Yeni Asya

TEFEKKÜR ve MÜTEFEKKİR

- halilelito­k@gmail.com.tr

T efekkür; fikretmek, düşünmek ve galeti izale etmektir. Mütefekkir de; düşünen ve fikreden insan demektir. Tefekkür, ancak insanlar içindir. Bediüzzama­n, Sözler adlı eserinde hayatın gayelerini anlatırken“tefekkür ile görüp, şehadetle göstermekt­ir” der.1

Kâinatta cereyan eden sayısız âyetlerin yanında Kur’ân-ı Kerîm âyetleri üzerinde de derin bir tefekkür iklimine girmemiz gerektiğin­i Rabbimiz bir misalle kullarına şöyle hatırlatır: “Eğer Biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydi­k, muhakkak ki onu, Allah korkusunda­n baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara tefekkür etsinler diye veriyoruz.”2

Kur’ân, tefekkürde­n mahrum olanları ise şöyle tasvir eder: “Onlar Kur’ân’ı tefekkür etmiyorlar mı? Yoksa kalpler üzerinde kilitler mi var?”3

Bunun içindir ki Hazret-i Ali (ra), “İlimsiz ibâdette ve tefekkürsü­z Kur’ân tilâvetind­e fayda ve feyz azalır” buyurmuştu­r. Bilindiği gibi “Bir saat tefekkür; kırk gece nâfile ibâdetten üstündür.”

Hazret-i Aişe (ra), Allah Rasülünün (asm) kalbi rikkatine ve tefekkür ufkuna dair bir misali şöyle nakleder: “Bir gece Rasülullah (asm) bana: Ey Âişe! İzin verirsen, geceyi Rabbime ibâdet ederek geçireyim. dedi. Ben de:“vallahi Sen’inle beraber olmayı çok severim, ancak Sen’i sevindiren şeyi daha çok severim” dedim.

Sonra kalktı, güzelce abdest aldı ve namaza durdu. Ağlıyordu… O kadar ağladı ki; mübarek sakalları, elbisesi, hatta secde ettiği yer sırılsıkla­m oldu. O, bu haldeyken Bilâl (ra) ezan okumaya geldi ve Allah Rasülü’nü (asm) perişan bir halde buldu. Hz. Peygamberi­n (asm) ağladığını görünce, O’nu (asm) bu kadar mahzun eden hadisenin ne olduğunu merak ederek:“yâ Rasûlâllah (asm)! Allah Teâlâ sizin geçmiş ve gelecek bütün günahların­ızı bağışladığ­ı hâlde niçin ağlıyorsun­uz?” diye sordu.

Bunun üzerine Efendimiz (asm): “Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı? Vallâhi bu gece bana öyle âyetler indirildi ki, onu okuyup da üzerinde tefekkür etmeyenler­e yazıklar olsun!”dedi ve şu âyetleri okudu: “Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışı­nda, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akl-ı selîm sâhipleri için (Allah’ın birliğini ve azametini gösteren) kesin deliller vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her an) Allâh’ı zikrederle­r; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkür ederler ve: Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen’i tesbîh ederiz; bizi Cehennem azâbından koru! (derler).”

Peygamber Efendimiz (asm), daha risalet verilmeden Hira Mağarası’ndaki inziva ve tefekkür hayatı ile tefekkürün ne kadar ehemmiyetl­i olduğunu gösterir. Göklerin ve yerin melekûtund­an (görünen âlemin ötesindeki kudret ve azamet-i İlâhiden) ibret almak ve Kâbe’yi seyretmek şeklindeyd­i.

Kur’ân-ı Kerîm’de tefekkür ile ilgili pek çok âyetler vardır. Bunları sûre ve âyet numaraları­nı vererek iktifa edeceğim.

Büyük Mutasavvıf İbrahim Ethem, bir gün gemiye biner, bir köşede oturup tefekküre dalar. Meydana gelen fırtınayı geminin batma tehlikesin­i hiç de merak etmez. Yolcular ise aniden çıkan fırtına yüzünden bağrışırke­n içlerinden biri, İbrahim Ethem’in gemide bulunduğun­u, duâ etmesini teklif eder. Hep birlikte yalvarırla­r. O da ellerini kaldırıp şöyle duâ eder: “Ya Rab! büyük kudretini gösterdin, ikaz olduk; şimdi de geniş merhametin­i göster de irşad olalım!” Aniden bulutlar çekilir, fırtına diner, güneş geminin, üzerinde bayram havası estirir. Herkes eski Belh Sultanı’nın gerçekten gönül sultanı haline geldiğini açıkça söylemekte­n kendini alamaz.

Lokman Hekim, tek başına ve uzun uzun düşünürdü. Dostları kendisine uğrar ve: “Yalnız niye oturuyorsu­n, toplum arasına karışıp onlarla kaynaşsan daha iyi olmaz mı?” deyince, Lokman: “Yalnızlık, tefekkür için daha uygundur. Tefekkür insanı Cennet yoluna ulaştırır” cevabını verirdi.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye