BEDİÜZZAMAN KÜFRÜN BELİNİ KIRMIŞTIR
‘’Din-i mübin-i İslâm; sair heva ve heves içinde muallâk ve mededsiz, bazen şık bazen zulmet veren ve çabuk tagayyüre yüz tutan dinlerden mümtaz ve serfirazdır’’.
‘’Kitab-ı mübinin kitabı’’ Kur’ân güneşi ise, tarih boyunca ehl-i dalâlet ve tuğyanı ehl-i diyanetin karşısındaki imân ve küfür ve mücadelesinde daima vicdanlarda mahkûm, zihinlerde inkıraza mecbur etmiştir.
Onun içindir ki, Âlem-i İslâmın son günlerde Fransa’da Kur’ân-ı Kerîm’in bazıları Âyetlerine ilişmeye çalışanlara karşı hiç kimse tedirgin olup ve korkuya kapılmamalıdır.
Çünkü bu kıyamete kadar sürüp gidecek olan küfür ve dalâlet mücadelesinin bir parçasıdır. Hem Bediüzzaman Said Nursî, zamanında Müslümanları uyarmış ve yanlış anlaşılmalara sebep olmalarını önlemiştir. ‘’Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir’’ diyor.
‘’Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa’ya hitab etmiyorum. Belki felsefe-i tabiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehâsin zannederek, beşeri sefahete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitab ediyorum” dediği ikinci Avrupa’ya hitap ediyor.
Bununla insanların ve bilhassa Müslümanların irşad edilip, ikna edildiği Lem’alar’daki Onyedinci Lem’a’da; ‘’Ey kâfirlerin çokluklarından ve onların bazı hakaik-ı îmaniyenin inkârındaki ittifaklarından telâşa düşen ve itikadını bozan bîçare insan! Bil ki: Kıymet ve ehemmiyet, kemiyette ve adet çokluğunda değil. Çünki, insan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkilâp eder. İnsan, bazı firenkler ve frenkmeşrebler gibi ihtirasat-ı hayvaniyede terakki ettikçe, daha şiddetli bir hayvaniyet mertebesini alır. Sen görüyorsun ki:
Hayvanatın kemiyet ve adet itibariyle hadsiz bir çokluğu varken, ona nisbeten insan gayet az iken, umum enva-ı hayvanat üstünde sultan ve halife ve hakîm olmuştur. İşte muzır kâfirler ve kâfirlerin yolunda giden sefihler, Cenâb-ı Hakk’ın hayvanatından bir nevi habislerdir ki, Fâtır-ı Hakîm onları dünyanın imareti için halketmiştir.’’
Kaldı ki, Kur’ân’ın Âyetlerine ilişmeye çalışanlar çokluk değil, belki küçük bir azınlıktır. Halbuki Bediüzzaman Mektubat’ta Onaltıncı Mektubun Zeyli’nde bunlara ve bu gibilere ‘’Kur’ân-ı Hakîmin kuvvetiyle sizin dinsizleriniz dahil olduğu halde, bütün Avrupa’ya meydan okuyorum. Bütün neşrettiğim envâr-ı îmaniye ile onların fünun-u müsbete ve tabiat dedikleri muhkem kal’alarını zîr u zeber etmişim. Onların en büyük dinsiz feylesolarını, hayvandan aşağı düşürmüş…” ve küfrün belini bir daha doğrulmamak üzere kırmıştır.