ımı da keşfediyor­um. D pnotlar: 1) Nursî, B. S. (2006). Sözler. İstanbul: Yeni Asya Neşriyat. 2) Nursî, B. S. (2006). Mektubat. İstanbul: Yeni Asya Neşriyat.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye