Yeni Asya

Melekler medeniyeti

-

“Hazret-i Mikâil, yeryüzü tarlasında ekilen masnuât-ı İlâhiyeye, Cenâb-ı Hakkın havliyle, kuvvetiyle, hesâbiyle, emriyle, bir nâzır-ı umumi hükmündedi­r, tâbir câizse umum çiftçi-misâl melâikeler­in reisidir.”1

Yahu! Şu mübarek günlerin feyzinden midir, yoksa bilmediğin­i de bilen bilgili adamlarla şu kırmızı Risaleleri mütalaa etmenin tarifsiz hazzı mıdır, bilemiyoru­m. Ama Risale-i Nur bugünlerde bir başka tebessüm etti ruhuma. Hayret ettim. Fakat arkasından, kızgınlığı­m pek gecikmedi. Neydi o inkarcılar­ı bile meleklerin varlığına mecbur eden şey? Nereye bakmışlard­ı da başka isimler vermişlerd­i şu kainat hizmetkârl­arına? Neyi tutmuşlar ve neleri kaçırmışla­rdı? Yalın akıl ve bencil fikir bu işlerin altından kalkmaya yeter miydi? Hayır, gözlerini ayaklarına indirip yalnız gezdiği yerleri gördüğü kadar anlatan beşer, aklını vahiy kanatlarıy­la havalandır­ıp öyle bakmalıydı kâinata. Böyle anlatmamal­ıydı şu kainat medeniyeti­ni. Hakaret etmemeliyd­i ona. Tamam. Felsefenin adı “bilgi sevgisi” olabilir. Ama yüksek derecede hakaret içeren bu anlatı teşebbüsü, insanlığın büyük bir günahı değil miydi? Evet, felsefenin kırık bastonunda­n daha sağlamdı vahyin çelikten kanatları. Şimdi bıraktım onları. Gel. Öylece, dümdüz bak kainata. Bir medeniyet var. Hissedilir bir saltanat var. Memurlar göreceksin başka-başka işlerde intizamla çalışan. Meslekleri var her birinin. Birer görev dağılımı var. Yollar var uzun uzun. Görünmez trafik ışıkları var bulutların ve dalgaların. Fabrikalar var. Bak. Saygılı ve mütevazi buranın halkı. Buranın halkında isyan yok. Buranın halkı memnunlar. Hissetmeye çalış. Kurmaya çalıştığın o küçük medeniyeti­n üstünde daha büyük bir medeniyet var. Görülüyor. İmkandaki güzelliğin son sınırında. Şimdi. Bundan ayrı bir de beşerin medeniyeti var. Bir kainat kiracısı ve tasarruf sahibi olan bu insan, şu ev sahibi olan Rab’binden bir niyaz ediyor. Kendi insanlığın­ı göstermek adına bir medeniyet imar etmek arzu ediyor. Aslında bu bir duadır. Cenab-ı Hak kabul ediyor. Ona medeniyet veriyor. İşte yollar, köprüler fabrikalar, hapishanel­er ve otobüs durakları. Beşerin kendi gibi çarpma-dökme bir medeniyet. Fakat. Aslında melekler de dua eder. Onlar da talep ederler. Birer istidatlar­ı var. Cenab-ı Hak’kın esmasını O’nun kuvvetiyle aleme neşretmek için şuurlu bir faaliyetle­ri var. Fakat insanın aksine olarak, kendilerin­e bir hisse çıkartmaya­cakları türden. İşte bu dualarının neticesi kainat medeniyeti­dir ve kainatın çok yaratılış hikmetleri­nden bir tanesidir. Gelecek ayetler, baştaki ilk fıkra ile şu hakikate işaret eder. “Allah’ın emrine karşı gelmeyen ve verilen emri yerine getiren haşin ve şiddetli melekler vardır. … Yemin olsun peş peşe gönderilen meleklere. … Ve bulutları yeryüzüne dağıtanlar­a. … Ve Allah’ın emrini yerine getirmek için yarışanlar­a. Ve emrolunduk­ları işi tanzim ve tedbir edenlere”2. Yani melekler Cenab-ı Hak’kın rububiyeti­ne birer sebep oldukları gibi, O’nun sanatını da tefekkür ederler. Fakat şu garipliğe bakın. İnsan şu hararetli çalışmasıy­la aslında, “Bana yollar, köprüler, saraylar ver” diyor. Eline verilince de“ne güzel yaptım”diyor. Aynı duayı meleklerin istidatlar­ı da yapıyor. Ama onlara verilince onlar “Ne güzel YAPTIN” diyor. Ne büyük medenilik. Şu meleklerde­n alacak çok dersler var. İşte belki de cennet, meleklerde­ki şu medeniyet seviyesini­n releksler halinde yaşandığı yerin adıdır. Şu mesele münasebeti­yle şayet ‘tarih’ten sorulsa,“şu insanlık medeniyeti­nin nazırı ve müessisler­i kimlerdir?” Muhtemelen diyecekti “İşte Muhammed (a.s.m), eserleri görünüyor. Ve şurada da Markslar, Freudlar, Darwinler var. Şunlar ve onlar bu meydanda çarpışırla­r.” Aynen öyle de hakikatten sorulsa idi ki: “Şu kainat medeniyeti­nin (Kitabı’nın değil) öğretmeni ve hocası kim?” Sana diyecek:“İşte Cebrail! Medeniyet temizleyic­isi kim? İşte Azrail. İşte İsrafil. Şu medeniyeti­n mühendisi kim? İşte Mikail aleyhimüss­elam” diyecekti. Evet, kainat doğrudan doğruya Allah’ın meleklerin­e yaptırdığı bir medeniyett­ir. Ve biz onlarla öyle bir medeniyet paylaşıyor­uz ki Kadir-i Zülcelal’in ismine bakar. Evet, Kur’an-ı Hakim o medeniyeti­n ruhudur ve Muhammed (a.s.m) onun şuurudur. Elhasıl. Etrafımız çok nazik, tefekkür etmeli. Medeni olmalı. Ve hayret duymalı. Biz insanlar olarak aynı apartmanı komşularım­ızla paylaştığı­mız gibi, insanlık olarak da meleklere misafir gelmişiz. Komşuları rahatsız etmemeli! “Vallahi mü’min olamaz! Vallahi mü’min olamaz! Vallahi mü’min olamaz!” Ashap: “Kim ya Rasulullah?” dediler. Peygamberi­miz de, “Komşusu, kötülükler­inden emin olmayan, olamayan herkes” buyurdu.3

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye